İkinci Bölüm: Haddinden Fazla Harlanan Ateş
"Jae, sahanın tozunu attırdın bebeğim!" Ten elindeki bayrağı zaferin verdiği zevkle kaldırarak motorundan inen Jaehyun'un yanına doğru koştururken Yangyang sigarasını ezip yavaş adımlarla onu takip etti. İçindeki enerjinin yavaş yavaş tükendiğini hissediyordu onca tezahürattan sonra. Bu yüzden arkadaşı gibi atılmak yerine yüzüne yan bir sırıtış koyarak sarılan ikilinin yanına vardığında ellerini cebine yerleştirdi ve konuştu. "Nefes kesiciydi, Jaehyun." Jaehyun gülümseyerek onun saçlarını karıştırırken Yangyang aklına takılan soruyla birkaç kez etrafına bakındı. "Jeno nerede?"
"Buradayım, sıkı durun!" Jeno onu sormalarını bekliyormuş gibi bir anda koşarak yanlarına yaklaşıp elindeki şampanyayı patlattı, etraftan keyif dolu çığlıklar yükselmişti bunu yaptığında. Herkese dönüp püskürttüğü şampanyaya karşılık zevk dolu bir kahkahayla dilini çıkardı ve ağzına döktü. Kalabalık ortamda şampanyayla ıslanan herkes oldukça memnundu, özellikle ceketini çıkarıp Jaehyun'un motoruna tırmanan Ten oldukça eğleniyor gibi görünüyordu.
"Ne zaman gideceğiz?" dedi Yangyang yanında eğlenceye kolayca adapte olan Jeno'ya doğru. Bugün nedense içinde hiç eğlence kırıntısı yoktu, aksi bir şekilde sadece etrafındaki insanları izleyerek onlara katılmaya çalışıyordu. "Birazdan herkes bara geçer, biliyorsun." Jeno eğilerek onu yanıtladığında Yangyang sadece başını sallamakla yetindi. Başını çevirip deniz kenarına baktı; herkes orada kendince eğleniyor, hatta kimisi motorcuların eğlencesine katılmak üzere yaklaşıp insanları ıslatıyor ve içkilerden tepesine dikiyordu.
İçindeki hissiyat göğüs kafesini sıkıştırırken geri çekildi Yangyang birkaç adım. Bu kalabalıktan kaçınmak istediğini hissediyor gibiydi, bu sebeple bir süre etrafına bakındıktan sonra bulduğu bir kayaya zıplayarak tutundu ve tırmanıp tepeye çıkarak insanları oradan izlemeye başladı. Düşündüğünde Jaehyun gerçekten harika bir zafer kazanmıştı, yüksek ihtimal haftalarca konuşulacak ve hatta diğer eğlencelerde korkulan bir rakip olacaktı. Arkadaşının bu şekilde öne çıkmasından memnun olsa da onu bu kalabalıktan uzak tutan bir şey hissediyordu bugün. Belki de onların söyledikleri gibi bugün aksi uyanmıştı.
Gözü kalabalıkta dolanıyordu tekrar tekrar, sanki aradığı bir yüz vardı onların arasında. Küçük gölgelermiş gibi incelediği insanlara karşın hafifçe gülümseyip sahilin bir köşesinden gelen seslere çevirdi yavaşça başını. Hafif meltem yüzünü okşarken gözlerini kıstı ve barın önünde kendi halinde takılan sörfçülerin arasında gözlerini gezdirdi. Motorcuların yarışlarıyla ilgilenmeyen, kendi hallerinde akşamki eğlenceyi bekleyen insanlar arasında aslında içten içe aradığı yüz olan Kunhang'ı görmesiyle dudaklarını büzmesi bir olmuştu. "Ukala piç." Söylenerek önündeki taşlarla yavaş yavaş kayayı oyuyordu küçük bir çocuk gibi.
Aslında neden bu kadar sinirine dokunduğunu sorsanız açıklayabilecek gibi değildi Yangyang, sadece içinde anlamsız bir huysuzluk yüklenmişti ona karşılık. O umursamaz tavırlarını düşündükçe daha çok sinirleniyordu, belki de başka bir gün olsa takılmazdı ama bugün boyunca tekrar tekrar düşündüğü tek şey o andı.
"Yangyang, ne yapıyorsun orada güzelim? İnsene, gidiyoruz!"
Yangyang kendine seslenen Jeno'ya çevirdi başını derin bir nefes vererek. Canı şu an oraya gitmek istemiyordu, burada kalıp etrafı seyretmek ona çok daha cazip gelmişti. "Siz gidin," dedi cebinden bir sigara çıkararak. Elleri arasına aldığı çakmakla dudakları arasına koyduğu sigarayı siper etti ve ateşi dudaklarına yaklaştırdı. Hala ona bakan Jeno'yu gözleri yeniden bulduğunda sözlerine devam etti isteksizce. "ben daha sonra katılırım."
Jeno aldığı cevaptan pek memnun olmamıştı, çünkü her seferinde Yangyang bunu yapardı. Ya hep geriden katılır ya da hiç katılmazdı, onu kalabalık içine çekmek için her zaman zorlarlardı. "Sikeyim seni, Yangyang. Yine ekeceksin." Yüzüne bir sırıtış yayılmıştı arkadaşının küfrüne karşılık Yangyang'ın. Sessizce bara yürüyen insanları seyretmeye devam ediyordu, ayrıca gürültünün uzaklaşıyor olmasından da memnundu. "İnsanlar gidiyor, gel hadi." Jeno bir kez daha gelmesi adına ısrar ettiğinde Yangyang'ın koyu gözleri tekrar kapıda oyalanan Kunhang'a döndü. O da gelenleri seyrediyordu yaslandığı duvarın orada.
Jeno sessiz kalan arkadaşının yanına tırmandı, her ne kadar cevapsız bırakmasından hoşnut olmasa da onu burada öylece bırakmak istemiyordu. "Tamam, parti sikimde değil. Gelmek isteyene dek bekleyeceğim." Yangyang bir şey söylemeden ona baktı önce, her ne kadar ısrarcı olunmasından hoşlanmasa da arkadaşının bu davranışı ona iyi hissettirmişti. Sessiz kalmaya devam ederek omzuna yaslandı. "Parti beni eğlendirmiyor, bilirsin. Keşke kendi çapımızda yapsaydık."
Jeno sigarasını elinden alıp kendi çekti bu sefer dumanı içine. Ardından geri uzatırken kısık bir tonla konuştu. "Onu sonra da yaparız, şimdilik buna gidelim hadi." O hala onu ikna etmek üzere konuşuyordu ancak Yangyang pek onu dinliyor gibi değildi. Arkadaşlarıyla içen Kunhang'ı yakalayan gözleri keskin bir kararlılıkla Jeno'nun gözlerine döndü. "Tamam, gidelim."
Jeno bara gözlerini çevirip tekrar Yangyang'a döndü. "Peki, eğlenceni bulmana söz etmeyeceğim." İkisi de kendi arasında gülüşerek kayadan indi, hafif bir koşuyla bara varmaları çok sürmemişti. İçeri girdikleri gibi yükselen gürültü Yangyang'ın kaşlarını çatmasına neden olsa da umursamaz bir tavırla yürümeyi sürdürdü arkadaşlarının olduğu masaya doğru. "Selam."
"Yangyang, sonunda geldin!" Ten ışıkların arasından gözlerini kısarak arkadaşına yaklaşıp sarıldı hafifçe. "Senin için bir sürü şey ayarlattım, asma yüzünü."
"Zar zor getirdim, bana koca bir bardak dolusu bira borçlusun." Jeno'nun araya dalmasına karşılık Ten sırıtarak bir küfür savurdu ve geri çekilip Jaehyun'un doldurduğu bardağı Yangyang'a uzattı. "Dik tepene, hadi." Yüksek tonlu müzik başını iyice doldurmuş hissediyordu Yangyang. Gözlerinin aradığı Kunhang'ı bir kenara bıraktı ve bardağa baktı. Kendine düşünme fırsatı dahi vermemişti hızla yakaladığı bardağı kafasına dikerken. Arkadaşlarından heves dolu nidalar yükselirken sırıttı. "Yeniden doldur, Jae."
"Birileri ortama ısınıyor, hm?" Jaehyun tekrar doldurmaktan vazgeçmişti ona yaklaşırken. "Aç ağzını, güzelim." Arkasına geçip başını kendine yaslayarak çenesini tuttu ve şişeyi dökmeye başladı. Birlikte dans edip eğlenirken kaç içkiyi böyle içerek karıştırdığını bilmiyordu Yangyang. Yaptıkça daha fazlasını istemiş, kanına karışan alkolle daha çok sıcakladığını hissetmişti sadece her seferinde.
Yangyang bu şekilde geceyi geçirirken tamamen asıl gözündekini unutmuştu. Ne ara olduğunu bilmese de, bu tamamen alkolle birlikte kafasının hafiften uçması sebebindendi, piste geçmiş ve dans etmeye başlamıştı arkadaşlarıyla. "Bir tane daha ver, hadi." dedi Ten'in kulağına yaklaşarak. Ten içkiden kısılmış gözleriyle arkadaşına dönüp ellerinin boş olduğunu göstermişti. "Bizde daha kalmadı, gel şu barmenlik yapan çocuktan alalım." dedi uzakta içki dağıtan çocuğu işaret ederek.
"Hadi!" Yangyang ceketini çıkarıp masaya fırlattıktan sonra hevesle takip etti arkadaşını. "Bana bırak, bebeğim. Bize ücret vermeden içki ayarlayacağım." Ten kendinden emin bir tavırla gülümseyip uzun boylu çocuğun yanına yaklaştı ve masaya eğilip konuştu. "Selam, yakışıklı. Bize verebilecek iki bardağın var mı?"
Keskin gözleriyle ona bakan çocuk sessizce gülümsedi. "Bana iki bardağın karşılığında ne verebileceğine bağlı." O ikisi konuşurken çocuğun çaprazında duvara yaslı bir şekilde bekleyen Kunhang'a takıldı Yangyang'ın gözleri. Savsak bir tavırla tezgaha tutundu Yangyang. Bu şekilde gözlerine bakarken nedenini bilmediği bir his dolmuştu göğüs kafesine. Öfkesi tekrar günyüzüne çıkmıştı onu gördüğünde.
Kafası yerinde değilken kendini durduramasa da onun yanına gitmeden evvel başını çevirip içki almak için tavladığı çocukla derin bir öpüşme içerisinde olan arkadaşına baktı ve kendince güldü. "İçkiyi değil, çocuğu istiyordun..." Omuzlarını silkip tezgaha tutunarak hala gözleri kendinde olan Kunhang'a yaklaştı ve sinirle konuştu. "Ukalalığını hiç sevmedim."
"Teşekkür ederim?" Hala sert bir tavırla onu karşılaması sinirle dişlerini gıcırdatmasına neden oldu Yangyang'ın. "Kes sesini, başım patlıyor." Bu söylediğine karşılık saçlarını düzelterek güldü karşısındaki kahve saçlı çocuk. "Burayı sevmemişsin sanki."
"Evet, çok merak ettiysen diye söylüyorum; sevmedim." Yayvan konuşması, kızarık yüzü, parlayan gözleri, ıslak dudakları ve zar zor ayakta duruşu zaten halini anlatıyor gibiydi. Derin bir nefes çekti sendelemesinin ardından.
Ve asla yapmayı düşünmediği bir şeyi, dudakları kontrolsüzce dışarı döktü ona bakarken. "Beni eve götür, sörfçü çocuk."
![](https://img.wattpad.com/cover/344635453-288-k792423.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love surf
Teen Fiction"Siz sörfçü çocuklar dalgaları duymazsınız sanıyordum." surfer x biker au by der venus 🍂 200623