"Teşekkür ederim, iyi günler."
Aldığım kitap ile kitapçıdan çıktığımda, soğuk rüzgarın yüzüme vurmasıyla derin nefes aldım. Gözlerimi gökyüzüne çevirdiğimde havanın yağacak gibi olduğunu gördüm.
Küçüklüğümden beri yağmuru severdim. Her yağdığı zaman cam kenarına geçip ya kitabımı okurdum ya da kahvemi yudumlardım. Hayatımdaki eğlenceli olan tek aktiviye buydu. Yapmaktan da zevk alıyordum.
Kulaklığımı tekrar taktım ve ellerimi cebime koyarak yürümeye başladım. Bulunduğum yerden eve çok az bir mesafe vardı. Ama bilerek yavaş gidiyordum ki, ev adlı yere de daha geç vakitte ulaşayım.
Son dört yıldır bu hep böyleydi. Evden-okula, okuldan-eve. Bazı vakitler kütüphanede duruyordum. Oradaki tek amacım gidip kitap okumak da değildi. Kimi zaman uyuyordum, kimi zaman sadece vakit öldürmek için boş boş oturuyordum.
Çünkü orası sessizdi, sakindi, sıcak bir ev ortamı gibiydi. Kendimi, sadece oradayken ferah hissedebiliyordum. Ama hâlâ kendimi, kendim gibi hissedebildiğim bir evim yoktu. Olduğum gibi davrandığım bir sığınağım yoktu.
Düşünceler aklımı kurcalamaya devam ederken o adam gözümün önüne geldi. Olayın üstünden sadece iki gün geçmişti ve bir an olsun zihnimden gitmiyordu. Terslediğim insanların arkasından üzülmezdim ama onda farklı bir şeyler var gibiydi. Hayal kırıklığına uğramış suratı beni bozguna uğratmıştı.
Keşke şimdi karşıma çıksa ve ondan özür dilesem.
Bakışları da çok farklıydı. Kimdir, ne yapar bilmiyordum ama daha önce kimseden görmediğim endişe duygusunu sezmiştim onun gözlerinde.
Yoluma çıkan bir taş daha gördüğümde, getirdiği uğursuzluk yüzünden onu ayakkabımın ucuyla fırlatmaktan vazgeçtim. Yanından geçip giderken derin bir iç çektim.
Yine akşam saatleri olmasına rağmen bugün sokak oldukça kalabalıktı. Normalde bu saatte insanlar işte veya okulda olduğundan pek bir boş olurdu.
Yanımdan geçen her kahverengi, dalgalı saçlı genci o adam sandım. Kafamı kaldırıp yüzlerine tamamen baktığımda ise hayal kırıklığına uğrayıp önüme dönmek ise kalbime anlamadığım bir acı veriyordu.
Basit biri gibi gelmişti, bilmiyorum. Unuturum sandım ama sürekli aklımın bir köşesinde kaldı. Bir inkâr etsem bin gerçek yüzüme tokat gibi çarpıyordu.
Sokağı döndüğümde evimizin binasına birkaç kişinin koliler taşıyarak giriyor olduğunu gördüm. İnceleme gereği duymadım, çünkü anlaşıldığı gibi yeni birisi taşınmıştı. Boş olan tek yer ise bizim katımızdaki yan daireydi.
Bir yerden sonra saymayı bile unuttuğum kadar çok koli taşırlarken yanlarından öylece geçip gittim. Muhtemelen ev sahibi olan kadın ve eşi bana bakıp ufak bir kafa selamı verdi. Tatlı insanlara benziyorlardı ama sadece benziyorlardı.
Onları görmezden gelip binaya girdim. Tek omzumda duran çantam kolumdan düşüyorken bir hamle ile onu düzeltip yoluma devam ettim.
Eve gittiğimde her günkü rutin işlerimi yine devam ettirecektim. Duş alıp yemek yiyecek, ardından ders çalacaktım. Eğer yağmur yağarsa cam kenarında kitabımı okur, eğer yağmazsa şarkı dinleyip gününü tamamlardım.
Bazı zamanlar tüm bunları yapmayıp sadece kitap okuduğum da oluyordu. Ama bugün rutin işlerimi halletmekten geri kalmak istemiyordum.
Merdivenleri teker teker yavaşça çıkıyordum. Önüme bakarak sakin adımlarla yürürken ilk katı neredeyse bitirmiştim bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
your lips my lips
Fanfiction"Söyle o zaman çocuk, nedir senin yaran?" Ellerimi sıktım ve yumruk haline getirdim. Tırnaklarım neredeyse derimi parçalayacak kadar acıtıyordu ancak umrumda değildi. Canımı yakan daha büyük şeylerim vardı. Ağzımdan bir hıçkırığın çıkmasını engelley...