Elim ayağım titriyordu.
Odamın içinde sağa ve sola doğru yürüyüp duruyordum. Biraz sonra yaşanacağını düşündüğüm tüm olasıklıklar aklımda canlandıkça için içimi yiyordu. Beynimin her köşesini kötü düşünceler ele geçirmişken yapabilecek hiçbir şeyim olmadığı için öylece bekliyordum.
Stresten tırnağımı ısırıyor, siyah saçlarımın arasında parmaklarımı geçirip çekiştiriyordum.
Ve bunun tek sebebi ise, bugün aldığım disiplin cezasıydı. Bir haftalığına üniversiteden uzaklaştırma almıştım ve babamın bunu öğrenmesi an meselesiydi.
Yatağıma oturdum ve derin nefesler alıp verdim. Dizlerimin üzerinde duran ellerimi sıkıp yumruk yaptığımda, sadece kendimi tutmaya çalıştım. Hayır, bugün ağlamayacaktım.
Sevgilimin ölümünden sonra en büyük korkum "babam" oldu.
Okulum ile gram ilgilenmemesine rağmen en büyük tehditi ders notlarımdı. Ve sırf bunun için hiçbir zaman "lisedeki arkadaşlıklar" adı altında bir ortamım olmadı. Hep "öteki" olarak tanıtıldım ve sınıfın dışında kaldım.
Bundan hiçbir zaman şikayetçi olmadım. Aile adı altında aynı ortamda yaşadığımız insanları da bu konuda onlara sorun çıkartacak bir şey yapmadım. Ama bunu sadece kendim için ve kendi geleceğim için yaptım.
Tüm bunlara rağmen bir kez bile benimle gurur duymamış olmalarıydı canımı acıtan.
Eğer başarılıysam onların sayesinde ama eğer başarılı değilsem bu benim aptallığım.
Düşüncelerle baş başa kaldıkça boğulduğumu hissediyordum. Oturduğum yatağımdan kalktım ve kendime uğraşacak başka şeyler aradım.
Etrafıma bakınıyor düzgün düşünmeye çalışıyordum ama bir kere takmıştım kafama, nasıl unutabilirdim bilmiyorum.
Odamın penceresine doğru ilerledim ve camı açtım. Kollarımı mermere dayarken kafamı tamamen dışarı çıkarmıştım. Esen havanın soğukluğu yüzüme vururken biraz olsun daha iyi hissediyordum.
Elimin dış kısmını alnıma dayadım ve gözlerimi kapattım. Rüzgar dolayısıyla, uzamış kahküllerim hafifçe dalgalanıyor ve önümü kapatıyordu. İçime derin bir nefes çekip saçlarımı kulağımın arkasına ittim.
Ellerim hâlâ titriyorken gözlerimle etrafı inceledim. Şehirin büyük binalarını, küçük işletmelerin renkli ışıklarını ve caddelerden gelip geçen arabaları.
Dudaklarımı birbirine bastırdım ve kendi kendime cesaret vermeye çalıştım.
Çalıştım, çünkü beni benden başka teselli eden kimse yoktu.
Tam o anda korktuğum başıma geldi. Odamın kapısı büyük bir sertlikle açıldığında, elinde tuttuğu telefon ile, siniri boynundaki damarlardan bile belli olan babam içeri girdi.
O korku duygusu tekrar tüm vücudumu ele geçirdiğinde, anında arkamı döndüm ve karşımdaki adama baktım. Aklımdaki tüm olası görünümünden daha öfkeli gözüküyordu.
Kasılan bedenime rağmen ona doğru yavaşça bir adım attım. Bunu yapmak bile benim gözüme korku dolu gelirken, o hiç umursamıyor gibi birkaç adımda hızlıca yanıma geldi.
Kalbim, göğüs kafesimden fırlayacak gibi hızlı atarken kolumdan sıkıca tuttu. Benden daha iri olan yapısı sebebiyle ona alttan bakıyordum ve bu durum babamın daha güçlü hissetmesine sebep oluyordu.
"Ne bu şimdi?!"
Yüzüme karşı tükürürcesine bağırdığında, bu ses tonunu zaten beklediğim için aşırı bir tepki vermedim. Yine de anlık bir bağırma sebebiyle ürktüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
your lips my lips
Fanfiction"Söyle o zaman çocuk, nedir senin yaran?" Ellerimi sıktım ve yumruk haline getirdim. Tırnaklarım neredeyse derimi parçalayacak kadar acıtıyordu ancak umrumda değildi. Canımı yakan daha büyük şeylerim vardı. Ağzımdan bir hıçkırığın çıkmasını engelley...