Küçük çocuk gözlerine vuran güneş ışığına sinir olmuş olacak ki kaşlarını çatarak gözlerini aralamıştı. Elindeki beyaz, siyah çizgileri olan beyaz kaplan peluşunu özenle yatağına yatırıp dağınık beyaz saçlarıyla ayaklandı.
Mutfağa ilerlediğinde abisinin sesini daha net duymaya başlamıştı. Abisi Akutagawa ev telefonundan anne ve babasıyla konuşuyordu. Onların sesini duyunca gözleri parlayarak siyah saçlının yanına koştu. Minik elleriyle telefonu istediğini belli eder şekilde uzanırken telaffuz edebildiği sayılı kelimelerden olan ''anne'' sözcüğünü bağırıyordu.
-Peki Chuuya-san.. bunu başarabilirim artık 10 yaşındayım.. Dazai-san lütfen ağlamayın.. Peki- Atsushi lütfen rahat dur anne şu an müsait değil- ha evet uyandı...
-Anne!!
Ağlamaya başlayan Atsushi'ye dayanamayan Akutagawa elindeki telefonu usulca kardeşine uzattı. Telefonu kulağına götüren Atsushi büyük bir gülümseme ve kıkırtıyla babasıyla konuşmaya başladı.
O sırada onu kaldırıp mama sandalyesine oturtturan Akutagawa dolapta Chuuya'nın onlara paketleyip bıraktığı yemeklerden patates kızartması ve köftelerin olduğu tabağa uzandı. Mikrodalga fırına atıp ısınmasını beklerken Atsushi'nin yere fırlattığı telefonla irkilip yanına koştu.
-Ne oldu Atsushi? Yoksa canın mı yandı?
Atsushi yanaklarını şişirmiş ve kaşlarını çatmıştı. Anlaşılan telefonun bu kadar erken kapanmasını beklemiyordu.
-Alo kötü!
Akutagawa küçük kardeşinin gözlerini cebinden çıkardığı minik mendille sildi. Hala yanaklarını şişirerek trip atan minik bebeğin kafasını öptü.
-Anne ve baba meşgul. İşleri var. Hem bak anne bize yemek hazırlamış!
Atsushi yemek sözüyle gözleri parlarken kaplanını odasında bıraktığını hatırlayarak abisine baktı.
-Roar yok.
Akutagawa tebessüm ederek yukarıdaki yatak odasına koştu. Kaplan peluşu ve Atsushi'nin emziğini alarak tekrar mutfağa geldi. Gelen güzel kokulara bakılırsa yemekler ısınmıştı. Kaplanı beyaz saçlının kucağına bırakıp emziğinide eline verdikten sonra ısınan yemeklere koştu.
Bir süre sonra Atsushi'ye biberonunda kendisine hello kitty'li bardağında meyve suyu koymuştu. Tabaklara koyduğu köfte ve patatesleri küçük parçalara bölerek kardeşine yediriyor arada kendi ağzına da bir şeyler tıkıştırıyordu.
Kahvaltılarını bitirdikten sonra masayı silmiş ve tabakları bulaşık makinasına atmıştı.
O bunlara alışıktı.
Ebeveynleri yılda iki veya üç kez bir aylığına iş gezisine çıkıyorlardı.
Sonuçta anne ve babası diğer anne babalar gibi değillerdi.
Hatta annesi kadın bile değildi.
Arkeolog olan ebeveynlerinin mesleğini çok havalı buluyordu. Sonuçta onlar değerli tarihi eserleri gün yüzüne çıkarıyorlardı öyle değil mi?
Tabi biraz garip davranmaları onu şüphelendiriyordu. İşlerinden konu açıldığında hemen konuyu kapatmaya çalışıyorlardı. Ayrıca annesi mavi harelerini kahverengi lens kullanarak saklıyordu. Babası ise Atsushi'nin çok sevdiği fakat ona göre çok emo olan bandajlarını dışarı çıkarken özenle sarıyordu.
Her ne kadar bu hareketler şüpheli olsa da o sadece on yaşında bir veletti. 3,5 yaşında albino bir kardeşi vardı. Ayrıca havalı işleri olan anne ve babası. Okulunda işler iyi gidiyordu ve sakin bir mahallede mükemmel bir evde yaşıyorlardı. Uyuyan yılanı uyandırmaya gerek yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bsd One-shott
FanfictionSadece shiplerle ilgili değil karakterlerle ilgili de olacak