0.9

35 1 0
                                    

"Anne?" Tolga'nın yanına gittiğimde gördüğüm kişilerle şaşkınlığa uğramıştım. Hızlıca yanlarına gidip annem ve babama sarılmıştım. "Bir ay sonra gelecektiniz hani?" Annem kendini benden ayırıp konuşmaya başlamıştı.

"Çok özledik kızım seni, bir ay bekleyemedik." Tekrar anneme sarıldığımızda tolga bize bakıyordu. Tolga benim abim gibiydi beraber büyümüştük, babam da annem de Tolga'yı benden ayırt etmezdi.

Bana bir şey alırsa ona da alırdı. Kendi çocuğu gibi severlerdi Tolga'yı. Tolga ben lise üçteyken tıp okumaya başlamıştı, bende onun izinden gitmek istediğim için Tıp kazanmıştım, aynı üniversiteye gidip aynı hastanede çalışmaya başlamıştık. Hep benim arkamda durmuştu bu zamana kadar.

Bir ihtiyacım olduğunda ilk ona giderdim, bir derdim olduğunda ilk ona anlatırdım. O benim için kardeşten de öteydi.

Babam ile annemde Tolga'ya sarıldıktan sonra bana dönmüşlerdi. Babam Tolga'nın omzuna vurup konuşmaya başlamıştı "Eylem bir yaramazlık yapmıyor değil mi oğlum?"

"Baba ben 26 yaşındayım!" babam beni takmayıp Tolga'ya dönmüştü. "Yapmıyor Kerim Amca." deyip gülmüştü. 

"Baba ben sizi benim eve götüreyim, dinlenin akşam ben gelirim eve."

"Sen zahmet etme kızım, biz geçeriz." kafamı onaylarcasına salladıktan sonra bizle vedalaşıp dışarıya doğru yürümeye başlamışlardı.

"Geleceklerini biliyordun?"

"Biliyordum."

"İnsan bir söyler değil mi? Hazırlık yapardım." Göz devirip kolumu tutup sallamıştı. "Ne hazırlığı yapacaksın Allah aşkına? Yemek yapabiliyormuşsun gibi."

"Yapabiliyorum, o çorba bir istisnaydı abi." 

"Kesin istisnadır Eylem." Beni sinirlendirmenin verdiği piçlikle gülümsemeye başlamıştı

"Boş yapma çay yap tolga, hadi işine" Cümlenin sonunu uzatıp onu iteklemeye başlamıştım ki Önümden çekilmesiyle neredeyse düşecektim. "Bu akşam sizde okey oynuyoruz kazanan 2 hafta boyunca diğerine kölelik yapar." deyip serçe parmağını uzattığında hızlıca bende serçe parmağımı uzatmıştım.

"Kabul" serçe parmaklarımızı birbirine dolayıp ayırdıktan sonra Tolga da bende işimize geri dönmüştük. Yıllardır benle sürekli iddiaya girmeye çalışıyordu. Küçüklüğümüzden beri sürekli iddiaya girerdik.

Babamlar bizim iddiaya girmemizden bıkma derecesine gelmişti hatta.

Yerde oturup ağlayan bir çocuk görmemle şaşırmıştım. Yere eğilip kendimi çocukla aynı hizaya getirmiştim 6-7 yaşlarındaydı. "Tatlım neyin var." göz yaşlarını hızlıca silip kekeleyerek konuşmaya başlamıştı. "Annemi bulamıyorum," dediği şeyle tekrar ağlamaya başlamıştı.

Elimi minik omzuna koyduğumda şefkâtle gülümsedim.

"Buluruz anneni sen ağlama güzelim. Nereye gitti annen gördün mü?" kafasını olumsuz anlamda sallayınca aklıma insanlık dışı bir şey yapmış olabileceği gelmişti. Ama onu seçeneklerde bulundurmak bile istemiyordum.

"Gel elimi tut senle anons yaptıralım." Kafasını onaylarcasına salladıktan sonra elimi tutmuştu. Farukların yanına gittiğimizde elimi tutan küçük kıza bakıyorlardı. 

"Adın ne senin bakalım." yere eğilip onunla konuşmaya başladığımda gözleri beni bulmuştu. "Naz." duyduğum isim duraklamama neden olsa da tekrardan konuşmuştum.

"Şimdi bana annenin adını ve soy adını söyle bakalım."

"Zehra Keskin" kafamı sallayıp ayağa kalkmıştım. Gözlerimi küçük kızdan ayırıp Faruk'a geri dönmüştüm.

"Faruk Zehra Keskin resepsiyona bekleniyor diye anons yapabilir misin?" 

"Yapayım hemen." deyip anonsu yapmaya başlamıştı. Uzun bir süre geçmişti ve biz defalarca anons yapmıştık fakat ne gelen vardı ne de giden.

Gerçekten de çocuğu bırakıp gitmişti. "Naz tatlım, seni bir abinin yanına götüreyim mi? Çok iyi anlaşırsınız." Kafasını olumlu anlamda sallamıştı.

Yürümeye başlamıştık ama dediği şey beni şoka uğratmıştı. "Abla annem beni bıraktı mı?" hemen eğilip. "Hayır güzelim, annen yakında gelecek." tekrardan doğrulup 223 numaralı odaya doğru yürümeye devam etmiştik. 

Kapıyı tıklatıp "Gel" sesini duyunca içeri girmiştik. "Eylem bir sorun mu var?" gözü bir bende bir Naz da dolaşıyordu.

"Naz yanında otursa olur mu diye sormaya gelmiştim."

"Olur, tabii. Kardeşin mi?"

"Hayır değil."

Sorar gözlerle bana baktığında ağzımı oynatarak. 'Ailesi bırakmış' diyebilmiştim. Kuzey beni anlamıştı. "Gel bakalım küçük hanım" deyip Nazı yanına çağırmıştı. Naz yanı başındaki koltuğa oturmaya çalıştığında yardım edip onu kucağıma alıp oturmasını sağlamıştım.

"Adın ne bakalım senin"

"Naz, senin ne abi?"

"Kuzey."

Naz bana dönüp "Abla senin adın ne?"

"Eylem."

"Eylem abla, su içebilir miyim?" yanımdaki su şişesini uzatıp. "Bana sormana gerek yok, istediğini içebilirsin, yiyebilirsin. Eğer bir şeye ulaşamazsan Kuzey abine ya da bana söylemen yeterli."

Kafasını hızlıca sallayıp suyu hızlıca içmeye başlamıştı. Kuzeye minnetle bakarken konuşmaya başlamıştım. "Benim işlerim var, akşam gelir seni alırım güzellik tamam mı?"

"Tamam." ben odadan çıkarken Kuzey ile Naz muhabbet ediyorlardı. Kuzeyin Naz'ın durumuna üzüldüğü çok belliydi. Haklıydı üzülmekte annesiz ve babasız büyüyecek bir kız çocuğu vardı karşısında. Yarım bırakılan bir kız çocuğu...

Asker| TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin