BKÇ - E

21 5 6
                                    


EFLAL'DEN

  Yıllardan 2024, mevsimlerden sonbahar, günlerden cumartesi ve hava karanlık. Yeni bir güne geçmek üzereyiz. Yaklaşık bir saat sonra artık sonbahar mevsiminde olmayacağız. Bir aralık sabahı bize kucak açacak. Yine aynı umutlara sığındığım bu akşam da içimdeki değişmeyen hislerimle yol alıyorum. Tek başımayım. Yürüdüğüm sokak ıssız. Birbirine havlayan köpek sesleri dışında hiçbir gürültü yok. Üzerimde uzun paltom, başımda kırmızı berem var. Kırmızıyı seviyorum. Bana gülleri hatırlatıyor. Gülleri de seviyorum. Çok güzel kokuyorlar. Adım attığım yerler ıslak. Neyse ki botlarım su geçirmiyor. Sanki bizi sular altında bırakmak ister gibi yağan yağmur bu gece yağmıyor. Ama havada yağmur kokusu var. Ferahlık hissi alışık olmadığım güzel bir duygu. Toprak kokusu bana kendimi ferah hissettiriyor. Çok yorgunum. Günlerdir uyumuyorum. Gözlerim sürekli yaşlanıyor ama bu gece uyanık kalmalıyım. Yirmi altı yaşıma basalı üç ay oldu. Yaşlanıyorum. Yaşlanmak istemiyorum. Ben bir öğretmenim. Genç bir öğretmen. Anaokulu öğretmeniyim ve çocuklarım var. Onlar bana anne diyorlar. Anne gibi hissetmek güzel olsa da onların annesi değilim. Bana "öğretmenim" veya "Eflal Abla" demek yeterli olurdu. Çocukları severim, delidolular. Sürekli konuşuyorlar ve enerjilerini asla yitirmiyorlar. Keşke çocuk olsaydım diyorum bazen. Artık aynı enerjiyi üzerimde hissedemiyorum. Bazı anlar dışında... Sokakta yürüyorum ve attığım her bir adımımda yere bir tane yaprak düşüyor. Yine de huzurluyum. Az sonra daha da huzurlu olacağım. Bir su birikintisinin üzerinden geçtim. Botlarım su geçirmiyor. Havada rüzgar yok, sabahları rüzgarlı olurken akşamları diniyor. Sıcak kahve içip mayışmak istiyorum. Huzurevinde gönüllü çalıştığım için kendimi çok yorgun hissediyorum. Günlerim asla boş geçmiyor. İnsanlara yardım etmek güzel olsa da bazen kafamı yastığa koyup iki saat kestirmeyi düşlüyorum. Fazla arkadaşım yok. Arkadaş istesem de yalnız kalmayı seviyorum. Sakin hissettiriyor, ferah. Burnuma fırından yeni çıkmış kurabiye kokusu doluyor. Kurabiyelere bayılmasam da yiyorum. Fazla kurular. Tam kararında olmayan her şey sinirimi bozuyor. Önünde dikildiğim yedi - yirmi dört açık olan pastaneye bakıyorum. Duvarları ve kapısı yeşil boyanmış. Nostaljik bir hava katıyor. İçeride dışarının soğukluğunu gideren bir şömine yanıyor. Camdan içeri bakıyorum. 

Ve onu görüyorum.

Sevgilim.

 Gözleri kitabın sayfalarında gidip geliyor. İnce ve uzun parmakları sayfayı yavaşça değiştiriyor. Kaşları her zaman olduğu gibi yine çatık. Kitabı okuyor ama aslında kendi düşüncelerinden kurtulmaya çalışıyor. Sol eliyle gözünün önüne doğru gelen saç tutamını arkaya savuruyor. Kitaptan iki saniye ayrı kalıp ağzının ucuna yerleştirdiği sigarasını ateşliyor. Kendisinin nasıl göründüğünün farkında değil ama buradan o kadar şık ve nazik bir beyefendi gibi duruyor ki eğer o benim sevgilim olmasaydı yine ona aşık olurdum, biliyorum. Sigara içmesine hep sinir oluyorum. Kendini bilerek zehirliyor ama kafasını dağıtmak için bir şeylere ihtiyacı olduğunu söylüyor. İçine çektiği zehir onu düşüncelerinden uzaklaştırabilecekmiş gibi. "Ben varım." diyorum ama her zamanda yanında olamayacağımı da biliyorum. Zaten sadece ben varken içmiyor. 

 Kapıdan içeri girdiğimde kapıya bağlı olan zil çalıyor. Sevgilimin bakışları okuduğu kitabından ayrılıyor. Yeşil gözleri gözlerimle buluşuyor. Dudaklarının arasına sıkıştırdığı fakat içmeye vakit bulamadığı sigarasını beni görür görmez söndürüyor. Üst üste attığı bacaklarını birbirinden ayırıp ayağa kalkıyor. Daha fazla dayanamıyorum. Sevgilime doğru koşuyorum ve sevgilimin kolları belime dolanıyor. 

"Geldim, sevgilim." Palaz bana doğru gülümsüyor. Gülüşü çok güzel. İçimi ısıtıyor. Ve kokusu da çok güzel, güller gibi. Palaz yüzümü örten atkımı hafifçe aşağı indirip elini yanağıma yaslıyor. "Çok özledim Eflal'im, yeşilliğine kurban olduğum." Hafifçe kıkırdıyorum. "Adımı sevmiyorum diye bana şöyle demekten vazgeç Palaz." Soğuktan kızarmış burnuma dudaklarını yaslıyor. "Güzel sevgilim benim, ay kızım, güneş kızım, evrenim." Beni belimden yöneltip sandalyeye oturtturuyor. Önce atkımı, ardından beremi çıkarıyor. "Çok özlüyorum Palaz, görüşemiyoruz. Çok özlüyorum. Çok yoğunsun." Palaz'ın gülüşü yavaş yavaş soluyor. O da özlüyor, biliyorum. "Yapma böyle kurban olduğum, ne kadar zor işlerle uğraştığımı biliyorsun. Kafamı kaldıracak vaktim olmuyor." Palaz cinayet büroda çalışıyor. Neredeyse hiç görüşemiyoruz. "Biliyorum ama çok özlüyorum. Kimsem yok. Huzurevinde çalışmaya başladım. Sensiz zaman geçmiyor da... Senin işlerin anca gece on birde bitiyor. Yoruluyorum beklemekten." Palaz derin bir iç çekiyor. "Özür dilerim Eflal'im, bekletmek istemediğimi sen de biliyorsun ama o işler öyle kolay çözülmüyor. Büroda bana çok ihtiyaç oluyor. Daha yeni anlattım. Cinayete kurban giden bebeğin katilini arıyoruz. Ailede kimse konuşmuyor. Zaten bebeğin annesi dilsiz. Babası ortalıklarda yok. Kafam çok meşgul ama sana da zaman ayırmaya çalışıyorum." Gözlerim hafif hafif yaşlanıyor. "Haklısın, sen nelerle uğraşıyorsun. Ben nelerden bahsediyorum?" Palaz 'yapma böyle' der gibi bakıyor. "Asla öyle düşünme. Bana nazın geçmeyecek de kime geçecek, benimle buluşmak istemeyeceksin de kiminle isteyeceksin? Sen üzülme yavrum. Ben halletmeye çalışıyorum." Sol baş parmağıyla gözümden akan yaşı siliyor. "Tamam, sustum." diye mırıldanıyorum gülümsemeye çalışarak. O da benim gibi gülümsüyor. "İçmez misin bir Türk kahvesi?" Kafamı usulca aşağı yukarı sallıyorum. Garsona eliyle selam yapıyor ve bir Türk kahvesiyle benim en sevdiğim kurabiyelerden söylüyor. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 10, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bir Kalp ÇağrısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin