octo

249 31 24
                                    

Uyarı: Erkek cinsel organının tasviri, mastürbasyon.

Bu kısımlardan rahatsız olacaklar, okumak istemeyenler için başlangıcına bir uyarı koyacağım. "❗"
Bitiminde de şu işaret olacak => "❕"

***

Bugün Kang'ların evine erkenden geldim, 45 dakika kadar. Aslında pek de planlı sayılmazdı erkenciliğim; trafik daha hızlı akıyor olmalıydı, ya da ben orman yolunu daha hızlı yürümüştüm. Tam kapıyı tıklatmak üzereyken Bayan Choi beliriverdi. Alışverişe gidiyor gibiydi, elinde bir pazar çantası vardı.

"Sen geç içeri, Taehyun odasındadır."

Başımı eğerek eve girdim, evin artık alışagelmiş olduğum suskunluk ve kasvetliği üstündeydi. Mutfağa uğrayıp su bardağı elimde vaziyetteyken merdivenleri teker teker çıkmaya başladım. Ses çıkarmamaya özen gösteriyordum, bunun spesifik bir nedeni yoktu aslında, Bayan Kang'ın evde olmadığına neredeyse emindim, evin sessizliğine uyum sağlıyordum sadece. Taehyun'un odasına vardığımda kapıyı usulca araladım, ve karşılaştığım manzara karşısında buz kesildim.

❗❗❗❗❗❗❗❗❗❗❗

Durumu idrak etmem zaman aldı. Taehyun yatak başlığına yaslanmış, cinsel içerikli bir video izleyerek kendini tatmin ediyordu. Ancak beni asıl şaşırtan şey Taehyun'un yaptığı değil, videonun kendisiydi. Olduğum yerden net göremesem de neler döndüğünü anlamak için gözlüklerime ihtiyacım yoktu; videoda iki tane genç adam vardı. Gözlerim Taehyun'un yüzünü bulduğunda gözlerini kapatmış olduğunu gördüm; kaşları çatılmış, alnı kırışmıştı. Videoda olanlara ilgi göstermiyordu bile, birini hayal ediyor gibiydi daha çok.

Kendimden başka bir erkeğin cinsel organını ilk defa o gün görmüştüm.
Benimkiyle hemen hemen aynı boydaydı, ancak daha kalın ve damarlıydı. Şimdi bunun karşılaştırmasını yapmanın sırası değil. Tuhaf hissettiriyordu, aletinin üzerinde aşağı yukarı kayan elinden gözlerimi çekmek oldukça zordu. Baş parmağını organının ucunda gezdirmeye başladı, ve aleti yeni uyarılmaya karşı titredi. Ağzımda birikmiş suları yutkunarak boğazıma gönderdim. Burada olmamam gerekiyordu, gitmeliydim, ama ayaklarım beni hiçbir yere götürmüyordu, olduğum yere çivilenmiştim.

❕❕❕❕❕❕❕❕❕❕❕

Ve işte o zaman, elimde olduğunu unuttuğum bardak parmaklarımın arasından kayıverdi. Kendim bile duyamadığım özürler sarf ederek kendimi odadan dışarı atarken Taehyun'un fal taşı gibi açılmış gözlerini seçebilmiştim. Bittim ben.

Kapıyı örttüğüm gibi soluğu mutfakta aldım. Peşimden geldiğini biliyordum, telaşlı adımlarının sesi geliyordu. Tezgâhın üstünde duran muzlara gözüm takıldı, bana aynı şeyi hatırlatıyordu...

Kapı aniden ağzına kadar açıldı. Arkamı döndüğümde dağılmış bir Taehyun'la yüz yüze geldim. O da en az benim kadar korkmuş görünüyordu. Aramızdaki boğucu sessizliği ilk o bozdu.

"Beomgyu hyung... Sen... Gördün mü?"

Çekingen bir tavırla başımı salladım.

"Ah... Bu şekilde öğrenmeni istememiştim, gerçekten istememiştim." Başını devamlı iki yana sallıyordu, ondan yayılan anksiyeteyi hissedebiliyordum.

"Aslında benim hatam, kapıyı tıklatmam gerekirdi."

Ve bu doğruydu da.

Bu benim için o kadar da büyütülecek bir durum değildi aslında. Ryujin'in biseksüel arkadaşlarını tanıyordum, iyi insanlardı. Taehyun'un erkeklere ilgi duyması benim için hiçbir sorun teşkil etmiyordu. Fakat görünüşe bakılırsa benim öğrenmiş olmam onun için çok şey ifade ediyordu.

Ağlamamak adına kendini fena halde kastığını görebiliyordum, dolu dolu olmuş gözlerinden yaşların akmasına ramak kalmıştı. Ona doğru temkinli bir adım attığımda yüzü bir kâğıt gibi buruştu, ve yere çöküp gözyaşlarını serbest bıraktı. Benim yapabildiğim tek şey yanına çöküp ona sarılmaktı.

Anında kollarını bana dolayarak sarılmama karşılık verdi, sezmiştim gizliden gizliye sarılmayı sevdiğini. Ağlaması şiddetlendikçe daha da sıkı sarılıyordu bedenime. Onu biraz da olsun rahatlatabilmek için sırtını sıvazlıyordum, diğer elim de saçlarından geçiyordu.

"Şşş..."

Hıçkırıkları arasından konuştu.

"Lütfen anneme söyleme."

Gözlerinin içine baktım, ona güven verebilmeyi umuyordum. "Sana söz veriyorum, kimseye söylemeyeceğim." Şu dakikadan sonra ona hayatta kıyamazdım.

Sakinleşmesini bekledim, aradan beş dakika mı yoksa yarım saat mi olduğunu saptayamadığım bir süre geçti. Yüzünü göremesem de artık ağlamadığını biliyordum, dinmişti hıçrıkları; ama sağ göğsümde şiddetle atan kalbini hâlâ hissedebiliyordum.

Elimle sırtında daireler çizerken sordum; "Taehyun, bundan kimseye bahsetmeyi denedin mi daha önce?"

Burnunu çekerek söylendi; "Temizlikçinin oğluna söyledim."

Soobin'e mi söylemişti? Şok olmuştum, fakat bunu belli etmemeye özen gösterdim. "Peki ya o ne dedi?"

"Bir şey söylemedi. Ama korktu sanırım. Ben de korkuyorum."

"Korkacak bir şey yok, Taehyun. Sen yanlış bir şey yapmadın."

"Ama annem..."

Sarılmayı bırakıp gözlerinin içine baktım tekrardan. O ise kollarımdan tutuyordu, henüz bırakmaya hazır değilmişçesine. "O sana hiçbir şey yapamaz, yapmaya kalkışırsa ben burada olacağım, yanında."

Gözyaşlarını elinin tersiyle sertçe silmeye başladı, söylediğim bir şeyler gücüne gitmiş gibiydi. "Benim korunmaya ihtiyacım yok, ben güçlüyüm."

"Biliyorum, öylesin. Ama artık ben de varım, yani birbirimizi koruyabiliriz."

Ona sarılmaya devam ettim, hiç bırakmadan. Hayal miydi bilmiyorum ama yüzünde mahcup bir gülümsemenin gölgesini görmüştüm sanki. Gözlerindeki ışıltılar çok farklı bir şekilde titriyordu artık, bana şunu söylüyordu sanki: beni daha önce kimse bu kadar önemsememişti.


















Çok içimde kaldığı için en azından bu kitabın sonunu getirmek istiyorum jdnsjdjsj uygulamada aktif olmayacağım, ve bölümler düzenli olarak gelemeyecek ama en azından başladığım bir işi bitirmek istiyorum. Şimdilik ortadan kayboluyorum, hoşçakalın!

The Sea of Confusion | TaegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin