Adalet istiyorsan adil davranacaksın. Saadet istiyorsan halkının refahını sağlayacaksın. Ve tarihe geçmek istiyorsan bir zalim olmayı değil bir savaşçı olmayı arzulayacaksın.
İleride iyi bir kraliçe olabilmek için krallığın en bilgili öğreticileri tarafından eğitilirken pek çok kitap okumak zorunda kalmıştım. Annem ve babam böyle buyurmuşlardı. Dakikalardır zihnimden kovamadığım cümleler kraliyet tarihimizin en bilindik kraliçesine aitti. Çocukken ileride onun gibi bir kraliçe olacağımı düşlerdim. Herkesin beni seveceğini, saygı göstereceğini ve ölümümün ardından bile hep bahsimin geçeceğini...
İkiz kardeşim olacak o budala her gün istediği gibi saray bahçesinde dolaşıp soylu arkadaşlarıyla vakit geçirirken ben senelerimi küçücük bir odada çocukluğumu yaşayamadan heba etmiştim. Peki ne için... İstikbalimi yine de benden çalmamış mıydı Patrice? Aldığım tüm eğitimler boşa gitmemiş miydi?
Üstümdeki ağır yorganın içine daha çok gömüldüm. Gözyaşlarımı sessiz sessiz akıtırken ilk kez kuş tüyü yatağımdan böylesine uzak ve yapayalnızdım. Kapımda ufak bir seslenişimde içeriye girip bana yardımcı olmak isteyen nedimelerim yoktu. Yattığım odayı bile hiç tanımadığım bir kızla paylaşmak zorundaydım. Sofie ile.
Hemen yanımdaki döşekte uyuyordu. O, handaki işinden döndüğünde oduncu çoktan evden çıkıp gitmişti. Kanlar içindeki yırtık elbisemi de yanında götürmüştü. Konuşup tek kelam edemezken bir de ağabeyinin nerede olduğunu açıklamaya çalışmıştım bu kıza. Ama ağabeyi gibi dudaklarımı okuyamıyor olduğundan ne söylediğimi pek de anlayamamıştı. Yine de ısrarcı olmamış, benimle ilgilenmeye çalışmıştı. Çorba kaynatıp içmem için önüme uzattığında Tanrı'nın zoruna gitmesin ama nimetten sayamayacağım o tatsız tutsuz çorbayı içmek mecburiyetinde kalmıştım. Çünkü açlıktan ölmek üzereydim.
Oduncu henüz gelmemişti eve. Gün batmış, çoktan gece olmuştu. Dışarıda kimsecikler yoktu. Saatlerdir gelmemiş olması beni kaygılandırıyordu. Ya dediğim gibi elbiseyi kulübeye bırakmak yerine saraya götürüp bizzat babama teslim etmeye çalışmışsa? O vakit benim saraydan kovulup hırsızlık yapmış bir nedime değil de prenses olduğumu öğrenirdi. Ve saray muhafızlarına beni gelip almaları için büyük bir memnuniyetle yolu gösterirdi. Zira benden nefret ettiğini apaçık göstermişti. Hakkımda ileri geri konuşmuştu.
Ne kötülüğüm dokunmuştu ki ona? Kötü biri değildim ben. Neden herkes bir anda düşmanım oluvermişti? Annem ve babam bile hiç sevmemişler miydi beni?
Ne yapacaktım, nereye gidecektim bilmiyordum. Düşünmek öldürecekti beni. Hiçbir meziyetim yoktu ki bir yere sığınıp çalışayım. Üstelik çalışmak da istemiyordum. Benim gibi bir prenses nasıl olur da çalışırdı? Ama bu şehirden gitmek için dirhemlerim olmalıydı. Burada kaldığım müddetçe canım tehlikedeydi.
Kapıya vurulduğunu işittiğimde yorganı parmaklarımın arasında sıkarak iyice küçüldüm. Oduncu yanında muhafızlar getirmiş olabilir miydi?
"Sofie."
Kısık sesle kız kardeşinin ismini seslenirken başımı yorganın altından çıkarıp göz ucuyla yanımdaki döşeğe baktım. Kız yorgun düşmüş olmalı ki ağabeyinin sesini duymamış hâlâ uyumaya devam ediyordu.
"Sofie!"
Yorganı üstümden atıp ayağa kalktım. Korka korka kapısı aralık olan küçük odadan çıktım. Çıplak ayaklarım yere değdikçe içim ürperdi, soğuktan titredim. Kapıyı açıp onu içeri aldığımda elindeki gaz lambasını yüzümü seçebilmek için yukarı kaldırdı. Beni görünce kaşları havalandı, gaz lambasını elime tutuşturup kapıyı kapatmak için arkasını döndü. Kapıyı kapatmadan da dışarıyı süzdü. Yeniden bana dönüp elimden gaz lambasını alırken karşıdaki aralık kapılı odaya kısa bir bakış atıp başıyla sağdaki odayı gösterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZALİM PRENSES
Ficción históricaKrallığın en büyük varisi olan Prenses Olivina'nın kötü şöhreti uzaklardaki krallıklara kadar yayılmıştı. Olivina ne kadar sert, bencil ve kurnaz bir prenses ise kız kardeşi Patrice onun aksine iyi niyetli, insanlar tarafından sevilen bir prensesti...