Birinci Bölüm

91 6 1
                                    

Birinci Bölüm: Dalgaların Tozunu Yutmak

Güneşin tam tepede olduğu, yakıcı sıcaklığa sahip olan bir öğle vaktiydi. Yazın gelişinin verdiği heyecanla kasabadaki neredeyse bütün gençler sahil kenarına toplanmış, kendince bir şeyler yapıyorlardı. Anlayacağınız kasabada klasik bir yaz günüydü. Eğlenmenin herkesçe hoş görüldüğü bu kıyıda sert botlarını kumlara basarak yürüyen Yangyang etrafı izleyerek yürürken bir yandan da insanlara bakarak kendince düşünmeyi sürdürüyordu. Bir yandan üzerinde kısa bir süre dahi olsa takılan bakışlara karşılık sırıtarak ağzındaki naneli sakızı diğer yana çeviriyor, dilinin altına alıp emiyordu. Herkesin mayoyla dahi sıcakladığı sahilde deri kıyafetlerle geziyor olmanın onu sıcaklatıp sıcaklatmayacağını düşünmeyi sanırım yıllardır motorcu dostlarıyla oluşundan anlamış olmaları gerektiğini sanıyordu.

Ceketinden dökülen püskülleri savurarak kemerini düzeltti ve sırıtarak sahil barına doğru yürümeyi sürdürdü. Bakışları önünde düz bir çizgi halinde uzanıyor, başka bir yere asla başını çevirmiyordu. Her ne kadar bakışları umursamıyormuş gibi davransa da içinde bir yerde bu bakışları, bir bakıma ilgi odağı olmayı seviyordu. Bu sebeple bazen bilerek giyinmeyi abarttığı zamanlar dahi oluyordu. Hoş, her yaptığıyla güzel olduğunu kendi de bildiği için biraz dahi olsun sıcağı önemsemeye başlayalı çok olmamıştı.

Cebinde titreyen telefonu hissettiğinde duraksamadan yürümeyi sürdürürken elini cebine attı ve telefonu kendine çevirerek güneşin ekrana çarpmasına engel oldu kimin aradığına bakabilmek adına. Yüksek ihtimal bara gecikmemesi için aramıştı, sonrasında gidecekleri yarış için oldukça heyecanlı olduğu belliydi. Cevap vermeden aramanın sesini kıstı ve tekrar cebine attı telefonu.

Kıyıya yakın olmasından mütevellit, biraz etrafa bakmayışının da acısı bu şekilde çıkıyor gibiydi, dalgaların sadece botlarına çarpmadığını fark etmesi biraz sıkıntılı olmuştu. Bir anda üzerine sıçrayan suları yüzünde parça parça hissetmişti, tıpkı kıyafetine çarpıp onu yüzündeki gibi ıslatan suyu hissettiği gibi. Dudaklarından agresif bir küfür savrulurken duraksadı, elini yüzüne silip üstünü kontrol etmesine kalmadan yakınında duyduğu kalın tonlu sesle başını kaldırmak zorunda kalmıştı. Yüzünü çoktan o sinirli ifadesi almış, bunu yapan her kimse bir güzel azarlamaya hazırlamıştı kendini.

"Kusura bakma, benim hatam.' demek isterdim ancak sörfçülerin olduğu kıyıya yakın yürümek çok da benim hatam değil gibi, hm?" Islanan üstünden bakışlarını çekip karşısında ıpıslak dikilerek ukala bir tavırla konuşan çocuğa baktı sinirle. "Ve kıyıya yakın yürüyen birini görüp kıyıya o taraftan çıkmak da benim hatam değil gibi, değil mi? Siktir oradan, sörfçü çocuk. Üstümü mahvettin." Karşısındaki çocuğu tanımıyor değildi Yangyang, zamanında sahilde oturdukları mekan için bayağı tartıştıkları sörfçü grubunun içinden adının Kunhang olduğunu bildiği bir çocuktan ibaretti ancak ona o yakınlığı verecek kadar hoş bulmuyordu, hele ki şimdi bu haldeyken.

"Mekanda otururken bilerek üstümüze sürüp kum attığınız günleri çabuk unutmuşsun, tozu dumana herkes farklı katıyor olmalı." O zamanlar Yangyang'ın söylediği sözü yineleyip alaycı bir tavırla sırıttığında Yangyang dilini sinirle iç yanağında gezdirip gülmüştü. "Acı çıkarıyorum diyorsun." Tek kaşını kaldırıp kollarını bağlayarak ıslak pantolonunu gösterdi. "Siz sörfçüler için ıslak ve kumlu olmak pek sorun olmamalı, bu kadar içine dert edeceğin bir şey yokmuş gibi. Dalgaların tozunu yutacak değilim. O yüzden önümden çekil ve imalarınla başımı şişirmeyi bırak." Islak omzunu tutup sertçe iterek yürümeyi sürdürürken arkasından bir şeyler mırıldandığını duysa da aldırış etmeden yürümeyi sürdürmüştü. Bir yandan da kendi kendine söyleniyordu.

Bir süre daha ıslak bir şekilde yürüdü ve yerdeki metal kutuyu tekmeleyip kapı önünde içtikleri sebebiyle oraya atanlara hışımla tepki gösterdikten sonra gözünü alan güneşten kurtulduğu için sevinerek kapısını ittiği bardan içeri yürüdü Yangyang. Havanın fazla sıcak olması sebebiyle üstünün yürüyene dek daha kuru olduğunu hissetmesi onu memnun ediyordu. Gözleri hafif ışıklı ortamda arkadaşlarının olduğu masayı seçtiğinde üstündeki püskülleri savurarak ceketini çıkardı ve oraya doğru yürümeye başladı. Çok geçmeden masaya vardığında beklemeden oturmuştu. "Ne o güzelim, her zamanki gibi ters tarafından mı kalktın?" Ten uzanıp yanağına bir öpücük kondurduğunda geri çekilip önüne döndü kaşlarını çatarak. "Bugün herkese ayrı ters tarafımdan kalktım."

Kıkırdayarak uzandığı Jaehyun'un göğsüne yeniden döndü Ten. Bu esnada ikisini sırıtarak izleyen Jaehyun oturdukları sandalyeye iyice yayılarak konuştu. "Daha çok yolda yine birilerine çatmış gibi görünüyorsun. Yine şu sörfçüler, değil mi?" Yangyang dudaklarını büzüp naneli sakızını parmağına dolayarak sıkıştırdığı dişleri arasından dışarı çekti ve göz devirdi geriye gevşek bir şekilde yaslanırken. "Her yanımı ıslattı bir tanesi, neyse ki güneş resmen kavuruyor. Yoksa onun yüzünden yarışta anca kuruyacaktım."

Kaptığı büyük bira bardağıyla yaklaşan Jeno duyduğu duruma karşılık Yangyang'ın burnuna bir fiske vurarak masaya dahil olup oturmuştu. "Yarış demişken; kazanırsak kutlamasına geliyorsun, ona göre." Bardağını yakalayıp koca bir yudum aldıktan sonra sertçe önüne geri koymuştu bardağı Yangyang. "Bakarız."

"Bakmak yok, geçenkine de gelmemiştin. Buna net geliyorsun." Ten, Yangyang'ın hafif ıslanmış saçlarını geriye iterek keyifle şekil vermeye çalışmıştı. "Oğlan nasıl sıçrattıysa özenle yapılmış gibi şekillendi bak, güzel dağıldı. Kızma bu kadar, her şekilde harika görünüyorsun." Onu yumuşatmaya ve ortamı dağıtmaya çalışsa da Yangyang hafifçe gülümseyip kaşlarını çatarak başını dışarıya çevirip oyalanmakta olan sörfçülere bakmayı sürdürdü. O sinirlerini bozan ukala çocuğu hala paylamak istiyordu. "Sörfçüler de geliyor mu?"

Merhaba, nasılsınız? 🤎

love surf Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin