bu fici sevmiyosunuz sanki ya★
Yorgunluka başını geriye attı Prens. Derin bir nefes alıp verdi. Hızlı hızlı atan kalbini düzene sokmaya çalıştı. Başını doğrulttuğunda yanında duran askere çevirdi bakışlarını. "Yordun beni asker."
Asker elindeki bakır sürahiyi bekleyen hizmetliye uzattı tekrar ve bakır bardağı Prensine uzattı. "Talim zordur Prensim, alışınca kolay gelecektir." Başını ağır ağır salladı Hyunjin. Kendisinin gözlerine bakmakta hala güçlük çeken askerin uzattığı bardağı aldı.
Asker olduğu yerde kasıldı çünkü sanki bilerek yapıyormuş gibi Prensin tüm eli eline temas ederek alıyordu uzattığı bardak. Şaşkınlıkla başını eğdi. Kendisine yöneltilen sert uyarılar yeterince büyüktü zaten boyundan, prensinin kalbini böyle hızlandırması her şeyi daha da zorlaştırıyordu sadece.
Prens gözleriyle hala askeri süzerken suyunun yarısını içti. Henüz daha içinde su olan bardağı karşısındaki askere uzattı. "Sen de iç asker."
"Lüzumu yok, ben sonradan içerim prensim. Siz için lütfen."
"İçtim ben," dedi Prens kollarını talim alanın tahta korkuluklarına yaslarken. "Sen de iç Minho." Prens onun da yorulduğunu ve bir bardak suya ihtiyacı olduğunu biliyordu. Sudan bile mahrum kalsın istemiyordu.
Asker zor da olsa uzatılan bardağı kafasına hızlıca dikip kalan suyu bitirmiş, bardağı hizmetliye uzatmıştı. Eliyle hizmetliye gitmesini söylemiş, yerine geri dönmüştü.
Minho ellerini önünde birleştirip tekrar eğmişti başını. "Prensim, yanlışınızı düzeltmek bana düşmez, hadsizlik ediyorum affedin fakat bana ismim ile hitap etmeniz hoş karşılanmıyor."
Kısık gözlerle karşısında duran askeri süzdü Hyunjin. Bunu istemiyordu, görmek istediği bu değildi. Karşısında boyun eğen Minho'yu değil Asker Lee Minho'yu görmek istiyordu.
Çünkü o Minho kalbini hızlandırıyordu.
"Kim hoş karşılamıyor, göster bana Minho."
"Prensim,"
"Minho, sana benimle konuşurken suratıma bakmanı söylememiş miydim?" dedi askerin sözünü hızla keserek. Minho ağır ağır kaldırdı başını ve Prens ile göz göze geldi. Kalbindeki ağrıyı görmezden gelmeye çalıştı. Prens yaslandığı yerden uzaklaştı. Bir adım öne attı. "Böyle daha iyi, güzel yüzünü görebiliyorum." dedi gülümseyerek.
"Prensim yapmayın." dedi kısıkça Minho. Tam önünde duran Prens ile nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. Heyecanlanıyordu, delirecek gibi hissediyordu.
"Ne, bunu da mı hoş karşılamıyorlar?" Başını yana eğdi Prens. "Hem kim karşılamıyor ki?" dedi gözlerini etrafta gezdiren prens. "Umarım yüzüme bakabilen biridir."
"Ben bir askerim."
"Pekala bunun farkındaydım."
"Siz de prens."
Hyunjin cevap vermeden öylece yüzüne baktı karşısındaki askerin. Ne demek istediğini anlıyordu çünkü.
"Ben nasıl davranmak istersem öyle davranırım. Eğer sen rahatsız olursan başka, fakat başkaları için durmam. Sen rahatsız oluyor musun?"
Minho hızla başını iki yana salladı ama anında buna pişman oldu. Bu yaptığının berbat bir şey olduğunu biliyordu. Hyunjin gülümsedi. Askerin kendinden bu kadar emin oluşu hoşuna gitmişti.
"O zaman bırak da biz istediğimiz yapalım." dedi Prens. Elini terden dağılmış uzun tutamlara atmak istedi ama izlendiğini bildiğinden sadece gözünün önüne gelmiş tutamı geriye atabildi.
Asker heyecandan ne yapacağını bilemedi. Öylece baktı Prensin yüzüne. Bakışma uzar giderken ilk o çekti gözlerini. "Esiyor, hava esiyor prensim. İşimiz bitti, içeri girebilirsiniz. Hasta olmanızı istemem."
Hyunjin askerin konu değiştirme çabasına usulca gülümsedi. "İstemiyorum." dedi sakince.
Asker üstünde askerler için özel dikim olan ince uzun hırkayı çıkardı. "İzin verirseniz sizin için giydireyim."
"Lütfen," dedi Prens beklentiyle. Minho üstündeki hırkayı Hyunjin hala kendisine dönükken omzuna attı. Soğuk esen hava terlemiş sırtına vurup Prensi hasta edebilirdi. Bunu kimse istemezdi.
"Dua eder misin Minho?" dedi Prens, Asker hırkayı ona giydirirken.
"Pek etmem, inançlarım köreldi Prensim."
"Ben ederim merak etme senin için de ederim, bu sabah da ettim." dedi gözleri kollarını kendisine dolamak zorunda kalmış askerin yüzünü süzerken. "Bugün tanrıya beni affetmesi için dua ettim."
Hızla gözleri Prens'e döndü Minho'nun. Vücudu kaskatı kesilmişti sanki. Hemen önündeki yüz de onu afallatmıştı.
"Çünkü kısa bir süre önce bahçede bir elma buldum. Tanrının yasakladığı bir elma. Şimdi o elmayı arzuluyorum Minho. Sence tanrı beni affeder mi?"
"Eminim edecektir." dedi zar zor Minho. Çünkü sizi affetmezse beni hiç etmez, diye düşündü.
Prens uzanıp hırkanın diğer kolunu da giydiğinde geri bir adım attı. Minho ile arasına tekrar bir mesafe koydu.
"Affetsin Minho çünkü o elmayı ne olursa olsun istiyorum." dedi Prens kırgın bir sesle.
Minho ne diyeceğini bilemedi. Öylece baktı Prensinin yüzüne. Prens üstündeki hırkaya sarıldı. "Bana vakit ayırdığın için teşekkür ederim Asker, kendimi en iyisi gibi hissediyorum." Gülümsedi az önceki kırgın yüz ona ait değilmiş gibi. "Sonra görüşürüz." dedi.
Arkasını dönüp giderken Asker sadece durduğu yerde bakakaldı. Şükretti, Prens yanında kalmadı diye şükretti çünkü kalbinin sesi tanrı şahit öyle sesliydi ki anlamamak imkansızdı olurdu.
Çünkü Minho da biliyordu ki Prens'in bulduğu elmayı biliyordu, elmanın kendisi olduğunu biliyordu.
★
inanilmaz tatli bir cift, hic okunmadigi bir donemde yazarak harciyor muyum acaba🥺
ŞİMDİ OKUDUĞUN
durduğum yer düşler, hyunho
Fanfictionprens hwang hyunjin bir gün onu günahlara sürükleyecek bir askerle çarpışır. |270523