3. starry night

116 29 2
                                    

sinema binasının önünde felix'le jisung'u bekliyordum. gerçi minho'yu bekliyorum desem daha doğru olurdu. en son kütüphanede konuşmuştuk ve birden ortadan kaybolmuştu. karanlık gecede yollar aydınlatılmış ışıklarla hafif puslu görünüyordu. etrafımdan bir sürü insan geçerken parmak uçlarıma kalkarak tanıdık yüzleri ayırt etmeye çalışıyordum. serin hava açıkta kalan kollarıma vuruyor ve ürpermeme neden oluyordu. "hop!" bir anda sırtıma binen yükle az kalsın kaldırımı boyluyordum. "bizi mi bekliyorsun centilmen?" felix'i üstümden ittim ve ölümcül bakışlarımı yolladım. "ağaç olmamı da sayarsak evet." dedim. felix arkasından gelen jisung'a döndü ve alayla "jisung, biricik arkadaşımız ne zamandan beri bizi bekler oldu? genelde ilk içeri giren kendisi olmaz mıydı?" diye sordu. jisung yanımıza yetişip kolunu felix'in omzuna attı ve ona ayak uydurdu. "haklısın lix, bence bir şeyler karıştırıyor." diye yanıtladı. ikisi birlik olup bana sataşmaya bayılırlardı. kalabalık arasında ezilmemek için binanın köşesine çekildik. "abartmayın. sadece sizi bekliyordum. iyilik de yaramıyor ha size." hızlı hızlı konuşmuş ve onlara yanıt verecek fırsatı tanımamıştım. "tamam agresif boy." dedi felix gülerek. ardından cebinden telefon çıkardı ve bana uzattı. "al bakalım." bir telefona bir de felix'e baktım. "telefonunu bana niye veriyorsun?" ikisi de güldü. "benim telefonum değil, sana aldık." gözlerimi kırpıştırdım. "efendim?" dedim sonunda. hâlâ bana gülüyorlardı. "sana daha rahat ulaşabilelim diye aldık işte." dedi jisung. "senin alacağın yoktu, biz alalım dedik. ne kadar mükemmel arkadaşız ya biz." felix memnun olmuş bir şekilde başını salladı. "kesinlikle katılıyorum." dedi. "e ama ben telefon istemiyorum ki." diye ekledim. ikisi de aynı anda bana dövecekmiş baktı. "ona ne şüphe. mağara adamı gibi geziyorsun hyunjin." beni azarlıyordu resmen. "itiraz falan yok. içine numaralarımızı kaydettik. sus ve telefonu kullan. rica ederiz." dedi ve bilet almak için yanımızdan ayrıldı. elimde telefonla arkasından bakakaldım. ardından bakışlarımı jisung'a çevirdim. omuzlarını silkmekle yetindi. arkamdaki duvara yaslandım ve 'yeni' telefonumla uğraşmaya başladım. yetmezmiş gibi bir de hem kilit ekranına hem de ana ekrana kendi fotoğraflarını eklemişlerdi. gülmeden edemedim. numaralarda felix, jisung ve annem dışında kimse yoktu. bir ara minho'nun numarasını almayı aklımın bir köşesine not ettim.

felix elinde biletlerle geri döndü. sokakta neredeyse kimse kalmamıştı. herkes içeri girmişti ama minho'dan eser elamet yoktu. "e hadi girmiyor muyuz?" diye sordu felix. ikili girişe doğru ilerlerken ben geride kalıp son kez etrafı kontrol ettim. "hyun?" jisung'a döndüm. "gelsene." çivilenmiş gibi olduğum yerde kalmıştım. "biraz daha beklesek?" diye sordum. sesim sonlara doğru epey zayıf çıkmıştı. felix beni kısık bakışlarıyla süzdü. "hayırdır? kimi bekliyorsun?" diye sordu. "kimseyi?" diye yalan attım. "yalan söyleme ukala." hemen de yakalıyordu. "hani sadece bizi bekliyordun?" diye ekledi. "birisini daha bekliyor olabilirim de olmayabilirim de." dediğime üçümüz de gülmüştük. felix kolumdan tuttuğu gibi girişe sürükledi. bir yandan da bir sürü soru soruyordu. "eminim beklediğin kişi sinemaya ilk kez gelmiyordur. salonu kolaylıkla bulabilir." dedi. "ee kim bu gizemli kişi?" diye sordu jisung. "lafı ağzımdan aldın sung. evet dökül bakalım." kendimi sorguda gibi hissediyordum, ki öyleydim de. söyleyecek pek bir şey yoktu çünkü henüz ortada bir şey yoktu bile. "minho." dedim. hemen de ooo yapmaya başladılar. "oda arkadaşım." diye ekledim. "bi de oda arkadaşın." dedi jisung. "hani sen tek kalıyordun?" diye sordu felix. "ben de öyle sanıyordum ama değilmiş." diye yanıtladım. karanlık salona girip arka sıralardan birine oturduk. "ee nasıl biri?" diye fısıldadı felix. "bilmem? hoş. sanırım." dedim. neredeyse kekeleyecektim. bana ters ters baktı. "sanırım mı?" diye sordu. "bilmiyorum işte daha çok yeni." diye üsteledim. jisung filmi göstererek "biraz daha konuşursanız tüm salon birleşip sizi dövecek." dedi. sesimiz kesildi desem yalan olur, çünkü felix'le gülmemizi tutmaya çalışırken garip garip sesler çıkarıyorduk. en son ön sıralardan sinirli mırıltılar gelmeye başlayınca kendimizi tuttuk. koskoca üniversite öğrencileri birleşip romantik komedi filmi seçmişti. şaka gibiydi gerçekten. oturmuş romantik komedi izliyorduk. solumda oturan ikiliyi arasıra kontrol ediyordum ve uyumalarına neredeyse ramak kalmıştı. komik görüntülerine gülümsedim. sağımda kalan boş koltuğa baktım. bıkkınlıkla nefes verdim ve dünyanın en sıkıcı filmine geri döndüm.

efialtis | hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin