2. almond blossom

145 28 6
                                    

duvarın diğer tarafındaki yatakta uzanan oğlana dikmiştim gözlerimi. hareketlerimiz karşılıklıydı, çünkü o da bakışlarını üzerimden çekecekmiş gibi görünmüyordu. aksine bana gülümsüyordu. sanki beni tanıyormuş gibi gülümsüyordu. "selam." dedi. bakışları altında kendimi rahatsız hissederek gözlerimi odanın farklı bir köşesine çevirdim. dolabıma adımlayıp siyah deriden olan kol saatimi alarak bileğime taktım. bu sırada adını dahi bilmediğim çocuğun kıpırtılarını duyuyordum. dolabı kapatıp çalışma masasının döner sandalyesine kuruldum. masanın kendi tarafım olarak adlandırdığım kısmına dizdiğim çeşitli kalınlıkta ve rengde kitap defterlerin arasından resim defterimi alarak karşıma çektim. bir şeyler çizmek düşüncelerimi düzenlerdi. kurşun kalemimi parmaklarım arasında çevirmeye başladım. çizmeye başlamak en zor kısmıydı. "benimle konuşmayacak mısın?" sessiz odaya bomba gibi düşmüştü konuşması. çevirdiğim kalemi istemsiz durdurdum ve sandalyemi döndürerek ona baktım. yatağın kenarına oturmuş ve ellerini iki yanında açarak destek almıştı. başını yana atmış benden yanıt bekliyordu. "ne konuşmamı istersin?" gülümsedi. yine.

omuzlarını silkti. "bilmem? adını söyleyerek başlayabilirsin mesela?" dedi. "hyunjin." diye yanıtladım kısa keserek. "minho."
"memnun oldum."
"ben de."
sessiz kaldım. "sohbetine de doyum olmuyor hyunjin." dedi alayla. iki saniye önce tanıştığım biriyle ne konuşabilirdim ki? zaten oldum olası insanlarla konuşma başlatamıyordum. sessiz kalmaya devam ettim ve sandalyemi eski yerine döndürerek beyaz kağıtla bakışmaya devam ettim. onunla muhattap olmazsam benden uzak dururdu. hep öyle olurdu. en azından diğerlerinde işe yaramıştı. adım seslerini duyduğumda bu sefer öyle olmayacağının henüz farkında değildim.

masanın diğer tarafına geçip oturdu. bu bir şeyi değiştirmemişti çünkü hâlâ sırtımdan başka bir şey görmüyordu. kalemi deftere yaklaştırıyordum sonra tereddüt edip geri çekiyordum. minho da inat gibi döner sandalyesini sürekli hareket ettirerek ses çıkarıyordu. "şunu yapmasan olmaz mı?" kısa bir süreliğine ses kesildi. sonra yeniden devam etti. "kaybolma serüvenin nasıl sona erdi?" sabır dileyerek gözlerimi kapadım. sandalyemi çevirip bakışlarımı onunkiyle birleştirdim. "mutlu sonla." güldü. ya çok fazla gülümseyen birisiydi ya da ben komik görünüyordum. "seninkisi?" diye sordum. "ben kaybolmamıştım ki." dedi. "ama aceleci bir halin vardı." diye üsteledim. "sana yardım edeyim derken sınıfıma geciktim de ondan."
"yardım etmek zorunda değildin."
"öyle, ama etmek istedim." sessiz kaldım. yeniden teşekkür etmeli miydim? tam o sırada elinde epey kalın bir kitap tuttuğunu farkettim. "hangi kitap?" diye sordum. bir kitaba bir de bana baktı. ardından kitabı kaldırarak kapağını gösterdi. "ödev için kütüphaneden aldığım tuğlalardan biri." gülümsedim. gerçekten de çok kalın bir kitapdı. "gülümseyebiliyormuşsun demek ki." dedi alayla. "komik bir şey olduğunda ben de gülümseyebilirim." diye ekledim. kitabını kapatıp masaya bıraktı ve kollarını göğsünde birleştirdi. "sadece komik olununca mı gülmeyi tercih edersin? hiç nezaketen gülümseme gereği duyduğun olmadı mı? ya da karşındakine iyi görünmek için?" şaşırmıştım ve bunu gizleyememiştim. bu soruları sormasını beklemiyordum. "ben.. yani neden nezaketen gülümseme gereği duyayım ki?" saçmalıyordum. "ve kendimi kimseye iyi göstermeye çalışma ihtiyacı duymadım. olduğum gibi kabul edebilirler." sırıtarak başıyla onayladı. "asi." dedi alayla. gözlerimi devirdim. "nasıl istersen öyle anla." diye üsteledim. ellerini iki yana açtı ve "tamam canım bir şey demedim." dedi. "biraz asi olmaktan bir zarar gelmez." biraz öne eğildi ve fısıldar gibi "aksine asileri severim diyebiliriz." dedi. parmaklarım arasındaki varlığını o an farkettiğim kalemim yere düştü. anın şaşkınlığıyla hemen eğilip aldım ve hiçbir şey olmamış gibi masama döndüm. arkamdan gülümsediğini hissedebiliyordum. benimle flörtleşiyor muydu yoksa ben kafamda mı kuruyordum? biraz önce tanıştığın birisiyle flört edebilir misin? hayır. o zaman ben kafamda kuruyordum. tek bir çizik bile atmadığım defterime bakarak düşüncelerimle boğuşurken kapının açılma sesini duydum ve bu ses beni gerçekliğe döndüren şey oldu. bakışlarımı kapıya çevirdiğimde minho'yla karşılaşmıştım. "bölümdekilerle dışarı çıkmayı planlıyorduk. çok geç olmadan dönerim o yüzden kapıyı kilitleme tamam mı?" dedi. bana neden rapor verir gibi ne yapacağını anlatıyordu bilmiyordum. ama o an aklıma tek bir şey gelmişti. "senin anahtarın?" diye sordum. "kaybettim."
"ilk günden?" dedim şaşkınlıkla. güldü. "evet. lütfen kapıyı kilitleme." sandalyemde geriye yaslandım. "söz veremem." beklemiyormuş gibi gözlerini kırpıştırarak bana baktı ve sırıtıp odayı terketti. gülümsemesi sinirlerime mi dokunuyordu yoksa hoşuma mı gidiyordu emin değildim.

efialtis | hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin