O hayatımın çocuk yanıydı
Beni sevdi benden çok
Yaralarıma üfledi dudakları
Beni öptü benden çokÖnümdeki plastik bardakta duran kırmızı şarabı düşünmeden kafama dikip başımı indirdiğimde arkadaşlarımın şaşkın ve kaygılı bakışları ile göz göze geldim.
Benim için endişeleniyorlardı. Endişelenmekte de haklılardı belki de, bilmiyorum. Son günlerde düzgün düşünemiyordum.
Evin bahçesindeki masada oturuyor, markette bulabildiğimiz en ucuz şarabı içiyorduk. Annemler hafta sonu için bir yerlere gitmişti, evi ise Arap ve bana emanet etmişlerdi.
Büyük bir hata yapmışlardı.
"Zeyno tamam dur, yeter! Diğer şişeyi açmayacağız bak, azcık yavaş git." Bardağa biraz daha doldurmaya çalışırken Hazal beni engellemiş ve şişeyi elimden almıştı.
"Hazal, bırak diyorum!"
"Zeyno, içerek geçmeyecek bu acı! Sabah uyandığında bok gibi hissedeceğinin farkındasındır umarım."
Farkındaydım. Sabah veya akşam fark etmiyordu, ben günlerdir bok gibi hissediyordum.
Bana hissedebildiğimi bilmediğim şeyleri hissettiren, bu hayatta beni gerçekten seven tek kişiyi kaybetmiştim. Hem de saçma sapan bir sebepten dolayı.
Sonunda direnmeyi bırakıp, "Kafamı sikeyim ya." diye isyan ettim. Kafamı kollarımla birlikte masaya bıraktım. "Ben Çağrıyı nasıl kaybettim?"
Kollarımın arasındaki ufacık aralıktan Hazal ve Duru'nun bana olan acıyan bakışlarını görebiliyordum. Omzumda hissettiğim ellerle kalkmak zorunda kaldığımda bu sefer karşımda Arap'ı buldum."Zeyno... bak hepimiz anlıyoruz seni. İçmek yerine biraz anlat istersen, hm?"
Benimle konuşurken kelimelerini özenle seçtiğini anlayabiliyordum. Ama onlar beni anlayamazdı. Hiçbir zaman anlamadılar. Bir kere hepsi sevdiği insanları mutlu etmeyi, onları sevmeyi ve onlar tarafından sevilmeyi bilen insanlardı. Arap ve Duru, Hazal ve Ege, Cemre ve Berk... Ali'nin de Mavi adında bir sevgilisi vardı ama o kıza tahammül edemediğim için pek yakın değildik.
Ben bile kendimi anlayamıyordum çoğu zaman. Sadece canım sevgilim Çağrı anlardı. Keşke şu an yanımda olsaydı, ben onu kırmamış ve onu kendimle birlikte milyon tane kalbi kırık parçaya ayırmamış olsaydım. Bu sandalyede birbirimize sarılmış sarhoş sarhoş öpüşüyor olurduk. Ben ona saçma sapan bir şeyler anlatırdım, o da saçlarımı okşayarak beni dinlerdi.
Dinlerdi, beni herkes dinlerdi ama bir tek o anlardı. Nasıl bağımlı edici bir sihirdi bu?
Bardakta kalan son yudumu kimsenin bana engel olmasına izin vermeyerek kafama diktim ve ayağa kalkarak konuştum, "Ben gidiyorum. Dayanamayacağım çok ciddiyim."
Cemre hemen ayaklandı, "Saçmalama istersen Zeyno, hiçbir yere gitmiyorsun, Çağrıdan ayrılan sensin, bir de kapısında mı ağlayacaksın şimdi?"
"Bana ne, beklerim orada." Duraksadım. "Hem Derya teyze açar kapıyı bana."
Hepsi üzgün gözlerle bana bakıyorlardı. Baksınlardı. Çağrıyla ilişkimizin bana musallat olup duran bir hayalet olmasına izin vermeyecektim artık.
Biz ölmemiştik bile.
Ceketimi alıp kapıdan çıkarken Arap'ın sesiyle arkama baktım, "Bu halde gitme, ben bırakayım seni."
Hazal, "Biz de geliyoruz o zaman." demesinden iki dakika sonra kendimi Arap, Hazal, Cemre ve Duru ile arabada bulmuştum.
Geldiğimizde bahçe kapısında Ali'yi görmemle arabadan inmem eş zamanlı oldu. Ali bizi gördüğüne şaşırmıştı. Hızlıca kapıyı kapatıp yanımıza yaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
eskisi gibi | zeyçağ one shots
Fanfictiontozluyaka dizisinin karakterleri zeyno ve çağrı'nın etkileyici hikayelerinden yola çıkarak yazılmıştır.