x1

339 42 30
                                    

"Olamaz," dedim ince bir sesle. "Ken beni aldatmış mı!" Elimdeki Barbie bebeği oynatırken, her saniye devamını daha çok merak ediyordum. Diğer bebeği elime aldım, ve seslendirmeye başladım.

"Şekerim, ben de şaşkınım. Sen yanlış anla diye söylemiyorum, Ken'in eski sevgilisi olabilirim ama gerçekler..."

Barbie bebeğimin yüzünün hareket ettiğini hayal ettim; o incecik ve bakımlı kaşlarının çatıldığını, ağzının 'o' harfi şekline geldiğini. Çok komik görünüyordu, ağzımdan hafif bir kıkırdama kaçtı.

"Eski sevgili mi?" Bu sesi ince söylediğim kadar şaşkın söylemeye çalışmıştım.

"Patates kızartması için son çağrı!" Bir anda annemin sesi kulaklarımda yayılırken, hızla elimdeki bebeği yere atarak, Barbie'yi yanımda mutfağa götürmek için yola koyuldum. Sarışın olanı.

Çünkü sarışınlar aptal değildir.

Çünkü ben aptal değilim.

Ben tatlıyım.

Pastel boyalarla boyanmış bir tavşan gibi.

Koridoru hızlıca geçerek mutfağa vardım. Annem, tabağımı masaya koyup işine devam etmiş olmalıydı; çünkü tabağım masadaydı ve annem iş yapıyordu. Mutfakta yavaşça göz gezdirdim, aradığım şeyi bulamama korkusu içimi kaplamıştı.

Neredesin tatlım, neredesin? Sensiz patates mi yenir ya!

Onu bulamayınca ise, korkuya kapıldım. Korkarak anneme baktım.

"Anne, ketçap nerede? Anne ketçapsız patates mi olur, patatesli ketçap yemek istiyorum." Annem bana baktı ve güldü. Yaptığım komik değildi, söylediklerimde gayet ciddiydim.

Fakat altı yaşındaysanız ve ciddi olmaya çalışırsanız, hayat gerçekten çok zor.

"En son bir kaseyi ketçapla doldurarak, içine patates attığını görmüştüm tatlım. Bu yaşta bu kadar abur cubur tüketmen doğru değil."

Gözlerimle trip atarak, onu taklit ettim. "Bo yoşto bo kodor obor cobor tokotmon doğro doğol."

"Sen anneyle dalga mı geçtin?"

Gülümsedim. "Ne alakası var anneciğim? Sadece kibar bir şekilde abur cubur sevdiğimi belirttim. Yani ketçap."

"Kusura bakma Duru, evde ketçap falan yok. Dışarı çıkacak halim de yok."

"Ben gitsem?" 'E' harfini uzatarak söylemiştim, bu şekilde daha tatlıydı ve dişlerimi çıkarıp gülümsemem, her şeyi daha iyi yapıyordu.

"Olmaz, bu sefer böyle ye."

"Ya, anne ya! Of!" Sinirli bir şekilde çatalımı aldım. Patateslerimin üstüne sinirlice batırarak işkence çektiriyordum. Yanımda getirdiğim Barbie bebeğe baktım. Onu elime alarak, oturma pozisyonuna getirdim. Masaya oturtarak, konuşmaya başladım.

"Barbie, oyun oynayalım mı?"

"Olur Duru." İnce sesle konuşuyordum.

"O zaman beni tekrar et."

"Tamam Duru."

"Bu patatesi ezsek de mi yesek ezmesek de mi yesek?"

"Bu patatesi ezsek de mi yesek ezmesek de mi yesek?" Çıkarabildiğim kadar ince bir sesle, bunu söylemeye çalışmak gerçekten zordu. Başarınca, ağzıma bir patates attım.

Oyun faslı bittiğinde, odama geri döndüm. İlk olarak yerde duran bebeklere baktım. Fakat onlardan sıkıldığımı farkederek, yatağıma atladım. Oyuncak unicornumun yanına giderek ona sarıldım. Oldukça yumuşaktı ve bu huzur veriyordu. Bastıran uykum sebebiyle de, gözlerimi yavaşça kapattım.

"Duru kalk hadi."

"Duru kızım saat sekiz oldu."

"Duru Hale Teyzenler geldi."

Daha fazla dayanamayarak gözlerimi açtım. Ve, her zaman yaptığım gibi, 'bir şey anlamıyorum' bakışı attım.

"Ege Abin de burada. Odana gelecek."

"Tamam anne, gelsin." Gözlerimi bir kaç kere kırpıştırdım. Tam olarak ayılmam için bunu yapmam gerekiyordu. Son kırpıştırmalarım sırasında, odanın kapısı açıldı ve o tanıdık, tatlı yüzü gördüm; Ege Abimi!

"Ege Abi!" Diyerek hızlıca yanına gittim ve sarıldım.

"Duru! Görmeyeli ne yaptın?"

"Aynı şeyler işte, bebekler falan. Bilirsin, klasik küçük kız hayatı." Umut dolu gözlerle ona baktım. "Bana bir hediye aldın mı?"

"Ege Abin üniversiteden eve döner de hiç sana hediye almaz mı, tabii alır!" Güldü ve bir an kurduğu saçma cümle dolayısıyla bekledi. Elindeki poşeti bana uzattı.

"Ne aldııın?"

"Tahmin et Duru."

"Oyuncak panda?"

"Hayır, daha farklı."

"Pembe bir oyuncak panda?"

"Değiştirmen gerek. Panda değil."

"Oyuncak unicorn?

"Değiştir."

"Pembe bir oyuncak unicorn?"

"Hayır. Oyuncak değil."

"Gerçekten mi!" Aklıma gelen düşünceyle gözlerim parladı. "GERÇEK BİR UNICORN!"

"Duru, panda ve unicornlarla derdin ne? Tahmin konusunda çok başarısızsın. Aç ve gör." Fikrimin doğru olmaması üzerine, hevesimi yitirdim. Yavaşça poşetin içindeki hediye paketini elime aldım. Gevşekçe bantlanmış paketi, her zaman olduğu gibi yırtarak çıkarttım. İçinden, kocaman bir pastel boya seti kutusu çıktı. Yavaşça kutuyu açtım. Ve karşılaştığım manzara, bir unicorndan daha tatlı olmasa bile çok tatlıydı. Muhtemelen keşfedilen her renkte pastel boya bu kutunun içine koyulmuştu.

"Ege Abi! Teşekkürler! Seni seviyorum! En iyi kuzen sensin!" Mutlulukla ona sarıldım. "Ne yapacağım, biliyor musun? Bu pastel boyalarla bir unicorn çizeceğim!" Söylediğim şeye güldü. Onun için komikti ama altı yaşında bir kız için komik olmadığını bilmeliydi.

Dolabımdan çıkardığım bir kağıda, gök kuşağının üzerinde bir unicorn çizerken, bunun insanlar için neden komik olduğunu düşünmeye çalıştım. Belki de sadece Ege Abim için komikti. Fakat bunun eğlenceli olduğunu bilmeliydi.

"Bir unicorna binip bunu anlayabilir mesela!" Yanlışlıkla ağzımdan kaçırdığım şeyi duyunca, Ege Abim bana anlamamış gözlerle baktı. Yine de, fikrimden vazgeçmedim. Onu unicorna bindirecektim.

Ten rengi pastel boyamı alarak, unicornun üstüne bir beden çizmeye başladım. Bir unicorna binmenin hissini resimde bile olsa yaşamalıydı!

Merhabaa, ehhehe. Değişik bir düşünceyle karşınızdayım! İlk bölüm olduğu için kısa tuttum :3 Yorumlarınızı bekliyorum! Ayrıca kapak için MaviRenkliPanda'ya teşekkürler ^^

Pastel Bir UnicornHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin