Yemek yediğimiz zamanı arkamızda bırakalı bir saat oluyordu sanırım. Oradan çıkıp yürümeye başlamamız ise hemen hemen buna yakınken, sınava kalan zaman yarım saatten az bir süreydi. Derin bir nefes aldım tüm bu süreç boyunca. Tek yaptığım şey gerçekten düşüncelere dalmak, heyecandan bozulan nefesimi kontrole sokmaktan ibaretti.
Ellerim titriyordu.
Baştan aşağı titriyordum ve bu kesinlikle sınav yüzünden değildi.
Aynı zamanda nereden başlamalıydım, bilmiyorum ama öyle ki ben gerçekten yanımda yürüyen, dehşet yakışıklı bu adama aşık olmuştum. Farkına varıyordum tam şimdi. Evet, aşık oldum. Büyük bir şey, hoşlantı değil. Hoşlantı olsaydı kalbimi hızlandırır, yanında utanıp kalmamı sağlardı ve bu geçici olurdu. Alevlenip başka bir şeye dönüşmezdi.
Bu aşktı çünkü onu yanımda istiyordum, her dakika her saniye. Ne yaparsam yapayım, benimle yapmalı, benimle durmalı. Onunla uyuyup uyanmalıyım, yüzümü güldürüyor. Bu geçici değil.
Ne kadar hızlı olduğu önemli de değil. Kendime itiraf edemediğim çoğu geceler ben onun yüzünü düşünerek kendimi atıyordum uykunun kollarına zaten. Gizli bir sırdı bu benim için.
Ya da kabullenmek istemediğim bir durumdu.
Bilmiyorum ama bunu tam şu dakika kendime itiraf ediyorum.
Bu gerçek.
Ona aşığım.
Sonrasında onunla yemek yediğimiz saatlere gittim. Normalinde ben utanırdım, kalabalık bir ortamdan değil. Daha çok... Nasıl desem? Buldum, yeni tanıştığım, flört ettiğimi düşündüğüm - bunları jungkook için söyleyebilirim değil mi? - birinin karşısında yemek yemekten utanırdım ben. Öyle ki gerçekten tek bir lokma geçmezdi ağzımdan, o başka yere baktığında hızlı hızlı yerdim ne yiyorsam. Deneyimlerim vardı, gerçekten abartmıyordum. Dürüsttüm.
Ta ki bugüne kadar.
Jungkook,
Bay jeon ya da hocam.
Her neyse.
Nedense bana farklı hissettirdiğinden olmalı onun gözlerine baka baka hamburgerin yarısını ağzıma sokarken hiç utanmıyordum mesela ben. Belki stresim yüzündendir, bilmiyorum ama roller değişmiş gibi çünkü o utana sıkıla yemişti yemeğini karşımda, bense... Ben o dakikalar için doymuyordum. Gerçek anlamda doymuyordum, o kadar hızlı ve büyük lokmalar alıyordum ki ağzıma, çapraz masamızdaki kız bana iğrenerek bakmıştı.
Yakalamıştım o bakışları.
Belki de Jungkook'u kesiyor düşüncesi yüzünden ona ağzımı açıp göstermek istedim, çocuklaşmayı sevdiğim için ama jungkookcuğum karşımdayken yapamazdım bunu. O yüzden şanslı bir günü olduğunu düşünüp gözümü kısarak bakmakla yetinmiştim ona.
Şanslıydı bugün bir travma yaşamayacaktı.
Stres yüzünden ofladığımda bir yandan ayaklarımı sallıyor, ellerimi masada oynatıyor, ortaya aldığım her şeyi silip süpürmeye devam ediyordum ve jungkook buna gülmemeye çalışıyordu. Bu çabası yüzünden ne kadar komik göründüğünün farkında mıydı bilmiyorum ama dudaklarını ısırıyor, gamzesini iyice ortaya çıkarıyordu. Şişen yanaklarından ya da kısılıp duran gözlerinden söz etmeyecektim bile.
Gülerse ona kızacaktım ama ağzını kapatıp duruyorken böyle tatlı tatlı, başka yere bakarak benden kaçabiliceğini sanma çabası takdir edilesiydi. Sanki aptaldım ve anlamayacaktım.
Jeon Jungkook, gerçekten beni öldürüyor.
Bugün ayrı bir güzel hisettiriyor. Sıcak olmayan yaz havası, hafif tenimi okşayan rüzgar, yanımda yürüyen bu adam ve doyan karnım, benden mutlusu olmazdı. Yine de stresli olduğumu kabul etmeliyim. Jungkook, elini sırtıma atıp beni sağa doğru yönlendirdiğinde onun bana hep temas etmesi gerektiğini düşündüm ve istedim nedense.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boy, get off the car ✓
FanfictionTaehyung: Bay Jeon, bence araba yerine sizi sürebilirim ne dersiniz? -- /2023