Chapter 3: A good boy in his mother's memories...

56 11 32
                                    

İyi okumalar♡

Annem hep olgun ve sakin bir çocukluk geçirdiğimi söylerdi. Çocukluğumla ilgili hatırladığım pek anı yoktu ancak istisnai durumlar hariç dedikleri gibi bir çocuk olduğumu kabul edebilirdim.

Arkadaşlarımla kavga etmez, matematik sınavından yüksek alır, tüm arkadaşlarımın oynamak için deli olduğu oyuncak tren setimi paylaşmaktan çekinmezdim. Yan dairemizde oturan yaşlı kadının market alışverişlerine yardım eder ve bahçesindeki çiçeklerini sulardım.

Şimdi sahip olduğum kimliğin ve tüm iyi davranışların yok olduğu noktada, bulunduğum durumun tamamı benim için koca bir istisnayken ne gidebiliyor ne de kalabiliyordum. Kim Taehyung ile yaptığımız kısa konuşmadan sonra ne diyeceğimi bilememiş ve onu taklit etmeye karar vererek gözlerimi kapatmıştım. Tenime nüfuz eden soğuk havanın etkisine kapılarak mayışmıştım. Soğuk insanlarda uyarıcı bir etki yaparken yatıştığımı hissediyordum çünkü ben sıcağı bile yeterince üşüdükten sonra seviyordum.

Gözlerimi araladığımda gün henüz aymaya başlamıştı. Uyandığım odanın yerine sıradan bir odada olduğumu farkettim. Sadece yatak ve içinin boş olduğunu düşündüğüm ufak bir dolap olan bir misafir odasıydı burası.

Buraya nasıl geldiğimi hatırlamak için zihnimi zorlamaya çalışsamda akşama dair son hatırladığım şey yalnızca bahçede uyuyakalmam oldu. Uykum bölünmemişti ve kimse beni bahçede uyumamam için uyandırmamıştı. Çocuk gibi yatağıma taşınamayacağıma göre uykumdan uyandığımı hatırlayamıyor olmalıydım.

Düşüncelerim kapının tıklatılmasıyla bölünürken yatağımda doğrulup 'gir' komutunu verdim. İçeri oldukça yakışıklı, geniş omuzları ve uzun boyuyla benden büyük olduğunu düşündüğüm biri girdi. Üzerinde onun için dikildiğini düşüneceğim kadar iyi oturmuş siyah bir takımla yatağa ulaştığında kim olduğunu sorgular gözlerle ona bakmıştım. Bu evde Taehyung dışında yakından gördüğüm ilk kişiydi ve tavrı gerçekten eğitimli bir çalışan olduğunu düşünmeme neden olmuştu. Ellerini karnında birleştirirken kaşlarını kaldırmış ve mahçup bir tavırla gülümseyerek konuşmuştu.

"Kusura bakmayın Bay Jeon, sanırım uyanmanıza neden oldum."

Başımı iki yana sallarken karşımda kendisini kötü hissetmesini istemediğim için konuştum.

"Sorun yok, yeni kalkmıştım zaten."

"Harika o zaman. Size kendimi tanıtayım; ismim Kim Seokjin, bu evdeki işleyişten sorumluyum. Bay Kim burada uzun süre kalacağınız için sizi bilgilendirmemi ve ilgilenmemi söyledi."

Dürüst olmak gerekirse Taehyung'un burada uzun süre kalacağımdan bu derece emin olması sinir bozucuydu. Uzattığı yardım elini tutmak zorunda olduğumun farkındaydı. Bana tercih hakkı sunuyormuş gibi davranıyordu ancak çok iyi biliyordu ki onun sunduğu haricinde seçeceğim her seçenekte hikayenin finali aynıydı. Dolayısıyla eğer varsa, hayatta kaldığım her alternatifte beni yolun sonunda elleri cebinde karşılayacak olan kişi oydu. Tek şansım Kim Taehyung'a güvenmekti ve bu koşulda ona güvenmem üzerindeki en büyük engeldi.

Taehyung'un yanıldığını Seokjin'e kanıtladığımda elime hiçbir şeyin geçmeyeceğini bilsem de onu reddetmek, yalancı çıkarmak istemiştim. Bunu gelişigüzel bir biçimde konuşarak yaptım.

"Uzun süre burada kalmayacağım. Ayrıca bu sargılardan nasıl kurtulabilirim? Duş almam gerek-"

Konuşmamın ortasında kendimi koklamak gibi bir gaflete düştüğümde burnumu kırıştırarak kafamı kaldırmış ve Seokjin'e dönmüştüm.

"Tanrım, cidden leş gibi kokuyorum!"

İlk söylediğim cümleyle yüzünde oluşan kafası karışmış ifadenin içimde bastırılmış bir tatmin duygusunu açığa çıkarmasına engel olamadım. Zaten o da hemen ardından herhangi bir yorumda bulunmayarak bozuntuya vermemeye çalışmıştı.

Born To Die [Taekook]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin