Junkook, antrenmandan eve bir önceki akşamki gibi gece dönmemiş aksine öğleden sonra 4'te evde olmuştu. onu ne zaman arayacağını bilmiyordu. Gündüzün işlek zamanında aramak istememişti. Elindeki gümüş kolyeyi sallayarak uzandığı koltukta tavanı izliyordu. V'nin söylediği şeyleri düşünüyordu.
Onun hatırladığı bir geçmişi vardı, kendisinin elinde ne vardı? Kendi bildi bileli sürekli yetimhanedeydi. Ondan öncesi yoktu. Bir zamanlar bir kardeşi vardı onu hatırlıyordu, sonra onu evlat edindiklerinde günlerce hayata küsmüştü. Daha sonrasında kardeşi için öldü demişlerdi. İç çekti, morali daha da çok bozulmuştu.
Kendisini 12 yaşındayken oldukça yaşlı bir adam evlat edinmişti. Adam da kendisi gibi kimsesiz büyümüş ve hatrı sayılır bir servet biriktiren emekli savcıydı. Ona ideallerini o yaşlı adam vermişti. Onun soyadını kullanıyordu. İki sene önce de o ölmüştü. Onunla baba oğul muhabbeti yaşamamıştı ama en azından bir süre sahipsiz hissetmemişti.
içi içini yiyordu artık. Yalnızlığın verdiği hisle bunalmıştı. Dayanamayıp kendini ev telefonunun başında bulmuştu. peçete üzerinde yazan ve bir gecede ezberlediği numarayı çevirmişti. ilk aramasında açan yoktu. Evde olmadığını düşünüp yeni çıkan renkli televizyonunu açmıştı. Televizyonda sürekli aynı filmler yayınlanıyordu. Tek kanallı dönemdelerdi. Ekranda olan şey çocuklar için yayınlanan renksiz bir çizgi diziydi. bu saatlerde sadece çocuk programları olurdu.
Bir yandan da ayağa kalkıp zengin kütüphanesinde kitap aramıştı. Uzun zamandır kitap satın almamıştı ve şu anda ne okuyacağına da karar verememişti. "Kendi kitabımı yazabilirim" diye düşünmüştü. Boş bir ajandayı eline aldı ve yerde olan salon masasına ajandayı koyup eski dolma kalemini eline aldı. Bağdaş kurarken bir ilham bekliyordu.
Aklına önceki gece V'nin ona söylediği şey gelmişti. Gay kelimesi. Bir başlık attı.
Gay
Dün random çevrilen bir numaradaki çocuk bana gay misin diye sordu. Asıl anlamı ibneymiş. Neden ibne yerine gay dedi bilmiyorum. Ben ibne değilim. Umarım o da değildir. Babası yüzünden erkeklik konusunda emin değil sanırım ama ona örnek olabileceğimi düşünüyorum. Umarım travesti olmak gibi bir hataya düşmez. Onunla neden konuştuğumu da bilmiyorum. Sanırım yaşadıklarımız yüzünden.
İbne kelimesini kendisine yakıştıramamıştı. Öfkelenip dışarıya çıkmıştı. Düşündükçe aklı karışıyordu. Çok bir şey de değil sadece sesini duyduğu random bir numara yüzünden kendinden şüphe ediyordu. Bu dönem mutlak heteroseksüelliğin olduğu ve farklı olanın toplumdan atıldığı daha doğrusu farklı denilen şeyin hiç var olmamasının sağlanmaya çalışıldığı bir dönemdi. Kendi küçüklüğünde yeni çıkan televizyonlara çıkan doktorları ve siyasileri toplumu ibnelerden ayırmak ve hastalıklı olduklarıyla alakalı konuşmaları dinleyerek büyümüştü.
Kendi akranlarının hepsi bu gece şunu becerdim tarzı sohbetlerde bulunan tiplerdi ama kendisi önü açık bir boksör ve daha önce sergisi açılmış bir fotoğrafçı olarak henüz bakirdi. Milli olmak dedikleri şeyin yanından bile geçmemişti. Kendisini yetiştiren savcının ona verdiği idealleri korumaya çalışmıştı ya da bunu kullanmak istemişti. Bunu kendisiyle barışana kadar öğrenemeyecekti.
Öfkeliydi, yeni öğrendiği bu kelime yüzünden öfkeliydi. Hastalıklı ve lanetlenmiş bir yaratık olduğunu düşünmenin verdiği kötü düşüncedeydi. Sürekli büyük jeon hakkında onu yetiştiren ve mirası bırakan insan olduğunu hatırlatıyordu kendine ama mecbur kalmadıkça mirasına dokunmuyordu. Bir gün küçük kardeşini diri ya da ölü bulacağına emindi ve onun için harcamayı hedeflediğinden biriktiriyordu.
Öfkeyle evden çıktıktan sonra o dönemin yasaklarından olan gece kulüplerinden birisine gitmişti. Kafasından Gay kelimesini ve V denilen herifi çıkartmak istemişti. Barmenin arkasında olan asılı tabeladan fiyatları gördü. En etkilisini sordu ve söyledi. Bu zamana kadar hep ucuz şaraba alışıktı. Sarhoş olmaya oynamamıştı hiçbir zaman. Genelde başka bir şey kullanıyordu kafasını güzel yapmak için.
Kendisine ibne olmadığını ispatlamaya karar vermişti. Gözüne birisini kestirmeye çalışıyordu. Bir yandan da kendisini aklındaki sorulara cevap vermeye çalışırken yiyip bitiriyordu.
Hiçbir zaman kendisi bir kadına açılmamıştı ya da açılmak için herhangi bir çabası olmamıştı. Aklına bu zamana kadar olan tüm hayatı geliyordu. Kısa bir sürede sanki tüm hayatı gözünün önünden geçiyormuş gibiydi.
Askere gittiğinde "kamyon devirmek" "şakşıkayı tokatlamak" gibi kullanılan jargonları bile bilmiyordu. Hiç başına gelmemişti ve ne olduğunu söylediğinde ona muhallebi çocuğu muamelesi yapmışlardı.
Daha önce büyüdüğü mahalledeki sokak başı abilerinin her yeni yetme erkek gence "gel seni karıya götürelim bi çıktığın yeri gör" adlı iğrençleşmelerinden kaçarak bu zamanlara gelmişti.
Önündeki şişeyi bardağa boşaltmaya ihtiyaç bile duymamıştı... Kafası güzel olursa belki yapabilirdi. Belki cesaret gelirdi. Kaslarını gevşetmek için omuzlarını geriye doğru oturduğu yerden açmıştı.
Yanına yaklaşan kızın cilvesine karşılık vermişti. Normalde bunu asla yapmazdı ama ibne olmayı kendisine yedirememişti. Çalan müzik ve kalabalık ortamda insanların dans etmesi ve birbirlerine sürtünürkenki oluşan östrojen tam bir özgüven kaynağıydı. Kadının isteğiyle kadının evine gitmişlerdi.
Uzun simsiyah saçları ve incecik bedeniyle Kore'nin güzellik algısının vücut bulmuş hâli gibiydi karşısındaki kadın. Kendisine bir şeyler ispatlamak ister gibiydi onunla birlikte olmak için attığı her adımda.
Dudaklarına yanaştı, gözlerini kapatan kadına karşılık olarak dudaklarını öperken kadının tişörtünü çıkartmıştı. Kadın oldukça çekiciydi, hakkı yenmez bir güzelliği vardı. Dudaklarından boynuna eğilmişti.
Kendinde herhangi bir ereksiyon olmamıştı. Aksine bir reaksiyon hissetmişti. Yataktan kalktı. Kız şaşırmıştı. Ona sadece baktı ve omuz silkti. Kadın bir açıklama bekliyordu ama Jungkook onun bakışlarına cevap vermektense kadını bir kere süzüp dışarıya çıkmıştı.
Bu kadar güzel bir kadına bile...
Kendisinden iğrenmişti. Hiçbir zaman kadınlara karşı bir şey hissetmemişti ve bu geceden sonra da hissedeceğini düşünmüyordu. Gözyaşları akıyordu sokakta yumruğunu sıkarak yürüyordu. Kaldırımda oturup ağlayan bu adama perde arkasından ışığı kapalı evlerden bakan gözler vardı. Bir erkeğin ağladığı hele ki sokağın ortasında... O dönem için çok şey demekti.
kendisini çok kötü hissediyordu. Hastalıklı olduğunu, lanetlenmiş olduğunu düşünüyordu. 23 yaşındaki bu genç hayatının yalnızlığında şimdi de tanrı tarafından yalnız bırakılmanın psikolojisindeydi. Bir cigara yaktığında zaten bulanık olan aklı daha da bulanıklaşmıştı. Kendisine olan öfkesi dolup taşmıştı ve ilk bulduğu duvara yumruk atıp çığlığı koparmıştı. Bu saatte olan sesi kimse umursamazdı. Sokağın ortasında birisini öldürseler "kim bilir ne yaptı da öldürdü adam" denecek devirdelerdi.
Eve girdiğinde ilk sığınağı olan adını bile bilmediği hyung'u aramıştı.
"Alo Jungkook- sen ağlıyor musun?"
"Ben ibneyim hyung" hıçkırıkları telefonun arkasındaki derin sesi de endişelendirmişti.
"Sen bunu nasıl anladın?"
"Hyung ben kadınlardan etkilenmiyorum. Ben hasta mıyım?" hıçkırıkları, titreyen sesi ve daha önemlisi sarhoş olduğunu belli eden yayvan konuşması...
"Hayır, hayır asla! Sen hasta değilsin. Biz hasta değiliz Jungkook. Biz sadece farklıyız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Other -Taekook
FanfictionGece boks antrenmanından sonra serseri arkadaşlarıyla ankesörlü telefondan rastgele numara çevirip işleten Jungkook, Taehyung'un sesini ilk duyduğunda onun hayatının merkezi olacağını bilmiyordu. Telefonun ucundan onlara gizemli cevaplar veren V'ni...