13•

528 79 24
                                    

içten içe son olmasını umduğum sigaramı yakarken gözlerim kararmaya başlayan havaya döndü.

gökyüzü turuncu-kırmızı renge bulanırken sigara dumanını dışarı doğru üfledim. sitenin kafesinin arka tarafında bir umut onu bekliyordum. artık bu durum inanılmaz canımı sıkmaya başlamıştı. ne diye bu kadar inat ediyordu ki? bir hata yapmıştık alt tarafı, ama neden bütün yük benim üstündeydi?

bu soruları sonraya sakladım ve sigaramdan bir nefes daha çektim. gerginlikten tek bacağımı hızlı hızlı sallıyordum.

neyse ki şans yüzüme gülmüştü; kafenin arka kapısı aralanarak kendini dışarı atan Baho ile tebessüm ettim. henüz beni fark etmeden elindeki büyük çöp torbasını konteynere attığında ıslık çaldım. dikkati bana döndüğünde yüzümdeki tebessüm büyüdü.

sigaramdan son bir nefes çekip bitmemiş olmasını umursamadan konteynere yasladım ve söndürdüm. dumanı üflerken sigarayı da çöpe attım.

Bahattin büyük bir dikkatle beni izlerken ona doğru adımladım. tek kaşını kaldırıp, "bir şey mi söyleyeceksin, Akdeniz?" dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. kafamı aşağı yukarı salladım ve "müsait misin?" diye sordum. her ne kadar kafedeki yoğunluk akşamları azalsa da bazen belli olmuyordu.

Bahattin'in gözleri benden ayrılmazken, "müsaitim," dedi ve kollarını birbirine doladı.

derin bir nefes alıp verirken, "şey, içeride konuşabilir miyiz?" dedim çekinerek. normalde asla çekingen bir insan değildim; hatta Bahattin de bunun farkındaydı ancak aramızda geçenlerden sonra rahat olamıyorum bir türlü.

bir şey demeden hâlâ aralık duran kapıdan geçtiğinde hemen takip ettim onu. yalnızca personellerin kullandığı odaya adımladığında daha fazla gerildiğimi hissettim. neden onun yanında böyle oluyordum?

iç çatışmam kendi halinde devam ederken girdiğimiz odanın kapısını kapattı ve kapıya yaslandı Bahattin. kollarını da önünde birleştirdiğinde, "evet seni dinliyorum, Akdeniz," dedi.

tüm dikkati bendeyken bir anlığına ne konuşacağımı unutmuştum ancak saniyeler sonra hatırlayıp ona doğru bir adım attım. "bak Baho-" daha cümleme başlayamadan, "Bulut," diyerek beni düzelttiğinde derin bir nefes alıp verdim.

"bak, Bulut... kaç haftadır yüzüme bakmıyorsun, ben kafeye geldiğimde başka yerlere kaçıyorsun. böyle devam edemeyiz."

gözlerim gözlerinde kilitli kaldığında yüzünün aldığı ifadeyi dikkatle izledim. çenesi kasılırken dişlerini sıktığını tahmin ettim. "ee? nereye varacaksın?" dedi umursamazca. bu tavrı beni sinirlendirmeye yeterken boğazımı temizledim hemen.

"nereye mi varacağım? farkındaysan biz arkadaşız-" dediğim sırada tekrar sözümü kesti: "arkadaştık."

gözlerimi devirip, "arkadaştık ki bence hâlâ arkadaşız. küçük bir hata yüzünden bu bağımızı koparıp atamazsın," dediğimde alayla güldü. tek kaşım kalkarken bu kez o konuştu.

"arkadaslar birbirleriyle seks yapmaz, Akdeniz. Fatih ile birlikte olup ardından arkadaş kalabilir miydiniz sence?"

sorusu ile köşeye sıkıştığımı hissettim. alt dudağımı kemirirken devam etti: "ben cevap vereyim; hayır etmezler. biz de edemeyiz bu yüzden."

sıkıntı ile oflarken ellerim saçlarımın arasına geçti. Bulut'un gözleri saniyelik dudaklarıma kaydıktan sonra tekrar gözlerime çıktı. "bunca zamandır devam eden arkadaşlığımızı sonlandırıyorsun yani?" dedim pes etmeye yakınken.

dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini yere çevirdi birkaç saniyeliğine. ardından tekrar göz teması kurduğunda, "sen beni o gece öptüğünde arkadaşlığımız bitmişti zaten, Akdeniz," dedi.

anlayamadığım bir şekilde adımı ondan duymak garip hissettiyordu beni. henüz çözemediğim hisler kalbimde yer edinirken dikkatimi karşımdaki bedene çevirdim.

"Bulut ikimiz de sarhoştuk. bilinçli olsak bunu yapar mıydık sence?"

sorum ile dudakları alayla kıvrıldı. odada rastgele bir yere bakıp, "bence sen yine de yapardın," diye mırıldandığında tek kaşımı kaldırdım. "o ne demek?"

sessiz kalması sinirlenmeme sebep olurken sorumu yineledim: "o ne demek, dedim Bulut."

pes edercesine tekrar bana döndüğünde bir adım daha yaklaştım ona. mesafemiz daha da azaldığında yutkundu. "gözün kimseyi görmüyor, Akdeniz. illa ki yatacak birileri bulursun sen ve sıra bana da gelir," dediğinde şaşkınca yüzüne baktım.

birkaç saniye ne diyeceğimi bilemeyerek ona bakarken ofladı Bulut. hemen kendime gelmeye çalışarak, "ne saçmalıyorsun sen? önüme gelenle yatıyor muyum ben?" dedim öfkelenmeye başlayarak.

kafasını sakince iki yana salladığında alayla güldüm. "sen istemediğin sürece sıra sana gelmezdi. seni tutup zorla birlikte olacak halim yok ya..."

cümlemle gözlerini hemen benden kaçırdı. yakaladığım açığı ile keyiflendim ve bir adım daha yaklaştım Bulut'a.

"yoksa ister miydin bunu? hım?"

Bulut olduğu yerde küçülürken benim de adımlarım ona yaklaşıyordu. artık aramızda küçük bir mesafe kaldığında zafer kazanmış gibi gülümsedim. "sessizliğini evet olarak kabul edebilir miyim?"

kafasını hızla iki yana salladı. "hayır." net sesi ile tebessüm ettim ve kolumu arkasındaki kapıya yasladım. artık onu kapı ile arama alarak gerçekten köşeye sıkışmış gibiydi.

"neden bana karşı daha açık olmuyorsun?"

dudaklarını yaladığında gözlerim saniyelik olarak oraya kaydı. zorlukla bakışlarımı gözlerine çevirdim ve beklentiyle baktım. "ne duymak istiyorsun?" dediğinde omuz silktim. "gerçekleri."

yapmacık bir gülümseme dudaklarına yerleştiğinde, "gerçek de yok, yalan da," dedi.

gözlerimi devirip yüzümü belli belirsiz yaklaştırdım ona. "bence var gibi," deyip kapıya yaşadığım elimi saçlarına götürdüm. bu yakınlığımız benim açımdan hiç iyi değildi; şu an tek istediğim karşımdaki dudakları dakikalarca öpmekti.

ancak ben arkadaşlığımız için gelmişken bunu yapmam her şeyi daha da boka sarardı ve daha fazlasını istemiyordum. nefsime hakim olmaya çalışarak elimi saçlarından çektim.

"Akdeniz sen ne istediğinden emin misin?"

sorusuyla tek kaşımı kaldırıp indirdim. "nasıl yani?"

bu kez Bulut'un eli çenemi kavradığında yüzüme şaşkınlık ifadesi kondu. "arkadaşlığımız için geldiğini söylüyorsun ama bakışların ve hareketlerin aksini söylüyor..."

kafamı hızla iki yana salladığımda çenemdeki parmaklarının baskısı arttı. "beni tekrar öpmek istemiyor musun şimdi?"

ne ara baskın taraf o olmuştu? ne ara birden köşeye sıkışan ben olmuştum? sanki bütün zincirlerimi eline almış gibiydi ve Bulut da bunun gayet farkındaydı.

"hayır, seni öpmek istemiyorum." istiyorum.

bakışları yüzümde dolanırken duvarlarımı yıkamamaya çalıştım ancak çok zordu. içimde ona karşı inanılmaz bir çekim vardı ve ne yapacağımı bilmiyordum. artık inkar edebileceğim bir durum da değildi; basbayağı Bulut'u istiyordum amına koyayım.

çenemdeki elini çekmesiyle bir anlığına boşluğa düştüğümü sandım. kendime gelmeye çalışarak doğrudan Bulut'a çevirdim bakışlarımı.

inanıp inanmamak arasında kalmış gibi bakıyordu, o da kararsızdı. "peki, öyle olsun." kabullenmesi ile bir anlığına rahatladım.

"arkadaş mıyız tekrardan?" diye sordum umutla; ancak artık gerçekten istediğimin bu olduğundan şüpheliydim. içimdeki korkuyla cevabını bekledim.

yüzüme gülümseyip dilini damağına götürüp şaklattı. "bunu göreceğiz."

açık kapı bırakması ile her şeyi bana bıraktı bir nevi: Bulut'la arkadaş mı kalmak istiyordum, yoksa karmaşık bir ilişkiye dönmesini mi istiyordum?

----

nedeb bu bolumu begendim idk ama siz begendiniz mi?? ne dusunuyosunuzz

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 20, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

yeşil erik • bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin