Jimin:Bir kasım ayı'nın 23'ünde vazgeçtim ben yaşamdan.
Yalnızlığım, maruz kaldığım zorbalık, aile içi şiddet, çirkinliğim, zamanla oluşan ankisiyetem ve bununla birlikte oluşan özgüvensizliğim..
Herşey üst üste gelmişti jeongguk ve ben dayanabilecek gibi değildim.
Olmuyordu, başa çıkamıyordum; ne yapsam yaranamamıştım anneme. Hep benden nefret etti, babam zaten eve bile gelmezdi.
Tek çocuk değildim ama ailenin sevilmeyen tek çocuğuydum.
Kardeşim vardı, jihyun. Onu hep daha çok sevdiler. Elbette bu güzel bir şeydi, kardeşim benim yaşadığım şeyleri yaşamak zorunda kalmıyordu ama zamanla bu durum içimde bir nefret hissi uyandırdı.
Çok uğraşıyor, annemin sevgisini kazanabilmek adına sürekli yeni bir işe girip ona hediyeler alıyordum.
Okula gidemedim, babam tüm parayı içkilere veriridi ve kazandığım paramın çoğunu anneme harcar, geri kalanıyla da evi geçindirirdim.
Aslında hayalim avukat olmaktı, bunu her zaman çok istemiştim ama olmadı işte, bir yerden sonra da kendimde okuyup avukat olacak gücü bulamadım..
Bir gün yine işten çıkmış ve anneme hediye almıştım. Anneler günüydü, uzun süredir biriktirdiğim paramla annemin çok istediği bir kolyeyi satın aldım ve heyecanla eve gittim. Seveceğini düşünüyordum çünkü kolye fazlasıyla ışıltılıydı ve annem ışıltılı şeyleri severdi.
Eve geldiğimde babamında evde olduğunu gördüm. Tuhaftı, babam eve gelmezdi ama o anda salonda ki koltuklardan birinde oturuyor ve öfkeli bakışlarla bir bana bir de elimde ki hediyeye bakıyordu.
İlk başta anlamadım, öylece bakmaya devam ettim suratına ama sonra babam dedi ki; "Ne var onun içinde?"
İçinde ne olduğunu merak etmişti. Sorun yok, dedim içimden ama vardı jeongguk, babamın bakışlarından belliydi herşey. "Hediye," dedim kısıl bir sesle. Sesimizi yükseltmemiz yasaktı. Daha doğrusu benim sesimi yükseltmem yasaktı.
Babam bana şöyle bir bakıp "Ne hediyesi?" Dedi sinirle, anneler gününden bir haberdi. Önce anneme baktım ama öyle neftetle bakıyordu ki bana; gözlerimi hemen çektim ondan.
"Anneler günü bugün, o yüzden anneme hediye almıştım."
Sözlerimle birlikte babam yüzünü buruşturup anneme baktı ve sonrasında bana dönüp hediyeyi getir, dedi. Nedenini anlamamıştım ama yine de götürmüştüm.
Babam hediyeyi aldı ve açıp baktı. Kolye pahalı bir kolyeydi, bunu inkar edemezdim ve alırken borca girdiğim de doruydu ama babamın aniden ayağı kalkıp "Seni pis hırsız." Diyerek suratıma tokat atmasını beklemiyordum.
Hırsız demişti bana jeongguk, hırsızlıkla suçlamıştı beni.
"Bi' bunu yapmadığın kalmıştı zaten! Evde ki parayı alıp gidip bir başkasına kolye alıyorsun sonra da anneme aldım, diyerek yalan söylüyorsun öyle mi?"
Afallamıştım jeongguk. Aylarca biriktirdiğim parayı çaldığımı iddia ediyordu. Bir günde 3 işte birden çalıştığımı bilmiyor muydu? Bilmiyordu tabii, onun benden haberi yoktu; ölsem umrunda olmazdı.
O gün saatlerce dayak yedim, almadığım bir para yüzünden. O parayı alan da başkalarıyla harcayan da jihyun'du, bunu çok iyi biliyordum ve annemin de bundan haberi vardı. Belki de parayı o vermişti ama benim ağzımdan kanlar gelirken de ben acılar içinde yerde kıvranırkende hiçbir şey söylemedi, sevindi bile.
Anlayacağın berbat bir aile'ye denk gelmiştim.
O günden sonra işler tamamen berbat bir hal aldı, annem tüm gerçekleri bilmesine rağmen bana bir hırsızmışım gibi davrandı ve 'ben bir hırsız ile aynı evde kalamam, polise verelim.' Dedi ama benden başka onlara bakacak kimse yoktu bu yüzden vazgeçtiler. Ayrıca sonradan ne fark ettim biliyor musun? Annem ona aldığım her hediyeyi çöpe atmış. Birini bile saklamamış, buna değer görmemiş..
Bir gün, yani kasım ayı'nın 23'üncü gününde intihar etme kararı aldım. Bunu bir kaçıs yolu olarak gördüğümden değil de artık gerçekten pes ettiğimden. Dayanacak gücüm yoktu inan bana jeongguk. O hırçın denize kendimi atmamam için hiçbir nedenim yoktu. Senin aksine beni seven bir tane bile insan kalmamıştı hayatımda. Büyük kayaların üstüne çıktığımı ve bir süre rüzgarın tenimi okşadığını hatırĺıyorum. Huzurluydum. Ama sonra, bir kahkaha sesi ilişti kulaklarıma.
O kadar neşeli bir sesti ki; sanki dünya üzerinde ne kadar kötü şey varsa hepsinden korunmuştu. O kahkaha sana aitti jeongguk. Başta kulak kesildiğim kahkahan bir süre sonra beni hayata bağladı. Hâlâ yaşamaya değer şeyler olduğunu gördüm.
Şimdi bana diyorsun ki neden vazgeçmiyorsun benden? Nasıl geçerim jeongguk? Ben zaten tamamen herşeyden vazgeçmişken tanıdım seni.
Gözlerinde ki o kırgınlık, omuzlarında ki o yük, boğazında ki yumru, sesinde ki sinir, davranışlarında ki asabiyet ve sözlerinde ki o kabalık öyle tanıdık ki bana.. bunun nasıl hissettirdiğini bilemezsin, biliyormuş gibi yapmaya çalışma demen komik.
Sende kendimi görüyorum ben jeongguk. Bu yüzden pes etmeden sana gelişim. Çünkü biliyorum, sen bu değilsin. Söylediğin her sözden sonra gözlerinde ki o pişmanlığı görüyorum.
Sadece pes et, diyorsun ama etmeyeceğim. Seni yalnız bırakmayacağım jeongguk. Ne kadar itsen de beni, bunu gönülden yapmadığın sürece yanında olacağım.
Ne zaman ki gerçekten beni itersin, ne zaman ki kalbin bir başkası için çarpar, o zaman vazgeçerim.
Seni seviyorum.
Seni sarı bisikletimi sevdiğim kadar çok seviyorum.
Gökyüzüne ki yıldızlar kadar çok seviyorum.
İyiki varsın jeongguk, iyiki varsın sevdiğim..
(03.07)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kasım Ayı, Jikook ✓
Fanfiction[Mini Fic] Bir çarşamba günü, Kasım ayının 23'ünde tanıdım seni. ▪︎ Texting ▪︎ Kısa bölümler.