Flashback
"Dixie! Arkadaşın geldi bebeğim." Annem aşağıdan seslendiğinde oflayarak yattığım yerden kalktım.
"Kim gelmiş?"
"Harold." Adını duyduğum gibi gözlerimi pörtleterek yataktan kalktım. Aynanın karşısına geçip saçlarımı düzelttim. Biraz daha iyi gözüküyordum. Hızla merdivenden inip onun yüzünü gördüğümde gülümsedim. Duvara yaslanmış, düşünceli bir şekilde yere bakıyordu.
"Selam Harry, bahçeye geçelim mi?" Kafasını sallayarak onayladı. Ben önde, o arkada ilerlerken kalbimin hızla çarptığını hissediyordum. İlk kez evime, yalnız başına gelmişti. Bahçe masası a oturduğumuzda annem de arkamızdan ikimize de portakal suyu getirmişti. Bizi yalnız bıraktıktan sonra merakla Harry'e döndüm. "Sen ne için gelmiştin?"
Dixie, ben gidiyorum." Şaşkınlıkla ağzım açıldı ve birkaç saniye boyunca ne dediğini idrak etmek için uğraştım.
"Nereye?"
"Geçen sene Londra'ya kabul edilmedikten sonra bu sene şansımı bir çok okulda denedim, Kabul olduğum okul İtalya oldu. Mesleği en iyi öğrenebileceğim yerlerden biri. Biliyorum Felicity için çok zor bir zaman, ama gitmek zorundayım."
"A-ama..." Cebinden birçok kez katlanmış kağıt parçasını masada sürükleyerek bana uzattı.
"Bunu Felicity' e vermeni istiyorum Dixie. Lütfen benden nefret etmeyin, lütfen beni çok bencil biri olarak görmeyin ama bunu yapmak zorundayım." Yaşadığım ani duygulardan dolayı ne diyeceğimi gerçekten bilemiyordum. Kafamda birçok soru vardı, aklıma ilk eseni sordum.
"Neden Felicity'e değil de bana veriyorsun?"
"Onu görürsem, gidemem. Veda edemem. Bir anda hayatınızdan çıkacağım, eğer ki bir gün beni isterseniz geri döneceğim. Hoş bunu hiç sanmıyorum ama." Tabii ki Felicity' e veda edemeyecekti. Çünkü onu etkisi altına alabilen tek kişi oydu. Buraya gelfiğinde aklımda bambaşka düşünceler vardı. Onu kaybedeceğimi hiç tahmin etmemiştim. "Gitme vakti geldi." Ayaklandığında ben de kalktım.
"Seni özleyeceğim." Gülümsedi.
"Felicity'e iyi bak." Yanımdan geçerken onu kolundan tuttum. Hayatım boyunca hiç yapamayacağım, cesaret bile edemeyeceğim şeyi yapacaktım. 4 yıldan beri aşık olduğum, ama arkadaşımla sevgili olduğu için hiçbir zaman hislerimi söylemediğim çocuğu kendime çektim ve dudaklarımızı birleştirdim. Şaşkınlıkla birkaç saniye kalsa da sonrasında beni itti. "Bunu neden yaptın?" Şok olduğunu yüzünden anlayabiliyordum. Ona cevap veremeden yanından geçtim ve yukarı odama çıktım. Yastığıma yüzümü gömerek o gece orada saatlerce ağladım. Hiç kavuşamadığım aşkımı kaybetmiştim, hem de onun tarafından terslenerek.
------
Dixie's Pov:
Harry'nin otel odasının kapısını hiddetle çaldığımda içeriden takırtı geldiğini işittim. Ardından da kapı açıldı ve karşımdaydı. Onu itekleyerek odanın içine girdim ve kapıyı kapattım.
"Dixie, seni görmek güzel." Kollarımı belimde birleştirip bakabildiğim en kötü şekilde ona bakmaya çalışıyordum.
"Senin için de aynı şeyi söylemeyi isterdim ama geldin ve yine her şeyi mahvettin. Sevgilin varsa ne diye gelip Felicity'nin hayalleriyle oynuyorsun?"
"O gece de söyledim aynısını." Masanın üstündeki kahvesinden bir yudum aldı. "Lydia sadece bir iki kerelik bir şeydi. Arada duygusal hiçbir şey yoktu. Kendisi takıntılı sapığın teki çıktığı için buraya kadar gelmiş. Yemin ederim hiçbir şey olmadı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Right Person,Wrong Time/Styles
Fanfic"Sana en çok ihtiyacım olduğu zamanda beni bırakıp gittin." "Yanlış zamandı Felicity." "Zaman mı yanlıştı, yoksa sen mi doğru kişi değildin Harry." Dediğime cevap alamayınca yapmacık bir şekilde gülümsedim. Yanından geçip odadan çıkacakken beni durd...