Elimde tuttuğum telefonumu cebime koyup hemen karşımda duran sana baktım üzgünce. Gözlerin ıslanmıştı ve ağlamamak için kendini zor tutuyordun. Beni böyle tanımıyordun jeongguk. Senin bildiğin jimin bu değildi, gerçeklerimi öğrendiğinde çöken omuzlarından nefret ettim.Bir süre durdun öylece. Hemen karşında olduğumu biliyordun ama cesaret edip de kaldıramadın başını. Sustum, her zaman yaptığım şeyi yaptım ve sustum yalnızca. Sessizliğimden birşeyler anlamanı umdum ve umduğum gibi de oldu. Kısa süre sonra telefonumun cebimde titrediğini hissettim.
Telefonu alıp baktığımda senden geldiğini gördüm. Özür dilerim, yazmıştın. Gülümsedim, özür dilemeni beklemiyordum. Sorun değil, dedim bende. Aslına bakarsan sorundu ama o an bunu umursamadım.
Bekledin, birşey yazmadın çünkü ne yazabilirdin ki? Telefonu kapatıp yanında duran koltuğa koydun ve duvarın kenarına çöküp ellerinle yüzünü kapattın. Ağlayacaktın ama ağlamaktan utanıyordun. Neden bilmiyordum ama ne zaman ağlasan bunu insanlardan gizlemeye çalışırdın.
Saçmalıktı jeongguk, ağlamayı zayıflık olarak görüyordun ve bu gerçekten koca bir saçmalıktı.
Karşımda duvar dibine çökmüş bir şekilde otururken saçlarını çekiştirmeye başladın ve o an kalbimin sızladığını hissettim. Berbat bi' histi jeongguk, kriz'e girmenin eşiğindeydin ama ben öylece duruyordum. Balkonun demirine yaklaşıp adını sesslendim usulca. Duymadın başta, şaşırmadım; ben bile zor duymuştum titreyen sesimi, senin duymanı beklemem tuhaftı.
"Sus!"diye bağırdın aniden. Sus,sus,sus!.. kafana vurmaya başladığın anda ne yapsam bilemedim sevdiğim. Çıkıp yanına gelsem kapıyı bana açacak kimse yoktu, ailen evde değildi ve sen bana kapıyı açabilecek gibi değildin. Adını seslendim çaresizce: "Jeongguk, Yapma yalavarırım!"
Duymadın. Çığlıklarının sesi çoğalmaya başladı ve sonra yerinden kalkıp koşarak evden çıktın. Şaştım kaldım, nereye gidiyordun ki? Kısa süreli bir duraksamanın ardından bende evden çıktım ve takip ettim seni. Hiç durmadan, nefes almadan koşuyordun ve jeongguk, gittiğin yer benim yıllar önce herşeyi sonlandırmayı düşündüğüm yerdi.
Koştun, koştum, koştuk ve sonrasında durdun. Kumların üstüne kendini bıraktığında acılar içindeydin. Bu halin bana yabancı değildi belki ama ilk kez bu kadar çaresiz görmüştüm.
O kadar çok ağlıyordun ki gözlerimin dolmasına engel olamadım. Yanına geldim bende hemen önünde dizlerimin üstüne çöktüm ve Neredeyse kanatmak üzere olduğun ellerinden tuttum. Sana dokunmamla birlikte vücudun rahatladı, bunu inkar edemezsin jeongguk. Kafanı kaldırıp kıpkırmızı olmuş gözlerinle bana baktığında mahvoldum, bende bunu inkar edemem.
Bir süre -inan ki ne kadar sürdü bilmiyorum.- birbirimize baktık ve sonra yüzünde acı dolu bir ifade belirdi. Bir anda tuttuğum ellerini geri çektin ve ellerinle kulaklarını kapatıp "Git!" diye bağırdın.
Etrafıma bakındım şaşkınca, benden başka kimse yoktu. Gitmesini istediğin kişi ben miydim? "Hayır." Dedim fisıltıyla. Yüksek sesle konuşursam ürkecek gibiydin. "Git buradan jimin!" Dedin yeniden. Bu sefer gerçekten de bana dediğinden emin oldum.
"Hayır jeongguk, gitmeyeceğim." Dedim sana. Gitmeyecektim, bırakamazdım ki seni böyle.
"Jimin git, beni böyle görmeni istemiyorum git!" Kaşlarımın çatılmasına engel olamadım jeongguk, ne vardı sanki halinde? Yorulmuştun, dayanacak gücün yoktu sadece. Bende böyle değil miydim bir zamanlar? Öyleyse nedeni karşımda böylesine küçülmen?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kasım Ayı, Jikook ✓
Fanfiction[Mini Fic] Bir çarşamba günü, Kasım ayının 23'ünde tanıdım seni. ▪︎ Texting ▪︎ Kısa bölümler.