Kabuslar.

11 1 0
                                    

// yn: bu bölümü yazarken arka planda sadece the irrepressibles - in this shirt çaldı.

günler öylesine hızlı geçip gitti ki, hayat su gibi aktı. Tunç hayatın akışına kapılacak vakti bulabilmiş miydi bilinmez ama net olan o ki, Canan hayatın akışına kapılamamıştı. O evde yaşadığı her hissi derinlerine kadar hissetmiş, günler geçmesine rağmen acısı hala yüreğini deşer olmuştu. Daha önce hiç böyle hissetmemişti onun yanında. öyleyse sorun neydi? öyleyse onu bu kadar acıya iten neydi? Canan günlerdir gördüğü kabusların etkisinden bile çıkamamıştı. Sık sık zihninde o ev ve tunç beliriyor, korkunç bir karanlık tüm evi kaplayarak onu uyandırıyordu bir gece yarısı. Yine aynı gecelerden birindeydi. nefes nefeseydi bedeni. yatağın içinde debeleniyor, elleriyle bir şeyleri iteliyordu sanki kendinden. sesler duyuyordu. yüksek sesler ve çığlıklar. ansızın açıldı gözleri sonuna kadar. Nefesi kesilmiş gibiydi, sesli ve derin bir nefes aldı. nefes nefese yatağındaydı. elleriyle gözlerini kapadı, ağlamaya başlamıştı acıklı bir şekilde. alnındaki terler parmaklarını ıslatıyor, göz yaşları avuçlarına doluyordu. içini çeke çeke ağlamaya başladı gecenin bir yarısı. ne yapacağından bi haberdi kendi halinde olmasına rağmen. ne olduğunu anlayamıyor, ne yaşandığını kavrayamıyordu. bu böyle olmayacaktı. hızla kalktı yatağından. telefonunu eline aldığında ilk işi Tunça mesaj atmak olmuştu. 
"O gün olanlar neydi bilmiyorum ama bildiğim bir şey var. yüz yüze konuşmamız lazım." elindeki telefonu cebine attı ve kitaplığına yöneldi. kabarık eskiz defterini kaptığı gibi boş bir sayfa buldu. gördüğü gölgeyi resmetmeye başladı sayfaya. sık sık koyu çizgiler atıyor, sık sık geniş daireler çiziyordu sanki. hatırlamaya çalıştı gördüklerini. birer birer resmetti hatırladığı her şeyi.

siyah bir gölgenin bile içinde sakladığı çok fazla şey olabilirdi. 

Canan neredeyse gün ağarana kadar kağıdına bir şeyler çizmeye devam etti. düşünüyordu bir yandan. gördüğü şeyleri mitolojiye sığdırmaya çalışıyordu. Anlamaya, tanımaya çalıştı gördüklerini. Düşüncelerinin ortasına dalmıştı artık. Gün çoktan doğmuş, Canan elinde onlarca sayfalık çizimlerleydi şimdi. Bakındı öylece. tek tek inceledi ayrıntıları. hangisi oydu? ama asıl soru bu değildi, asıl soru bunlar kimdi?

Tunç uyanır uyanmaz aramıştı Canan'ı. 
"ne biliyorsun canan?" 
"Yüz yüze anlatacağım. sabah buluşalım."
"tamam." 
ve kapanış. soğuk ama bir o kadarda istekli sohbet.  

İlk birkaç sayfanın sonunda tanıdık bir sima görmeyi başarmıştı. Çizimi kaptığı gibi çantasını da aldığı gibi acele şekilde çıktı evden canan. ilk otobüs ile önceki buluşma noktalarına doğru yola çıktı. yol boyu kafasında planlar dönmeye başlamıştı. İkilinin buluşması günün erken vakitlerinde başlamıştı. tunç uyku sersemi bir halde gelmişti buluşma yerine. kafasında onlarca soru barındırıyor ve her birine itina ile cevap bekliyordu ondan. 

"ne buldun?" 
Canan çantasında getirdiği çizimi çıkartıp tutuşturdu eline. "Bak tunç. bu üç başlı karanlık surete bak." Tunç çizime bakarken kaşları kalktı, şaşkındı. "Sen bu gölgeyi nereden biliyorsun Canan?"
bu gerçekçi çizim, artık anlaşılır bir haldeydi tunç için. "Sende mi o gölgeyi gördün yoksa." canan başını onaylar anlamda sallayınca tunç şaşkınlığını gizleyemedi. "Ne zamandan beri canan." 
"Sizin evde bayıldığım anda gördüm onu. ilk kez tanıştık. o günden beri, her gece uğruyor kabuslarıma." boynuna doladığı fuları usulca açtı canan. rüzgar bir kısmını savurmuştu çoktan. boynundaki tırnak izlerini gösterdi tunça. 
"Bak. geceleri yaşadıklarıma bak." 
tunç ne diyeceğini bilemiyordu şimdi. korkuyordu başına bir şeyler gelmesinden. "Üzgünüm canan. seni bunun içine sürüklediğim için çok üzgünüm." 
tam o sırada dönüp gitmek istedi tunç. hiçbir şey olmamış, hiçbir şey yaşanmamış gibi sırtını dönüp gitmek istedi. "Canan. bu işe girmek zorunda değilsin." 
"Tunç. o gölgenin ne olduğunu sanırım buldum." 
"ne?" 
"buldum işte. üç görünüşü olan tek bir tanrıça var. Kolyesini taşıdığın hekate." 
"Hekate ne için uğraşsın bizimle Canan?" 
"Tunç, hiç annenin neler yaptığını görmedin mi?" 
tunç annesinin ne iş yaptığı bile hiçbir zaman anlamamıştı aslında. her şey çok yeniydi onun için. 

Annesi onun gözünde evlere temizliğe giden, geçinmek için çabalayan bir kadındı yalnızca. 
"Annem neler yapmış canan ya? evlere temizliğe giden bir kadın ne yapmış olabilir canan!" 

"Annen en iyi ihtimalle Hekate ile anlaşma yapmış Tunç ne temizliği, ne geçinmesinden bahsediyorsun sen? Annen kendi ruhunu ortaya koyarak kanlı bir anlaşma yapmış olabilir anlamıyor musun?" 

Cananın sesi fazla yüksek çıkmıştı. tunç bir zamanlar asla inanmadığı şeylerin içine düşmüştü şimdi. gerçekliğini sorgulamaya çalışsa bile algısı bunları anlamaya ve kavramaya yetmiyordu. Tunç ağlamamak için kendini tutmaya çalıştı. 

"annem neye bulaşmış canan..." gözleri dolmuş, sesi titrekti. olduğu yere çöktü yavaşça. gözleri denize bakıyor, kafasında tilkiler dönüyordu öylece.. sessizliğini bozamamıştı. Canan yanına oturdu, elleriyle tuttu ellerini. uzunca bir süre, belki de saatlerce sessizlikle anlaştılar. 

deniz kenarına dalgalar çarpıyordu, martılar tüm gürültüsü ile eşlik ediyordu güne. Canan kafasında dolanan onlarca şeye bir anlam bulmak istiyordu. tunç kafasında dönenlerin esiri oluvermişti biranda. Çantasını açtı, içinden eski bir fotoğraf çıkarttı. Albümde gördüğü katlanmış fotoğraftı bu. Uzattı canan'a. 

"Bu fotoğrafı albümün arkasında buldum. sonrasında kendimi bitmek bilmeyen bir kabusun içinde buldum. uykudan uyandım ama bitmedi, tekrar tekrar uyandım ve anneannem ağlama krizleri geçirdi. tuhaf tuhaf şeyler söyledi işte, anlarsın ya. korkutucuydu. o karanlığın üzerime çöküşünü gördüm. üzerime çöktü, beni ele geçirdi ve ben yine bir kabustan uyanıp kendimi o karanlığın içinde tekrar tekrar buldum." 

canan derin bir nefes aldı ve öylece bakındı denize. gerçekleri söylemeyi düşündü bir süre. birkaç kere denedi söylemeyi ama bunu nasıl açıklayabilirdi, bilmiyordu. bir elini onun omzuna atıp sıvazladı yavaşça.

"annen.." cümlesine devam etmekte kararsızdı. 

"annem?" 
"annen kötü şeylere bulaşmış, tüm karmalarını ve geleceğini mahvedecek ve karmasını da sana yaşatacak kadar kötü şeyler." 
"Anlat bana canan. bilmek istiyorum neler olduğunu. anlamıyorum neler oluyor. gördüğüm gölgeler ne bilmiyorum tamam mı. anlamıyorum da. mutfakta görüyorum. yatağımda görüyorum, evin her köşesinde görüyorum ve anlamıyorum." artık gözleri dolmuştu. 
"geçen gece.." dedi, cümlesini yarım bıraktı. derin bir nefes aldı. 
"Canan geçen gece uyurken bir şeyler oldu. anlamıyorum nasıl oldu ama. albümde eski bir fotoğrafa bakıyordum. biranda bir karanlık gördüm, sonrasında üstüme üstüme geldi. anneannem tuhaf tuhaf davrandı. annemin geldiğini söyledi. korkma dedi. anlamıyorum canan. Ne oluyor anlamıyorum." sesi iyice incelmişti. tutamadı kendini, hıçkırıklara boğuldu. 

"Kaybolmuş hissediyorum. çok iyi tanıdığımı sandığım annem meğer yabancımmış Canan.." 
sözleri cananı derinden yaralamıştı. aralarında yaşanan her şeye ve her kötülüğe rağmen.. canan yine de şefkatini esirgeyemedi. sıkıca sarıldı tunç'a. 

"biliyorum.." dedi tok bir sesle. "kaybetmenin ne kadar acı olduğunu iyi biliyorum.." 


****
 
gece yarısı tunç eve tekrar dönmüştü. bir mezarlığa gelmek gibi hissettiriyordu bu. Evine, özüne dönmüş değildi. burası sadece yabancıydı. bir aidiyet hissetmiyordu.

bir zaman diliminde buraya hiç ait hissetmiş miydi peki? 

anneannesi kapı sesine çıktı odasından. tunçu görünce yanaştı yanına. 
"öğrendin mi annenin neler yaptığını?" 
Anneannesi bunu nereden bilebilirdi ki? her şeyi duyuyor gibi bir hali vardı. sanki onun yanında konuşulmuş gibi.. 
"Neyi?" dedi merakla tunç.

anneannesi sesli sesli gülmeye başladı koridorun ortasında. yönünü aynaya döndü, kendi gözleri içine bakmaya başladı.  kendisinde gibi değildi yine. 
"annenin sana miras bıraktıklarını diyorum.." bakışlarını aynadan çekti ve yavaşça döndü tunça. 
"öğrendin mi sonunda?" 

Tunçun korkudan dizleri titremeye başladı. bu kadına artık anneanne diyesi bile gelmiyordu. 
"Öğrendim." apar topar meral'in odasına ilerledi. daha önce kurcaladığı kutuyu kucakladığı gibi aldı ve çıktı odadan. hiçbir şey söylemedi macide'ye. arkasını ve evi bıraktığı gibi uzaklaştı o yerden.. nereye gideceğini bilmiyordu ama en azından aklında ufakta olsa bir plan vardı. 

Güneşin ÇocuklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin