~ Mehmet'in Gözü:
Yağmurlu bir İstanbul akşamıydı. Genellikle dolu olan sokaklar fırtına sebebiyle bomboştu. Evlerine tıkılmış zavallı insanlar, bir şekilde vakit geçirmeye çalışıyorlardı. Bu insanlardan biri ise bendim. Oturmuş, arkadaşlarımla telefondan sohbet ediyordum. Normalde bugün, arkadaşlarımdan biri olan Tuğra'nın evinde buluşmayı planlıyorduk, fakat aniden gelen yağmurdan dolayı planımız heba olmuştu. Biz de ertesi güne ertelemiştik.
Muhabbet ilerlemeye başlamıştı. İlerledikçe de konular derinleşmeye başlamıştı. Muhabbet, Tuğra'nın evinde yaşadığı korkutucu olaylarla soğumaya başladı:
- Durun ben size şeyi anlatayım, birkaç gecedir tuvaletimizdeki biblonun seslerini duyuyorum.
Ben ve arkadaşım Çınar şaşırdık ve ben hemen sordum:
- Nasıl sesler?
- çok sert ve kalın bir kahkaha sesi ve de bilmediğim bir dilde fısıltılar.
Bu çok klişeydi, inanmak ve inanmamak arasında kalmıştım. Ama yine de o anlık inandım. Zaten öyle bir şey olsaydı yarın görecektik. Ben de bulabildiğim en uygun cevabı verdim:
- Umarım iyisindir.
- Şimdilik iyiyim de olmasam ne fark eder!
Diyerek bir şaka yapmaya çalıştı. Ben de her zaman yaptığım gibi sahte gülüşümü yaptım, Çınar ise Tuğra'yı destekleyerek başka bir şaka yapmaya çalıştı:
- Değil mi kanka!
Ertesi Gün
Sonunda buluşabilmiştik. Çınar benden önce gelmişti, çünkü benim küçük bir işim çıkmıştı (söylemek pek uygun olmayabilir) ben de birkaç dakika sonra Tuğra'nın evine gelebilmiştim. Geldiğimde yemek yiyorlardı. Ben de onların yanına geçtim ve sohbete katılmaya çalıştım.
Bibloyu gerçekten merak ediyordum, ama Çınar her zamanki umursamaz tavrındaydı. Tuğra ise korktuğunu belli etmemeye çalışıyor gibiydi. Tuğra'nın annesi evde yoktu. Ben de merak edip sordum:
- Tuğra, annen nerede?
- İzmit'te. Öyle tek başıma yaşıyo'm ben de.
Evde bir süredir yalnızdı. Eğer biblo gerçekse de Tuğra'yı yalnızken yakalamaya ve zarar vermeye çalışıyor olmalıydı. Ama neyse ki hayattaydı ve hiçbir zararı yoktu.
Üçümüz de salona geçtik, sonra da sohbet etmeye başladık. Bir konuda konuşurken bir kelime başka bir konuyu açıyordu. Çok karmaşık bir sohbet olmasına rağmen gayet eğlenceliydi. Bir süre sonra konu biblo ve onun lanetine geldi. Tuğra en son konuştuğumuzdan beri hiçbir şey gerçekleşmediğini söyledi. Çınar sessizdi. Ben ise merakımı giderene kadar soru soruyordum.
- Bahsettiğin seslerden birini duydun mu, kahkaha falan?
- Yoo, neredeyse hiçbir şey duymadım.
- Umarım da duymazsın.
Hala içten inanamıyordum. Belki de sadece bir şakaydı, ya da gerçekten öyleydi ama seslerin kaynağı başka bir şeydi. Hatta belki de halüsinasyon bile olabilirdi. Çok karışıktı. Düşüncelere dalmıştım, fakat Çınar'ın şu sözleriyle uyandım:
- Ben hızlıca bir tuvalete gideyim kanka.
- Tamam, git s.ç gel.
Tuğra ile baş başa kalmıştık. O iyi görünüyordu, fakat ben düşüncelerimin etkisindeydim. O da kolunu omzuma atıp beni cesaretlendirmeye çalıştı.
~ Çınar'ın Gözü:
Lavaboya giderken aklımdan şu düşünceler geçmişti:
-Bence biblo hikayesi tamamen yalandı. Böyle bir şey nasıl gerçek olabilirdi ki? Ya bir şeyler uydurdu ya da hayal falan görüyordu. Bilmiyorum. Zaten bir şey olacaksa da görürüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Biblo (TAMAMLANDI)
Historia Corta!BU KİTAPTA KARAKTERLER DIŞINDA HİÇBİR OLAY GERÇEK DEĞİLDİR. SADECE HAYAL ÜRÜNÜDÜR! Arkadaşının evindeki bir biblonun laneti yüzünden şeytana dönüşen Çınar, içine giren şeytanla hayatını sürdürmeye çalışır. Fakat bu süreç, hayatının en dertli ve sık...