Giymiş olduğum kabarık eflatun rengi elbisemin içinde kendimi oldukça güzel hissederken kapım açıldı. İçeri giren kadın kapıyı arkasından kapattığında aceleyle kendisine doğru yürüdüm.
"Ben hazırım," diye şakıdım. "Balo için aşağı inebilirim."
Bugün on üçüncü yaş günümdü. Bazı zamanlar; başka krallıkların hükümdarları yahut varisleri geldiğinde ya da şimdiki gibi doğum günüm olduğunda balolara ben de Patrice gibi katılabiliyordum. Bütün sene bu günü beklemiştim.
Kadın yanıma kadar yürüdü. Başını yerden kaldırıp gözlerime baktı. Çocukluğumdan beri benimle ilgilenen Dadı Amie, gözlerime bakması yasak olmayan sayılı kişilerdendi. Fakat hiçbiri bana onun gibi duygu yüklü bakmazdı. Annem dahi haftada bir gün beni görmeye gelirken Dadı Amie annem yerine şefkat verirdi bana.
"Müstakbel Kraliçe'm," dedi kısık sesle. Dudaklarımdaki gülümsemeye takılan gözleri buğulandı. Hareleri titrerken benim gibi tebessüm etti fakat bu buruk bir tebessümdü. "Kralımız ve kraliçemiz dediler ki..."
Kalbim endişe ile çarpmaya başladı. Bütün sevincim hiç var olmamış gibi gölgelenirken dudaklarımdaki gülümseme silindi ağır ağır. "Ne dediler," diye fısıldadım.
Gözlerime uzun uzun baktı. Hatta elini uzatıp pürüzsüz çenemi okşadı. "Bu geceki baloya katılmanız uygun değilmiş. Odanızda kalıp istirahat etmenizi istediler. At binme eğitiminizde düştüğünüz için..."
Geriye doğru iki adım atıp dadımın bana olan dokunuşundan kaçarken aceleyle sağ kolumu kaldırıp dirseğimi gösterdim. "Bak dadı, yaram kabuk bağladı. Bir şeyim yok, ben iyiyim."
Bir umut iyileştiğimi gidip anne ve babama söylemesini bekledim fakat bunu yapmadı. "Yaralandığınız için değil, ata binmeyi öğrenemediğiniz için..."
Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. "Ama ben..." Sesim titrediğinde ağlayacağımdan korktum. "Ben at binmeyi öğrendim. Yalnızca at bir anda hırçınlaştı, beni düşürdü. Benim suçum yok." Hızla kollarına tutundum. "Kral ve kraliçemize söyle bunu. Benim hata yapmadığımı, atın hırçın olduğunu, benim at binmeyi öğrendiğimi söyle. Sen de oradaydın, Dadı Amie. Sen de gördün. Lütfen git ve söyle onlara, baloya katılmama izin versinler."
Dadı, üzüntüyle baktı bana. Bu halim, doğum günüme katılmak için döktüğüm dil, bütün çırpınışlarım üzdü onu.
"Bunu yapamam. Söylediklerinizi kendilerine ben de söyledim. Lakin kesin emirleri var. Bu geceki baloya katılmanız mümkün değil." Çenem titremeye başladı. "Bu gece yalnızca kız kardeşinizin doğum günü kutlanacak."
"Ama biz aynı gün doğduk! Ben ondan daha büyüğüm!" Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladığında ağlamak istemiyordum, yine de kendimi tutamıyordum. Daha önce ağlayıp yine böyle isyan ettiğim için çok azar işitmiştim. Dadımın kimseye bundan bahsedeceğini sanmıyordum. "Bu haksızlık! Kraliçe olacak olan benim, o değil. Neden onun doğum günü kutlanıyor da benim odadan çıkmama izin verilmiyor? Yalnızca bir gece, yalvarırım çıkmama izin ver."
Kadın da neredeyse ağlayacak gibiydi. Gözlerim yaşla dolduğundan yüzünü seçemez oldum. Ellerimi kendinden uzaklaştırdı. "Üzgünüm Olivina, çok üzgünüm."
Yanımdan ayrılıp odadan çıktığında kapıya koştum. Açmaya çalıştım fakat dışarıdaki kapı muhafızları kapıyı tutarak buna izin vermediler. "Açın kapıyı! Emrediyorum, açın!"
Bir kilit sesi geldi kulağıma. Kapıya vurdukça menteşelerinden titredi ama açılmadı. Avuçlarım kıpkırmızı olup belli yerleri su toplayana kadar vurdum kapıya. Sonunda kimsenin beni bu odadan çıkarmayacağını kabullendim. Yere çökerek dizlerimi kendime çektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZALİM PRENSES
Ficção HistóricaKrallığın en büyük varisi olan Prenses Olivina'nın kötü şöhreti uzaklardaki krallıklara kadar yayılmıştı. Olivina ne kadar sert, bencil ve kurnaz bir prenses ise kız kardeşi Patrice onun aksine iyi niyetli, insanlar tarafından sevilen bir prensesti...