tres

202 38 16
                                    

Bir hafta sonrasında Kang'ların evine tekrar gitmek hayatımda yaşadığım en gerici deneyimlerden biriydi. Çünkü o evde istendiğimden hiç mi hiç emin değildim. Hatta durumumu sorgulamak için Bayan Kang'i aramayı bile düşündüm. Merhaba, umm, acaba çocuğunuzla az kalsın kavgaya girecek olsam da Cuma günü yine gelmeli miyim? Bu kesinlikle iyi bir fikir değildi.

Ortadaki belirsizliğe rağmen Cuma günü yine oradaydım, dersi yaptığımız saatten yaklaşık 10 dakika önce. Çekingenlikle kapıyı çaldığımda beni içeri alan kişi Bayan Kang'ti. Beni kapitalist bir gülümsemeyle karşıladı, tam bir profesyonel gibi, ben de karşısında eğildim. İçinde bana göstermediği bir kin mi besliyordu, yoksa oğluyla yaşadığımız polemik gerçekten de umrunda değil miydi çözemiyordum.

O da tam dışarı çıkıyor olacak ki kapıyı açtığı gibi arkasına bakmadan garaja doğru ilerledi, ben de açık kalan kapıdan içeri geçtim. Son iki seferdir yaptığım gibi uğradığım ilk yer mutfaktı. Kendime bir bardak su dolduruyorken mutfağa genç bir oğlan girdi. Sarı saçları, şirin bir suratı olsa da uzun boyu insana göz dağı veriyordu. Beni görünce eğilerek selam verdi, ben aynı şekilde karşılık verdim.

"Saçlarını beğendim. Doğal rengi mi?"

"Tabii ki." dedi sarkastik bir tonla. Zararsız birine benziyordu, ısınmıştım ona. Hem siması da bir yerlerden tanıdık geliyordu.

"Eee? Burada ne yapıyorsun?" dedi yıkadığı elmayı ısırmadan önce. "Seni bu evde ilk defa görüyorum."

Ben "Taehyun'a geometri dersleri veriyorum." der demez yüzünü buruşturdu. Adı geçen şahıstan hoşlanmadığı açıktı. Bir ortak noktamız çıkmıştı bile.

"Ya sen? Sen ne yapıyorsun bu evde?"

"Ah, ben sadece bir elma almak istemiştim o kadar. Annemi tanıyorsundur belki, buranın temizlik ve yemek işlerine bakıyor."

"Demek sen onun oğlusun! Yüzün bir yerlerden tanıdık geliyordu zaten, benziyorsunuz."

Başını sallayarak onayladı. Ancak yüzü gittikçe daha da ciddileşiyordu. "Demek Taehyun'a özel ders veriyorsun..." Etrafı şöyle bir kolaçan ettikten sonra bana yaklaştı. Başını bana doğru eğerek sesini iyice alçalttı. Neler döndüğünü bilmiyordum, ama öğrenmeye hazırdım.

"Aramızda kalsın, ama Taehyun'dan olabildiğince uzak durmaya çalış, olur mu? Onun bir hastalığı var, sana da bulaşmasın diye söylüyorum."

Tek kaşımı kaldırdım, bu bende merak uyandırmıştı. Hâlbuki Taehyun son derece sağlıklı bir genç gibi gözükmüştü gözüme. "Geçmiş olsun. Nesi var?"

"Ders saati geldi, Benjamin. Geliyor musun?"

Mutfağın girişinde beliren Taehyun ikimizin de ödünü patlatmıştı. Parmağıyla saatin kaç olduğunu gösterircesine kol saatine tıklattıktan sonra merdivenleri çıkmaya başladı. Arkasından "Hemen geliyorum!" diye seslendim. Sorumun cevabını alacak kadar vaktim yoktu anlaşılan.

O sırada sarı saçlı oğlan da elinde elmasıyla mutfağı terk ediyordu, gözden tamamen kaybolmadan önce sormak istedim ona;

"Adın neydi bu arada?"

Gamzelerini göstererek gülümsedi. "Soobin. Choi Soobin."


















Gece yarısı geçiş bölümü çünkü ödevlerim sonunda bitti WOOHOOO LEZ GO TU PARTI

The Sea of Confusion | TaegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin