En sevdiğim bölüm oldu kendisi.
Aynı zamanda en uzun.
Yazarken loopa aldığım Ed Sheeran'ın Perfect şarkısıyla okumanızı tavsiye ediyorum.
🩶•
Güneşin berrak gökyüzüne yavaş yavaş veda ettiği bir yaz akşamında Minatozaki Sana elbisesinin uçuşan etekleriyle birlikte Kim Taehyung'a doğru yürüyordu.
Bir elinde omuz çantası, diğerinde ufak piknik sepeti vardı. Birlikte bir şeyler içip günbatımını izlemek için sözleşmiş, bunun için de en uygun yerin Han Nehri olduğuna karar vermişlerdi.
Sana bu defa buluşma yerine kendisi gelmek istemişti. Taehyung'u kendi özel şoförüymüş gibi oradan oraya sürüklemek istemiyordu. Bunu ona söylediğinde Taehyung elbette bunu inkar etmiş, öyle hissetmediğini anlatmıştı ancak tabii ki Sana ne isterse onu yapsındı. Zaten onun evi buluşacakları yere çok yakındı.
Sana gözleriyle Taehyung'u ararken bir yandan kendiyle savaş veriyordu. Askılı, ayak bileklerine kadar uzanan sade bej bir elbise, elbisesiyle uyumlu aynı renklerde çanta ve ayakkabı. Yüzünde hafif bir kırmızı tonlu ruj ve allıktan başka bir şey yoktu ve hiç takı da takmamıştı. Taehyung her zaman mükemmel göründüğü gibi bugün de mükemmel görünür diye düşünüyor ve kendisinin aşırı özensiz görüneceğinden korkuyordu.
Saniyeler sonra onu gördüğünde karnında küçük kıpırtılar hissetti. Dudaklarında ani bir tebessüm oluştu ve adımları hızlandı. Gidene kadar onu biraz süzme fırsatı oldu. Tam ettiği gibi yine mükemmel görünüyordu. Bu kadar basit şeylerle nasıl böyle görünebilir diye düşünmeden de edemedi hatta.
Taehyung yine bir kumaş pantolon giymişti. Ancak bu defa üzerinde her zaman giydiği gömlekler yerine kısa kollu polo yaka bir tişört vardı. Kolundaki saatinden başka bir takı takmamıştı o da Sana gibi. Her zaman fönlediği ve geriye taradığı saçları bu defa küçük dalgalar şeklinde alnına dökülüyordu.
Sana rezil olduğunu düşünürken Taehyung'un tam tersi fikirlerinden bihaberdi.
Kendisine doğru gelen Sana'ya sıcacık bir tebessümle bakıyordu Taehyung. Elbisesiyle senkron olarak uçuşan uzun saçları, askılı elbisenin açıkta bıraktığı beyaz teni, kıvrak adımları ve sevimli yüz ifadesi birleşince ortaya nefes kesen bir manzara çıkıyordu onun için.
Taehyung'un tam karşısına gelen Sana sepeti ve çantasını onun serdiği örtüye bıraktı, sonra parmak uçlarında yükselip Taehyung'a sarıldı. Beklediği karşılık gecikmedi ve güçlü kolları sırtında hissetti. Taehyung çok sıcak hissettiriyordu.
"Merhaba." Dedi Sana şeker gibi sesiyle.
"Merhaba." Diyerek yanıtladı Taehyung.
Örtünün üzerine oturduklarında Taehyung kadehlere şarap doldurmaya başlamıştı bile. Sana da sepetine uzanıp ne var ne yoksa dışarı çıkardı. Bir anda derin bir sohbete daldılar.
Güneş batmıştı. Taehyung iki, Sana ise henüz birinci kadehindeydi. Az ileride bir grup genç toplanmış, gitar çalıp şarkı söylüyorlardı. Hava tertemizdi ve Han Nehri önlerinden akıp gidiyordu. İkisi de oldukça huzurlu bir şekilde sohbet ederken Sana'nın tam burnunun ucuna bir damla su gelmişti.
"Yağmur yağıyor Taehyung."
Taehyung gökyüzüne baktı. "Hayır."
Sanki bu kelimesini bekliyormuş yağmur bir anda bardaktan boşalırcasına yağmaya başlamıştı.
"Hiç yaz yağmuruna benemiyor." Dedi sonra.
Göz açıp kapayıncaya dek sırılsıklam olmuşlardı bile. Etraftam ikisinden başka bir tek ileride şarkı söyleyen gençler kalmıştı. Yağmur o kadar şiddetli yağıyordu ki, damlacıklar nehir yüzeyinde kurşun etkisi yaratıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sweet night ૪ taesana
Fanfiction"seni bütün şafaklarda, evrenlerin o ıssız ihanet saatinde öpeceğim." [texting]