4.bölüm

5 4 0
                                    

Kendini çok iyi hissettiğin zamanda içindeki o kötü birşey olacak duygusu ne zaman haksız çıkacaktı? Bir gün içimdeki bütün hisleri öldürüp hayatıma öyle devam etmek istiyordum, ama olmuyor.

Kendimi bazen şanslı hissediyorum, bazen şanssız, ikisi aynı gün içinde. Sabah mutluyken öğlen mutsuz ve akşam mutlu. Ani duygu değişimleri olabiliyor.

Bazen ise hissiz geçer bir gün. O gün içinde sadece uyumak, tembellik yapmak istersin. Ama hayat buna izin vermez. Seni hissiz bir günün içinde gördüğü zaman şimşekler çakar. Karşına birisi çıkar ve bum! Hissiz bir günden arınırsın.

Benim hayatım da belki hissiz geçiyordu. Ta ki içine Tuğçe girene kadar. Benim aksime eğlenceli bir kız. Beni geçmişimden tamamen olmasa da kurtaran kız. Çok yakın arkadaşım.

Yağmur da aynı şekildeydi benim için. O da beni hissiz hayatımdan çekip çıkarmıştı.

Şimdi ise hissiz değildim. Şuan hissettiğim duyguya hiç birşey diyemiyorum. Çünkü bu bir ilkti benim için. Korku? Hayır. Sanmıyorum. Korku duygumu o evde anneme karşı geldiğim zaman bitirmiştim.

Belki hisettiklerimin bir adı yoktu ama elbet bir gün bunun adını bulacaktım.

Başımda hissettiğim ağrı ile inleyerek uyandım. Odamdayım? Dün gece ne olduğunu hatırlamaya çalıştım.

Enseme birisi vurmuştu, silahın arkası ile. Kimdi o? Dünden aklımda kalan çok az şey vardı. Muhtemelen ensemdeki ve başımdaki ağrı yüzünden.

Sırtımı yavaşça yatağın başlığına dayadım. Kafamı biraz oynatıp yan tarafa baktım. Tuğçe ve Yağmur birbirine sarılmış bir şekilde uyuyordu. Yüzümde bir gülümseme oluştu. Barışmışlardı.

İkisini birazcık kıskandığım için yavaşça ayağa kalkıp yatağımın yanında duran telefonumu alıp yanlarına yürüdüm. Kamerayı açıp dört-beş tane fotoğraflarını her açıdan çektim. Fotoğraflara bakıp kıkırdadım.

Esneme sesi duyunca onlara döndüm. Yağmur uyanmak üzereydi. Telefonumu kenara koyup giysi dolabıma ilerledim. Üstümdeki pijamaları çıkartıp dolabımdan elime gelen ilk şeyi alıp giyindim, üstüme de aynı şekilde.

Aynaya doğru yürüyüp kendime baktım. Gözüme ilk çarpan yerim ensemden yayılan kızarıklık oldu. Boynumun her yerini sarmak üzereydi. Elimi enseme götürdüğüm gibi acı bir şekilde inledim. Ağzımı tutup kızlara döndüm hâlâ uyuyorlardı. Onları uyandırmak istemiyordum çünkü dün çok korkmuşlardı.

Acaba dün ben bayıldıktan sonra ne olmuştu? Siyah ve mavi gözlü koltuğa oturdu, bizim kızlarda çay yaptılar. Öyle havadan sudan konuştular. Ne? Kafamı karıştırmayı kes lütfen. Dur dur dinle. Sonra siyah gözlü olan seni gösterip kızı istemeye ne zamam gelelim demiş. Kes sesini, ne istemesi ya? İstediler mi acaba? Of, ne düşünüyorum şuan da.

Aynadan giyindiğim kıyafetlere göz gezdirdim. Altıma kapalı ten renginde kumaş bir pantolon üstüme beyaz, dar uzun kollu bir tişört giymiştim. Tişörtü pantolonun içine tıkıştırdım.

Aşağı kata indim. Gözlerim bu sefer de salona kaydı. Hâlâ dün gibiydi. Hızlıca ortalığı toparladım. Mutfağa gidip kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Dün olanları unutturacak kadar güzel bir kahvaltı hazırlamaya özen gösterdim. Aklıma gelen şey ile dış kapıya ilerledim. Dış kapıyı görünce adımlarım biraz yavaşladı, hızlıca kafamdaki düşüncelerden kurtuldum.

Üstüme siyah dizime kadar gelen kumaş montumu giyinip, çantamı elime aldım. Beyaz spor ayakkabılarımı giyinip evden çıktım.

Saat dokuzu sekiz geçiyordu. Temiz havayı içime çektim. Birkaç gün sonra yeni yıla giriyorduk. Mutlu muydum? Belki. İçimdeki bir his yeni yılda güzel günler geçireceğimi söylüyordu. Ne kadar buna inanmak istesem de önceki yıllar geliyor aklıma.

İKİ YÜZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin