"Yeontan mı o?" Dedi, karşımda tamamen - sıcak havaya rağmen- siyahlara bürünmüş ve adeta bir kış günü yaşıyormuşcasına giyinen adam. Simsiyah dar bir pantolon, ince bir uzun kollu ve onun üstüne oldukça bol bir tişört yine siyah ve evet, siyah şapkasını da unutmamam gerek. Yani hava o kadar sıcaktı ki... Yanmamak için böyle giyiniyordu ama en azından renkli giyinebilirdi, değil mi? Ya da en basitinden bir güneş kremi? Ben ise o adamı, yani Yoongi'yi gördüğüm gibi yeontan'ın tasmasını bırakmış indiğim son merdivende durup kollarımı iki yana açmıştım. Bunları düşünmemem gerekiyordu yoksa biz tekrar tartışacaktık. Ona aptal olduğunu söylüyordum o da öyle, böyle, şöyle diyordu bana. En sonunda ise kendimizi dövüşürken buluyorduk. Bir keresinde saçımı yolmuştu resmen, ben de göğsünü ısırmıştım. Ödeştik yani.
Her neyse, sonuç olarak onu görmek bile beni mutlu ediyordu. Gerçekten o kadar iyi hissediyordum ki onu gördüğüm de... Tüm dertlerim yok oluyor ve o garip depresyonum ortadan kayboluveriyordu. Yoongi'nin nefes alması bile benim için bir ilaç gibiydi. Ben arkadaşlık konusunda şanslı biri değildim, benim tüm şansım o olmuştu ama. O ve diğerleri.
Tüm bu düşüncelerle tam şu an kollarım hala iki yana açıkken gülmeden edemedim ve heyecanla bağırdım. "Yoongi'm!
Benim yoongi'm.
Bir dakika ama kesinlikle böyle sevgi pıtırcığı olduğuma bakılmasın, değerim bilinmez çünkü. Onun tarafından her zamanki gibi yine umursanmadım. Artık alıştığımdan kırılmadım, bana bakmıyordu bile. Her zaman küçük canavar dediği köpeğime odaklıydı ve "Hayır," diyordu, yeontan ona minik adımlarla yaklaşırken. Masum köpekçik, sadece kuyruğunu sallıyordu iki yana yavaşça ve dili dışarıda ilerliyordu ona usulca.
Şu anlık sakindi.
Neyinden korkuyordu ki? Onu asla anlamıyordum.
"Kollarıma gel, yoongi'm!"
Pekâlâ, tam buluşma saatimizde, güzel bir cuma günündeydik. Hava esiyordu. Üşütecek bir esinti değildi ama mükemmel hissettirecek türde bir şeydi bu yüzden yeontan'ı da aldım yoksa delirecek ve bana küsecekti. Bana küserse çok üzülürdüm. Bulduğu en küçük deliğe girip yüzüme bakmıyordu çünkü. Yemekte yemezdi, ağlardı. Ayrıca bugün çok az gezmişti onun acısını da çıkarıyoruz diyebilirdik.
Özetlemem gerekiyor gibi duruyordu biraz tüm olanları. Arkadaş grubumda ki herkes, Jimin - aslında korkmuyor, gerçekten- Hoseok, Yoongi, Jin, sevgili köpeğim yeontan'dan çok ama çok korkuyordu. Abartmıyorum, gerçekten çok korkuyorlardı ve bunca yıl hiçbir şekilde nedenini anlamamıştım. Eh, öyle büyük bir köpekte değildi. Tın tın yürür poposunu sallardı dediğim gibi. Gerçekten çok tatlıydı. Bazen sevgiden onu yakalamak, havaya uçurmak ve yemek -mecaz anlamda- istiyordum, bana oyuncakmış gibi hissettiriyor, aşkımı tetikliyordu. Öyle bir köpekti işte ve ben köpeğime çok aşıktım.
Yani bu durum her zaman geçerli olan durum, bunun karanlık bir yüzü de var. Yeontan, sinir hastası ya da içinde bir hayaleti var... Henüz bunu çözemedik ama doğruyu söylüyorum. Aniden sinirlenip bir yerinizi kapması çok olası. Ben ne yapıp ne yapmayacağını 10 yılda artık - bir zahmet- öğrendiğim için rahattım ama arkadaşlarım kavramıyordu, bu yüzden rahat olamazdı.
Onlar tam bir korkaktı ve tekrarlıyorum benim canım, biricik köpeğim sinir hatasıydı!
Bunu şimdiden hırlayarak minik minik yoongi'ye adımlamasından anlayabilirdik. Birazda odamda onu gaza getirmiş olabilirim... Bana saldıramadığı için onları kovalayacaktı sahile kadar. Bu düşünceyle gülerken yoongi çoktan bizden ağır ağır uzaklaşıyordu ama ona kıyamadım nedense. O beni sikine takmasa, hala daha yüzüme bakmayıp bana sarılmasa da sorun yoktu yani. Kıyamazdım ben ona bu yüzden yeontan'ı yakalayıp kucağıma aldım ve tiz şekilde havlamaya başladığında ise beni ısırma olasılığına rağmen burnunu öptüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boy, get off the car ✓
FanfictionTaehyung: Bay Jeon, bence araba yerine sizi sürebilirim ne dersiniz? -- /2023