-Zak Fear-
Evet ona anlatacağımı söylemiştim ama anlatıcak pek bir şeyde yoktu. Jennifer'ın merakla parlayan gözleri artık geri dönmek için çok geç olduğunun kanıtıydı. Gerçi bir hırsızın yanında açık bir kasa bırakırsanız hırsız doğal olarak çalar. Kızın hatası değildi.
-" Öncelikle defter bana ait değil, bir tanıdığımın siyah çölle ilgili notları . Onları kullanıp kendimi geliştirmeyi planlıyordum. Nikon (fotoğraf makinesi)'a gelirsek o bana ait. İçinde de pek bir şey yok zaten. Son olarak o silah. 45. Magnum. Gerçekten iyi bir silahtır ama son zamanlarda bunun mermisi hiç bulunamıyor. Onu Batı kentlerinden birinde bir kovboy bozmasından almıştım." Anlatacağımı anlatmıştım ama Jen'e yeterli gelmemişti. Gözlerindeki parlama hiç azalmamıştı. Belkide gözleri merak ettiği için parlamıyordu. Düşüncelerimden sıyrılıp işe koyulmaya karar verdim. Kızı düşündükçe içimde bir fırtına kopuyordu. Öyle bir fırtına ki içim dışıma taşıyor, aklımdaki her şey birer birer kayboluyordu. Fırtınanın merkezinde ise bir sıcaklık yayılıyordu. Soğuk rüzgarların dağıtıp parçaladığı düşüncelerim, sıcak ve sakin bu bölgeye gelince sadece Jen hakkında fikirler olarak bir araya geliyorlardı. Kafamda binlerce durum ve fantezi canlanıyor ve kısa süre sonra, fırtınanın merkezinden çıkar çıkmaz tekrar paramparça oluyorlardı. Sürekli tetikte kalması gereken benim gibi insanlar için bu parçalanma ve geri oluşma faslı ölümcül olabilirdi.
Aslında yemek yapmayı pek beceremezdim ama üstünde benim gömleğimle Jen'i yemek yapmaya çalışırken hayal edince içim bir değişik oluyordu. Ayrıca üşüyebilir diyede düşündüm. Bu durumda ya ben yapacaktım ya da yemeyecektik. Eskiden olsa ne güzel dışardan bir şey söylerdik olur biterdi. Ama lanet savaşta tüm petrol ve ürünleri bitmişti ve şimdi arabalar yerine tekrar atlar kullanılmaya başlanmıştı. Atlı servis yapan yerlerde vardı elbet ama bu çok pahalı ve dikkat çekici bir yöntemdi. Helede daha dün birinin öldürüldüğü bir yerdeyseniz. Dikkatsiz davranmıştım. Sezgilerime yenik düşüp adamı öldürmüştüm. Aslında bıçağı onun önünden geçirip korkutmayı planlıyordum.
İlginç bir şekilde Jen benden kaçma eğilimi göstermemişti. Hatta 3-4 saat önce gözlerinin önünde birini öldüren adamla aynı yatakta yattığını fark ettiğinde rahatsız bile olmamıştı. Ya gerçekten güçlü bir kızdı yada çok salaktı.
Kafamdan atamadığım düşüncelerimle mutfak olarak düşündüğüm fabrikanın köşesine koyduğum elektrik ocağının yanına gittim. Dış cephedeki yarıktan içeri su sızmış ve fabrika neredeyse kullanılamaz hale gelmişti. Ocağın önünde bağdaş kurdum. Önümde yiyecek olarak pek bir şey yoktu. Çatıdaki güvercin yuvasından aldığım yumurtaları kırdım. Ekmek veya onun gibi bir şey aradım ama yaklaşık yarım aydır hiç ekmek görmemiştim. Gerçi 10 küsür gündür zaten yollardaydım. Yumurtalar pişmiş gibi görününce tava olarak kullandığım metal parçasını ocaktan kaldırıp onun yerine bir damacanaya benzettiğim parçayı koydum. Dışardan birkaç kürek kar getirip onları taze su olarak saklamayı düşünüyordum. Yakın zamanda terkedilmiş fabrikada kullanılan suyu fark edecekler ve kontrol etmeden suyu keseceklerdi. Hep öyle oluyordu. Metal tavamı alıp merdivenleri çıktım. Jen yorganı üzerine çekmişti. Elindeki küçük kağıt parçasını okuyordu. Pencerenin önündeki baykuşu fark ettiğimde kağıdın ablamdan gelmiş olduğunu anlamıştım. Aslında genelde ulakla yollardı ama mesele önemli olunca bu baykuşu kullanıyordu. Jen şu an isyan ordusunun önemli planlarını okuyor olabilirdi. Gerçi çokta umrumda değildi. Kim daha 20'sine basmamış bir hırsızın isyan ordusunun önemli planlarını bildiğine inanırdı ki? Ev yapımı tavayı yatağın üzerine bıraktım.
-"Ne yazıyor?" Kız sesimi duyunca yatağın üzerinde aniden dikildi. Ürkmüştü. Bu kaçıncı oluyordu? Acaba bilmeden fazla sessiz falan mı yürüyordum? Uysal bir şekilde bakışlarını izledim. Önce bana baktı. Uzun bir süre ne zaman geldiğimi düşünmüş olmalıydı. Bir süre sonra bakışları yatağın üstündeki tava ve pencerenin önünde dikilen baykuş arasında git-gel yaptı. Sonunda hiçbir şey söylemeden kağıdı bana uzattı.
-"Kimley diye birinden gelmiş." dedi tavanın üzerindeki yumurtaları süzerken. Suratında bir şey arıyor gibi bir ifade vardı.
-"Ellerimle mi yememi bekliyorsun?" Haklıydı ama yapacak bir şey yoktu. Ne çatal nede ona benzer bir şey yoktu.
-"Başka şansın yok." Ablamdan gelen kağıdı açtım. Jen çoktan yumurtaya gömülmüştü. Evet kibar olmaya çalışmıştı ama sonuna kadar kibar kalıp aç kalmayı tercih eden salaklardan değildi. Gözlerimi gönülsüzce satırlar arasında yuvarladım.
Zak:
Sen burdan ayrıldığından beri çok şey oldu. Binbaşı Hughes havaya uçtu ve altındaki birimleri bana yıktılar. Ayrıca bu kadar işin arasında senin peşine tazıları takmayı düşünüyorlar. Bir an önce gelmelisin. Eğer tazıları salarlarsa senin için çok geç olur. Şimdilik onları oyalarım ama en fazla bir haftan var.
Kimley Fear
Not gayet kısa ve özdü. Eğer hemen gelip bana yardım etmezsen tazılar tarafından parçalanacaksın. Tazılar, o lanet olası kiralık katil ordusu. Şu an onlarla uğraşamayacak kadar güçsüz ve yorgundum. Tükürdüğümü yalamak gibi olsa da karargaha geri dönmeliydim. Tek sorun ortağımdı.Muhtemelen onu bu şehre bağlayan hiçbir şey yoktu ama yinede yaşadığı yerden ayrılmak istemeyebilirdi.
-"Bunu okudun değil mi?" Kafasıyla onayladı. Bir yandan da yumurtayla kaplanmış parmaklarını yalıyordu. İnanılmaz bir görüntüydü. Gözlerim sanki beynimdeki her bilgi parçasını silip bu görüntüyü yapıştırıyordu. Tüm gücümle kafamı toplayıp devam ettim.
-"Yani gitmem gerektiğinin farkındasın." Yine onayladı. Ağzı tıka basa dolu olduğu için konuşamıyordu ama bu durum onu dahada çekici kılmıştı.
-"Benimle gelmek ister misin?" Sanki yavaş çekimde gibi gözleri yavaş yavaş büyüdü. Oldukça şaşırmışa benziyordu. Gerçi daha hangi orduda olduğumu söylememiştim. Ağzındakileri tek seferde yutup, yattığı yerden biraz daha dikildi.
-"Nereye gidiyorsun ki?" Makul bir soruydu.
-"Fabrikaya geldiğimiz yolun arkasında kalan dağın içlerine doğru askeri bir üs var. 3-4 günlük yol." Cevabımı beğenmiş gibi kafasını salladı.
-"Tabi neden olmasın. Ama bir şartım var." Kabul ettiğine sevinmiştim ama şart koşması hoşuma gitmemişti. Devam etmesini belirtmek için elimi salladım.
-"Siyah çöl, orayı görmek istiyorum."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Desert
Actionİnsan beyninin derinliklerinde bulunan siyah çöl olarak adlandırılan bu özel yerde özel birer güç bulunmaktadır. Hayatını hırsızlıkla sürdüren Jennifer bu korkunç çöle girip, çölü kontrol etmeye çalışacak ve başından asla tahmin edemeyeceği olaylar...