II

38 4 2
                                    

Bölüm şarkısı: Pink Floyd-Hey You

İçinde bulunduğum durum her ne kadar inanılmaz gelsede, gerçek. Normal insanlar sıkıcı hayatlarından kurtulmak için okul, iş en olmazsa ülke değiştirir. Ben tam anlamıyla gezegen değiştirdim. Oldukça havalı ve eğlenceli duruyor değil mi? Aslında kısmen öyle. Burada eski hayatıma ait hiç bir şey yok. Bu sizin gibiler için zor olabilirdi ancak benim için değil. Çünkü benim eski hayatımda da hiç bir şeyim yoktu. Ne arkadaşım, ne adam akıllı bir ailem. O yüzden çok fazla acı duyduğum söylenemez. Sadece içimde bir boşluk var gibi. Ama eminim bununla başa çıkabilirim. Tabii önce bu kutudan kurtulabilirsem. Tahmin ettiğim kadarıyla 10 dakikadır kutunun içindeki mekanik ses bir şeyler söylüyordu. Tek tük anlayabiliyordum ama tam olarak ne dediğini kestiremiyordum. Sesler devam ederken duvara yaslandım ve üstümdeki yorgunluğu atmak için biraz uyumaya karar verdim.

Kulaklarımı dolduran sesle irkildim. Kutunun içindeki ses susmuştu. Ellerimle destek alarak dar alanda doğrulmaya çalıştım. Yanıma bıraktıkları çantayı sonunda açabildim. İçinden çıkan şişeden bir kaç yudum su içtim ve yanına koydukları elmayı yemeye başladım. Sırtımı duvara doğru yasladığımda kutunun sallandığını hissettim. Biraz daha büyük bir sarsıntıdan sonra elma elimden fırlayıp yere düştü. Sarsıntının artmasıyla kutunun içinde savrulmaya başladım. Zaten zar zor ayakta duruyorken bu kadar büyük bir sarsıntı karşısında ne yapacağımı şaşırmıştım. Bir kaç kere başımı duvara çarptım. Sonunda ani bir kuvvetle duvara yaslandığımda sarsıntının durduğunu anladım. Duvarlarla aynı renk olan gri kapı açıldı ve kutudayken duyduğum mekanik ses tekrar konuştu:

''07 Sharde, inebilirsiniz.''

Soy adımı duymamla kalkmam bir oldu. Yarım kalan elmamı ve şişeyi çantaya geri atıp çantayı kutunun dibine yasladım. Pek hazır olduğum söylenemezdi ama bunu yapacaktım. Duvarlardan destek alarak ayağa kalktım. Siyah deri ceketimin yakalarını düzelttim ve fermuarımı çektim. Kutunun kapısını biraz daha ittirip çıkmadan dışarı bir göz attım. Daire şeklinde dizilmiş benimki dışında 9 adet beşgen kutu gördüm. Kimisi dik duruyor, kimisi sağa, kimisi sola doğru yatmıştı. Her kutunun etrafında burayı benim gibi gözlemleyen insanlar vardı. Sonunda derin bir nefes alıp dışarıya ilk adımımı attım. Buradaki yol dümdüz ve açık yeşil renkliydi. Hiç bir engebe yoktu. Bu pürüzsüzlüğe hayran kalsam da bunu sonra da yapabileceğime karar verip etrafımı gözlemlemeye devam ettim. Hemen yanımdaki beşgen kutuya bir göz atıp üstünde yazan adı okudum. '' 06, Arquette'' Kutuya doğru biraz daha yürümeye başladığımda birisinin içeride şarkı söylediğini fark ettim. Neredeyse kutunun önüne gelmiştim. Sesin güzelliğini o an fark ettim. Huzur verici bir erkek sesiydi bu. Bir kaç büyük adımla kutunun önüne ulaştım. Açık kapının ucuna tutunarak içeriye bir göz gezdirdim. İçinde cenin pozisyonunda bir erkek bedeni gördüm. Çantası bir yanda boşaltılmış şekilde duruyordu. Malzemelerin hiç birine dokunulmamıştı. Çocuğun elinde bir kağıt olduğunu fark ettim. Her şeyi oymuş gibi bakıyordu. Bir yandan da şarkı söylemeye devam ediyordu:

''Hey sen, ışığı gizlemelerine izin verme,

Savaşmadan pes etme,

Hey sen, orada yalnız duran,

Telefonun yanında çaresizce oturan,

Bana dokunur muydun?''

Anlayamadığım bir istek ve içeri girme hissiyle kapıyı tıklatıp içeri adım attım. Birkaç yalan öksürükten sonra hala bana doğru dönmedi. Geldiğimi hissetmiş olmalıydı ama nedense cevap vermiyordu. Ama pes etmedim ve konuşmaya başladım:

''Sesin gerçekten güzelmiş.''

Pozisyonunu bozmadan kafasını bana doğru çevirdiğinde bir anlığına mavi gözlerine kilitlendim. Bir anlığına onun da benim gözlerime kilitlendiğini düşünmüştüm ki gözlerini gözlerimden çekti. Tekrar eski haline geldi ve yarım bırakmadığı şarkıya devam etmeyi sürdürdü:

''Ne kadar çabalarsa çabalasın,

Özgür kalamadı,

Ve onun kanına girdiler,

Hey sen, yolda ayakta duran,

Sürekli söylenenleri yapıyorsun,

Bana yardım edebilir misin?''

Bana cevap vermeyeceğini anladığımda içimde nedensiz bir hüzün hissettim. Elimden bir şey gelmemesi benim suçum değildi. Elimle duvarı yokladım ve ona yaslanıp duvarın kenarına geldim. Yere oturdum ve bacaklarımı topladım. Çocuk benim varlığımla olan huzursuzluğunu ifade etmek istercesine şarkıyı söylemeyi kesti. İstenmediğim bir yerde neden durduğumu bilmiyorum, amacımın ne olduğunu da. Ama o an içimden öyle yapmak geldi ve kaldığı yerden şarkıya devam ettim:

''Hey sen, orada duvarın ötesinde olan,

Holde şişeleri kıran,

Bana yardım edebilir misin?

Hey sen, bana hiç umut olmadığını söyleme,

Birlikte ayakta duruyoruz, dağılırsak düşeriz.''

Şarkıyı bitirdikten sonra onda bir hareketlenmeyi hissettim. Pozisyonunu düzeltmiş ve bana dönmüştü. Sanki beni inceliyor gibiydi. Fırsattan istifade bende onu izlemeye koyuldum. O kadar masum ve güzel görünüyordu ki. Açık pembe dolgun dudaklarına bakmayı sürdürürken onların kıpırdadığını fark ettim. Girdiğim o bütün karışık düşüncelerden onun sesiyle sıyrıldım:

''Ben Llyod Arquette. Kepler Ekibi'nin yöneticisiyim.''

Yeni DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin