..."Ortalama 2 hafta kaldı..."

9 0 0
                                    

Hastaneye doğru yola çıktık ve hastaneye geldiğimizde o güler yüzlü, heyecan dolu Think yok olmuştu bir anda. Korkuyor du. Derin bir nefes aldı ve arabadan indi benle onla beraber inmiştim. "Think, iyi misin? " diye sordum. O da; "evet, evet, Iyiyim sadece biraz yorgun düşmüşüm. Şeker ortalamamı baktıracağım o yüzen 12 saattir bişi yemedim." Dedi dalgın bir şekilde. Endişelenmiştim. Information'da sıra bekledik. Ve tek bir kelime bile etmedik. Korktuğu çok belliydi. Sıra bize geldi. Think
Tedirgin bir şekilde kimliğini uzattı ve bekledi. Görevli kadın; "Dr. Brown ikinci katta. Sekreteri size sıranız geldiğinde seslenecektir." Dedi ve üzerinde Think Simpson yazan bir Kağıt verdi "Bu kağıdı alın, bu kağıda yapılmış işlemleriniz yazılacak. Gittiğiniz her odada ki doktora verirseniz onlar yazacak bende ona göre fiyat söylicem". Dedi bayan Think "peki" dedikten sonra kimliğini ve kağıdı aldı. Beraber ikinci katta çıktık ve bir koltuğa oturarak bekledik.

Uzun bir süre sonucunda sekreter kadın "Think Simpson" diye seslenince beraber ayağa kalktık. Bana dönerek "sen burada kalsan daha iyi olur. İçeri girmeni ve bu kötü şeyleri duymanı istemiyorum" dedi sevecen bir şekilde. O da biliyordu başına gelecekleri. Tam giderken "peki sana yiyecek bişi alayım mı? " diye sordum. O da çantasından bir on dolar çıkardı. Ve "kendine bişiler al kaç saattir bişi yemedin" dedi bende uzattığı parayı aldım ve Kantin e çıktım. 2 sandwich 2 şekerli gazoz alıp aşağıya indim. Etrafa baktım ve Think'i göremedim bir an tedirgin oldum. Elimdekileri masaya bırakıp Dr. Brown'un kapısının önüne durdum bir an kapıyı çalacaktım ama durdum ve çok büyük bir hata yaptım. Kapıyı dinledim. Iceride Dr. Brown " Think herşey artık daha kötüye gidiyor, Betin benzin atmış. Hem sadece 2 haftan kaldı. Oda ilaçlarını düzenli olarak alabilirsen ve biraz şansımız varsa." Think; "Dr. Brown, benim yapmam ve yaşamam gereken çok şey var. Dışarıda 16 yaşında bir kız beni bekliyor. Ona söz verdim(!)"--"Think biliyorum ölmek istemiyorsun ama daha çok vaktin var. Seninki artık şekerden de öte (!)"--" herhangi bir test yapılmasını istemiyorum. Kötüyü görmek istemiyorum. Ben yaşlı bir kadınım, kötüyü öğrenmek bana zararlı! " dedi Dr. Brown; "peki, bu reçetedeki ilaçları hastane eczanesinden al" dedi

Konuşma bitmiş gibi bir hal alınca hemen yerime geçtim. Orda duranlar bu yaptığımı görmüş olacak ki bana suçlayan gözlerle bakıyorlardı.
Think; "bunlar niye bize uzaylı gibi bakıyor? " diye sordu bende bilmiyorum anlamında omzumu silkdim. Masadan yemeklerimizi aldık ve sandwichlerimizi yedik bana baktı ve "birazdan ilaçlarımı alıcaz ve yola, yaşamaya çıkıcaz" dedi ve sıcacık gülümsedi ve sandwichini yemeğe devam etti. Artık rengi yerine geliyordu. Bir süre sonra kalktık ve hastanenin eczanesine gittik. Bayan Think reçeteyi uzattı ve eczacı kadın reçeteye baktı ve güler yüzü bir anda düştü ve Think'in yüzüne baktı ve "Geçmis olsun" dedi. İlaçları arkadan aldı. Tezgahın üstüne koydu ve gerektiği kadarını sayıp bir şişeye koydu. Sonra şişenin üstüne 'Think Simpson' yazdı ve "3 tane ilaç türü var şişede. Hergün 3 ünden bir tane sabah akşam 12 saat arayla içeksiniz" dedi ve şişeye kullanımı yazıp Think'e uzattı. "Yeniden çok geçmiş olsun bayan Think" dedi ve yolumuza devam ettik. Listeden artık sadece Richard'ı bulmak kalmıştı.

Information'a gidip sıraya girdik. Sıra bize geldiğinde Think, reçeteyi ve en başta aldığı beyaz kağıdı uzattı. Görevli kadın kağıtları bilgisayara kayıt etti. Sonra yine aynı korkulu gözlerle Think'e baktı. Bir an daldı ve kendine geldi "125 dolar 52 cent" dedi ve Think bir tomar bank not çıkardı ve onların içinden 126 dolar çıkardı "Üstü kalsın" dedi gülümseyerek.

Arabayla yola çıktık bir saat geçmeden bir sigara yaktı. O na; "sigara içmemen gerek miyor mu? "-- "benim bildiklerimi bilseydin sende içerdin" dedi. Bir kaç dakika sonra "bende içe bilir miyim? "--"Hayır"-- "niye?"--" çünkü benim bildiklerimi bilmiyorsun" dedi. Her zamanki gibi değildi. Biraz Üzgündü. O na; "Think bir şey mi oldu? " diye sordum oda bana baktı ve sıcacık gülümsedi " Hayır sadece biraz yorgunum ama geçer. Bana arkadan ilaçlarımı ve suyumu versene" dedi bende ilaç torbasını verdim. Oda sigarasını camdan attı ve ilaç torbasını eline aldı ve suyla ilaçlarını içti. "Teşekkürler" dedi. Yolu izlemeye başladım;
Think ölecek miydi? Diye düşünüyordum camdan bakarken bir göz yaşı yanaklarımdan sürüldü. Iç çektim. "Ağlıyor musun sen?" Diye sordu bana bende hemen kendimi toplayıp "Hayır" dedim. " bugün hotel kalamak yerine bir kenara arabayı cekicez" dedi bende 'tamam' anlamında başımı salladım. Uzun yollar boyunca pek konuşmadık. Güldü ve "neyin var" dedi. Bnde "çok yoruldum" dedim. Yalan sayılmaz dı. Yorulmuştum da, o da güldü ve; "daha gün yeni başlıyor!" Dedi. Saat 21.48'di o na meraklı gözlerle baktım, o da " merak etme herşey daha güzel olucak! Ama ilk önce arkaya geç ve üstüne güzel şeyler giy" diyip o sinsi gülümsemesiyle baktı. Bende üstümü giymek için arkaya geçtim; "güzel derken nasıl şeylerden bahsedi-yoruz?" Diye sordum ve valizi açtım. Dikiz aynasından bana baktı ve "benim doğum günümde giydiğin o siyah elbiseyi giy" dedi o çok güzel bir elbiseydi. Aslında aşırı boldu ama parlak sarı kemeri takınca belime tam oturuyordu. Onu giydim sonra bana "giyindin mi? " diye sordu bende "evet" dedim. Dikiz aynasından baktı ve gözleri parıldıyordu "muhteşem görünüyorsun" dedi bende çok hafif utanmıştım. Gülümsedim. "Saçlarını aç ve siyah topuklu bir ayakkabı giy, sonrada koyu tonlarda bir makyaj yap! Kimse Sana Hayır diyemez" dedi ayakkabıları giydim, saçlarımı taratıyıp açtım. Son olarak makyaj işi kalmıştı, ama benim makyaj malzemem yoktu. "Think, benim makyaj malzemem yok" dedim. Dikiz aynasında baktı ve "ne tür bir genç kızın makyaj malzemeleri olmaz? " diye sordu bende ona baktım. Torpido gözünü açtı ve içinde iki set şeklinde makyaj malzemeleri çıkardı, bana uzattı. "Gençliğinde çok makyaj yapar mıydın?" Diye sordum. O da gülümseyip; " çok fazla yapmadım ama makyaj bizim zamanımız da asalet simgesiydi" dedi. Makyaj malzemelerini açtım, çok güzellerdi. Dikiz aynasından ona baktım "Hayır, bunlar çok güzel bunları kullanamam" dedim o da içten bir şekilde "ben nerdeyse 100 yaşındaydım. Artık makyaj yapmam değil mi? Artık hepsi senin" dedi. Çok duygulanmıştım. Annem bana asla bu kadar iyi davranmamıştı. Onun boynuna sarıldım ve yanaklarından öptüm; "tamam, tamam. Kimse ölmek istemez değil mi? " dedi.

Bende koyu tonlarda bir makyaj yaptım gözlerim çok güzel olmuştu.

Yolun sağında "Chicago' ya hoş geldiniz" diyordu. Think'e dönüp; "Richard'ı mı bulucaz? " dedim. O da tebessüm ederek; " benim için çok erken, senin için tam zamanı" dedi o an pek bişi olamamıştım. Ama harika bir gece beni bekliyordu.

Hayatın SarısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin