1. Bölüm: Oyun

26 7 69
                                    

18 yıl önce

Bahçede koşuşturup gülerken üstündeki pembe elbisesiyle etrafında bir kez daha dönüp tekrar koşmaya devam etti. Elbisesinin etekleri uçunca kendisini prenses gibi hissederdi ama elindeki çamur izleri bu durumun aksini söyler gibiydi. Saçları da dağılmış, ayağındaki ayakkabısının biri koşarken düşmüştü.

Arkasından elinde kocaman tahta kılıçla koşuşturan Diego’ya bakıp iki elini havaya kaldırdı.

“Mola! Mola zamanı.”

“Mızıkçılık yapma, hep yakalanmak üzere olduğunda bunu yapıyorsun.”

Mızıkçılık yapma demesine rağmen sözünü dinleyip olduğu yerden adım atmayan çocuğa bakıp dil çıkardı.

Aralarındaki iletişim biraz farklıydı. İkisi de birbirine zor tahammül ederdi ama başka arkadaşları olmadığı için birlikte takılırlardı. Sürekli birbirine fiziksel zarar verip bundan zevk alırlardı, oynadıkları basit oyunları bile kazanmaya çalışmak ikisinin de önceliğiydi.

Diego bazen müsamaha göstermeye çalışsa da aynısını İrina yapmazdı, bu Diego’yu daha çok çıldırtırdı. Kendisini gösterdiği tavizden dolayı salak hisseder, hıncını almak için daha da agresifleşirdi.

Diego bazen eski arkadaşı Dennis’i özlerdi. Kız olmasına rağmen onunla anlaşabiliyor, birbirlerinin oyunlarına ayak uydurabiliyorlardı. Başka krallığa taşındıkları için pek görüşemezlerdi.

İrina, Dennis ile çok anlaşamazdı. O kızın sarı saçlarına hep imrenirdi çünkü Diego, Dennis’in saçlarını çamurla kirletip bozmazdı. Bu yüzden hep kendi siyah saçlarının çirkin olduğunu düşünür, babasına bunun nazını yapardı. Taşındıklarını duyduğunda mutluluktan annesinin saklamaya çalıştığı şekerlerin hepsini yiyip Diego’ya da nispet yaparcasına ikram etmişti. Zaten annesi o şekerleri saklamayı da beceremezdi, İrina her fırsatta bulur hepsini yerdi.

İrina Diego’dan da nefret ederdi, sebebi ise Diego’nun sürekli erkek işi oyunlar oynamasıydı. Gıcık bir çocuktu bir kere Diego, İrina ona tahammül edemezdi. Hep çok bilmişlik taslar, İrina’yı aşağılardı.

“Çünkü kafama gerçekten vuruyorsun!”

“Oyunun kuralları böyle, hep oyunbozanlık yapıyorsun.”

Pembe elbisesinin beline yerleştirdiği elleriyle bilmiş bilmiş cevap verecekken arkadan seslenen Emma Hanım ile söyleyeceği şeyden vazgeçti.

“Diego, buraya gel annecim kılıcını boyamayı bitirdim. Bak bakalım beğenecek misin?”

Emma Hanım’ın söylediği şey ilgisini çekmediği için kendi evinin yoluna yönelecekken aklına gelen şey ile gülümsedi, oyunun amacı en son vurabilen kişinin kazanması değil miydi? Oyun daha bitmemişti ki.

Arka bahçeye, annesinin sesine doğru ilerleyen Diego’ya bakarken elini elbisesinin eteklerine yerleştirip hızlıca çocuğa doğru koşmaya başladı. Diego’nun tam yanından geçerken çelme takıp düşmesine sebep oldu, artık kazanan oydu.

Yere kapaklanan Diego ağlamamak için kendini sıkmaya çalıştı. Avuçları acıyordu! Dizlerinin altındaki küçük küçük sivri taşları hissediyordu. Dizlerine bakmak için ellerini yerden kaldırdığında avucunun soyulup kan biriktiğini gördü, dizlerinde ise durum daha vahimdi. Kocaman bir yara izi vardı ve kanıyordu. Dizlerindeki yarayı görünce kendini tutmaktan vazgeçip ağlamaya başladı.

İrina'nın yanına gelmesini beklese de duyduğu kahkaha sesleri böyle bir şeyin olmayacağını belli etmişti. Bu küçük kızdan nefret ediyordu, tahta kılıçlarından en sivri olanıyla gözlerini oymak istiyordu.

ORENDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin