"İlk kez bir yakın arkadaşım evleniyor, çok heyecanlı." Dixie elbisemin fermuarını çektikten sonra saçlarımı geriye aldı. Emily'nin gelin odasında düğün öncesi şampanyamızı içiyorduk. Makyözü son rötuşlarını yaparken kimse heyecandan yerinde duramıyordu.
" Siz çıkın, birazdan da Daniel ile ben çıkacakmışız." Onun talimatıyla binanın bahçesine çıktık. Havuzun etrafına kurulan masalar, yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Lise arkadaşlarımızın toplandığı masayı görünce gülümsedim.
"Herkes burada baksana."
"Evet, hadi yanlarına gidelim." Masalarına geldiğimizde yıllardır görmediğim lise arkadaşlarıma sarıldım.
"Düğün olmasa görüşeceğimiz yok valla." Niall beni kolunun altına çektiğinde onun beline sarıldım.
"Felicity! Ne kadar değişmişsin."
"Sen de öyle. Hala çok yakışıklısın ama." Gülerek saçlarını karıştırdığında bu haline kahkaha attım.
"Melinda!"
"Felicity! Çok özledim." Lisedeki en yakın arkadaşım oydu. "Seninkini göremedim."
"Benimki?"
"Harry işte, görüşmüyor musunuz?" Buruk bir şekilde gülümsedim.
"Harry bu şehri de, beni de bırakıp gitti. Görüşmüyoruz yıllardır."
"Belki o da gelir buraya diye düşünmüştüm."
"Sanmam, böyle yerleri pek sevmez." Herkesle selamlaştıktan sonra gelenleri karşılamak üzere yanlarından ayrıldım. Girişte bekleyen Emily'nin kardeşinin yanına geçtim. "Sıkıldıysan içeri geç, biraz görev değişimi yapalım."
"Süper olur." Gelen misafirlerle ilgilenirken Emily ve Daniel'ın geldiğini alkışlardan anlayınca ben de bahçe kısmına geri döndüm. İkisi kol kola merdivenlerden iniyorlardı onları coşkuyla alkışladım. Çok güzel görünüyorlardı. Barın önündeki garsonlara servise başlamalarını işaret ettim. Konuklara içkileri dağıtılırken kendime kokteyl aldım. Romantik bir dans şarkısı çalmaya başlamıştı. Dixie erkek arkadaşıyla dans ederken yine kenardan onları izlemek bana düşüyordu. Bu grubun yalnız ve işkolik görevini ben üstleniyordum.
Emily, Dixie ve ben liseden beri çok yakındık. Uzun yıllara dayanan bir dostluğumuz vardı. Lisede çok daha büyük bir grubumuz olsa da şu an üçümüzdük, çoğu Londradan gitmişti.
"Anlaşılan hala yalnız bir hanımefendisin." Niall'ın sesini duyduğumda gülümsedim.
"Erkeklerden uzak durmak, akıl sağlığım için en iyisi." Dediğime kahkaha attı.
"Gel dans edelim." Elimden tutup piste çıkardığında ona eşlik ediyordum. "Senin yanında da güzel bir hanımefendi göremedim ama."
"Bir dahaki gelişimde onu da getireceğim." Dediğine karşılık gülümsedim. Müzik bittiğinde ondan ayrıldım. Hep beraber tekrar masanın etrafına toplanmıştık.
"Felicity, powerbankim sendeydi, şarjım bitmek üzere." Dixie yanıma gelip sordu.
"Büyük çantaya koymuştuk, o da arabada kaldı. Gidip alayım." Kafasını sallayıp onayladı. Düğün alanından çıkıp otoparka ilerledim. Çantamdan anahtarımı çıkartıp arabayı açtım. Çantadan powerbanki aldıktan sonra tekrar arabayı kilitledim. Karşıda gördüğüm silüet, ayaklarımın yere çakılmasına sebep olmuştu. Aylar, yıllar sonra tekrar karşımdaydı. Tüm gerçekliğiyle, hayatımdan çekip gittiği gün gibi karşımda öylece duruyordu işte...
Benim ayaklarım çakılsa da o bana doğru ilerliyordu. Tam karşımda, kokusunu içine çekebileceğim kadar yakınımda durdu.
"Harry."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Right Person,Wrong Time/Styles
Fanfiction"Sana en çok ihtiyacım olduğu zamanda beni bırakıp gittin." "Yanlış zamandı Felicity." "Zaman mı yanlıştı, yoksa sen mi doğru kişi değildin Harry." Dediğime cevap alamayınca yapmacık bir şekilde gülümsedim. Yanından geçip odadan çıkacakken beni durd...