1.3 - ne kadar kaçtığımı sansam da hep aynı yerdeyim ben

840 105 76
                                    


felix'in uyuduğuna emin olduktan sonra onu bırakıp çıktık minho'yla. birer kahve yapıp salona geçmiştik.

"bir çocuk gibi." dedim kafamı sallayarak. başlarda aklıselim olan bir adam nasıl bu hale gelmişti anlamıyordum.

"hastanedeyken pek şikayetçi gibi görünmedin bana."

"sadece bunu yapmasının nedenini anlamaya çalışıyorum."

"bazen yaşadıklarımız bizi bu raddeye getirebilir." dedi omuzlarını silkerek.

bunun üzerine pek bir şey söyleyememiştim çünkü daha önce deneyimlediğim bir durum değildi. ayrıca felix'in neler yaşadığından bihaber sayılırdım.

sinirlenmemin nedeni ise ona bir şey olabilme ihtimaliydi. günlerce tanımadığı kişilerle bilmediği yerlerde yatıp kalkmış ve bana kalırsa son derece tehlikeli bir duruma sokmuştu kendini.

"felix'in söylediklerini hatırlıyor musun?"

kafamı salladım. "bu kadar yaşamaktan nefret ettiğini ve bu kadar acı içinde olduğunu bilmiyordum."

"sen nefret ediyor musun peki yaşamaktan?"

biraz korkak bir tavır sezmiştim ifadesinde. ona korkacağı tarzda cevaplar pek tabii verebilirdim ancak bu gerçeği yansıtmazdı. hayatım boyunca son zamanlarda olduğum kadar dipte hissetmemiştim hiç. bu duygu durumunun geçici olduğunun da farkındaydım.

"benim kesinlikle duygularla bir sorunum var ancak yaşamaktan nefret ettiğim söylenemez. sadece zaman zaman yorgun hissediyorum."

"hayatla ilgili planların var çünkü senin. bence felix de yeni bir amaç buldu. bu yüzden hayatı sevdiğine dair şeyler söyledi az önce."

"ne bulmuş olabilir ki?" dedim hafif sırıtarak. minho kaşlarını kaldırıp tuhaf tuhaf bakmıştı bana.

"az önce felix'e çocuk gibi dedin ya, çocuklar duygularını gizleyemezler. onun bana karşı ilgisi olduğunu çok rahat anlayabiliyorum."

içimde küçük bir korku nüksettiğinde nefes alışverişim bozulmasın diye iyice sıktım yumruğumu. bu konuşmanın gidebileceği yerler beni ürkütüyordu.

"senin de aptal olmadığının farkındayım hyunjin, bir şeyleri benden önce anladığına eminim."

gülerek kafamı salladım. "neyden bahsettiğini anlamıyorum."

"felix'in bana olduğu kadar sana da ilgisi var."

"ha?"

bunu ondan doğrudan duymak benim için şaşırtıcıydı. hiçbir zaman bu kadar açık sözlü olmayacağımızı sanıyordum ama minho'ydu bu, sürprizlerle doluydu.

"bunlar benim için çok fazla. çabucak kabullenmemi bekleme."

"senden hiçbir şey beklemiyorum. sadece her şeyin farkında olanın sadece ben olduğumu düşünmek sinir bozucu."

odada sessizlik oluştuğunda gergin bir şekilde dişlerimi sıktım. kaygısız ve gamsız biri olarak tanımıştım onu fakat son zamanlarda bir hayli düşünceler içerisindeydi.

"ne yapmayı düşünüyorsun?"

"bilmiyorum o yüzden seninle konuşmak istedim."

belki minho'ya hislerini sormalıydım ancak onun da bana aynısını sormasından korkuyordum. endişelendiğim bir ton şey vardı ve hiçbiri de görmezden gelebileceğim tarzda şeyler değildi. kendi yarattığım belirsizlik ve askıda kalmışlık boğuyordu beni.

"felix'i yalnız bırakmamalıyız gibi geliyor."

ne yapmam gerektiğini tam olarak kestiremiyordum ancak bugünkü yaşadıklarımızdan sonra bunu apaçık bir şekilde söyleyebilirdim. konu felix'in kendine yetip yetememesi değildi aslında. biz olsak da olmasak da idare edebilirdi ancak hislerim onun yanında olmam gerektiğini söylüyordu.

wild in secret, dancerachaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin