🌌Sister🌌

53 10 33
                                    

Yere düşen kız bana bakıyordu. Çok sinirime gitmişti. Derste, arada sırada telefonumla ilgilensemde, o kız aklımdan çıkmıyordu. Arada sırada, kıza bakıyordum. Baktığımda, hala bana bakıyordu.

Teneffüs zili çalınca, anlık sinirle, kızın yanına gittim.

"Neye bakıyorsun?" Elimi çat diye, kızın masasına vurmuştum. Kız bir anda titredi.

"N-neden yanıma geldin? B-ben bir şey yapmadım." Bir eliyle yüzünü kapatıyordu. Ah neden böyle yapıyordum? Elimi bir anda masadan çektim ve kızın yüzüne baktım.

"Özür dilerim. Seni korktumak istememiştim. İyi misin?" Kız yavaş, yavaş sakinleşiyordu. Elinin arasından bana baktı. Gözleri... Boncuk gözlerini görmüştüm. Çok masum bakıyordu. Kekeleyerek konuşmaya, devam etti.

"B-ben özür dilerim- ç-çok sakarımdır. Düşmemem gerekirdi." Yavaş, yavaş elini, yüzünden çekiyordu. Kızın yüzüne bakıyordum.

"Sorun değil. Hepimiz insanız. Düşmen çok normal." Bunu söylerken de; az önceki halimi sorguluyordum. Bir anda elim titredi. Telefonuma mesaj gelmişti. Telefonu elime aldığımda, bir anda birisi bana çarptı. Arkamı döndüğümde herkes bir şeyden kaçıyordu. Bekle... Bu neydi? Taştan yapılmış büyük bir şey? Sürekli Millen(evt yazılışını unuttum-) diye bağırıyordu. Yanıma baktığımda, korkan kız yoktu. Bir anda ortadan kaybolmuştu. Ben bunları düşünürken bir anda, birisi beni çekti. Çeken kişi Uğur Böceği'ne benziyord- bekle- Uğur Böceği mi-? HAHAHAHH inanmıyorum hayvanlar canlanmışta savaşıyorlar. Karşımdaki kişiye tekrar baktım. Kırmızı üstü ve siyah benekleri vardı. Saçı da lacivertti. Üstelik iki yandan ayrılmıştı. Ha bir de gözünde maske vardı. Maske de aynı şekilde siyah benekli ve kırmızıydı. Kız bana sinirli bakıyordu. Bir anda kucağına aldı ve bir yere götürdü.

"Hey!" Sinirli bir şekilde ona bakıyordum.

Çok geçmeden yüzünü bana döndü. "Burda kalmalısın. Dışarısı tehlikeli." Bunu söylerkenken de; yoyosunu karşıdaki binaya doğru atıyordu. Çok geçmeden yoyo bir yere takıldı ve geriye çekti. Çekmesiyle o tarafa gitmesi bir oldu. Ben ise; köşede oturmuş, çantamı karıştırıyordum. Üstünde desenler olan bir kutu buldum. Kutuyu açmamla yeşil ve göz alıcı bir ışığın oluşması bir oldu. Çok geçmeden onu; Yani siyah şeyi gördüm. Biraz etrafı ve beni süzdükten sonra esnedi ve konuşmaya başladı.

"Sen yeni koruyucu olmalısın." Bana bakıyordu ve etrafımda dolanıyordu.

"Sen... Nesin? Bir lamba cini mi?" Elime almıştım ve ona bakıyordum.

"Ah, lamba cini gerçek olsaydı evet. Ben kwamiyim. İsmim Plagg." Biraz durduktan sonra yine söze başlamıştı. "Senin kwaminim seninde yok etme gücün var. Anladın mı ?"

Kafamı hayır anlamında sallamıştım.

"Güzell şimdi yiyecek var mı? Çok açım* Minicik ellerinden birisiyle, minicik göbeğini okşuyordu. Bir yandan da yine etrafa bakıyordu. "Vayy kaç yılındayız?"

"Eee 2023'teyiz ve yanımda yiyecek yok." Elimden çıkıp bir anda, karşıma geçti. "Güzel! Bana yiyecek bulman lazım. Eğer yiyecek bulamazsan dönüşemezsin ve o giden hanımefendi'ye yardım edemezsin."

Gülmemek için elimi ağzıma götürdüm. Çok geçmeden kahkahalara boğuldum. "Hahaha! Hanımefendi mi? Bekle o da süper kahraman? Ve onun takım arkadaşı mıyım?"

Çok geçmeden ağındaki peynirle gelmişti. Gelir gelmez peyniri yiyip bana döndü. "Ah evet doğru anlamışsın. Şimdi dönüşmelisin. Dönüşmek için; Plagg pençeler demen yeterli. Ha bir d-"

"PLAGG PENÇELER!" Yeşil ışık ortaya çıkmıştı. 5 saniye sonra dönüşmüştüm. Sopamdaki aynadan kendime bakıyordum. Kedi kulaklarım ve maskem vardı. Arkamda kuyruk, gözlerim de koyu yeşildi. Çok geçmeden Uğur Böceğinden mesaj gelmişti.

"Hey! Sakat mısın? Neden gelmiyorsun?!"

"Sakat mı? Ne daha yeni dönüştüm? Hemen nasıl gelebilirim?"

Gönderildi.
...

Görüldü.

Yazıyor...

"Kavga etmenin sırası değil! Hemen yanıma gel. Yenmemiz gereken kötü var!"

"Anladım. Kırmızı kostümlü, üstünde siyah benekleri olan hanımefendi :)"

Gönderildi.

Görüldü.

Çevrimiçi.

Çevrimdışı.

Elindeki sopamla onun konumunu bulmuşum. Binadan, binaya atlıyordum. Çok geçmeden onun yanına geldim. Saçları... İki yandan bağlıydı. Uçlarında kırmızı toka, yüzünde de siyah benekli, kırmızı maske vardı. Vücudunu da, yine kırmızı üst ve siyah benek kaplıyordu. Uzunca süzüyordum. Beline baktığımda, yine kırmızı, siyah benekli yoyo vardı. Onun bana vurmasıyla kendime geldim.

"Ah! Yoksa sağır mısın!? Sana o sesleniyorum, neden duymuyorsun?"

Bir elimle kafamı okşuyordum. "Ah! Canım acıdı be! Hem üstelik sakat değil- bir saniye! Dikkat et-" bir elimle sopamı döndürerek, karşımdaki kızı arkama aldım. Karşımda... Kelebek- kelebeklerden yapılmış birisi duruyordu. Yavaşça üstümüze geliyordu. Biz ise; yavaş adımlarla arkaya gidiyorduk.

"Hahah! Siz ha? Siz misiniz beni yenecek kahramanlar!? HAHAHAHA İNANAMIYORUM! KÜÇÜCÜK ÇOCUKLAR MI BENİ YEN-"

Ağzına bir tane çakmıştım. "Hey! Küçük olabiliriz ama çocuk değiliz!"

Arkamdaki kız da, yanıma gelmişti. "Evet Halkmoth! Bu ilk karşılaşmamız! Seni yenip, elindeki mucizeleri alacağım! İşim bitti Halkmoth!" Belindeki yoyoyoyu alıp, bir anda sallamaya başlamıştı.

Halkmoth denilen adamın kelebekleri, yavaştan her yere gidiyordu. Çok korksam da belli etirmiyordum. Kelebekler çok geçmeden bizim eve gitt- bir saniye! Babam ve Nathalie orda! Yanımdaki kızı orda bırakıp, hemen kendi evime koştum.

"Hey! Korktun mu yoksa? Nereye gidiyorsun!?" Bunu söyleyen o kızdı.

"Korkmak mı?" Dedim. Bir yandan da binadan binaya atlıyordum. "Hayır tabiki de- sadece kelebekleri takip ediyorum. Sanırım birilerine bir şey yapacaklar."

"Ah haklısın. Sen kelebeklerin peşinden git, ben hallederim."

Başımı tamam anlamında sallayıp, kelebeklerin peşinden koşmaya, devam etmiştim. Demir kapıda direkt geçmişti. Ve Nathalie endişeli bir şekilde telefonla konuşuyordu.

"Tamam... Anladım... Onu... Onu sakın uçağa bindirme! Burası güvenli değil! Onu bir daha kstbmetmek istemiyorum!" Bir ileri bir geri gidiyordu. İşin garibi bu değil, kelebeklerin ona yaklaşmaması, yaklaşamamasıydı. Hızla, babamın çalışma odasına gittim. Orda yoktu. Fakat başka bir şey vardı. Yavaşça kapıyı kapattım ve karşımdaki kapıya yöneldim. Kapıyı açmak için bir elimi kapıya koydum. Üstünde "Important, mais aussi confidentiel" yazıyordu. Yani "Önemli ama, bir o kadar da, gizli." Bu kadar önemli olup, aynı zamanda gizli olan şey neydi? Benim bu odadan neden haberim yoktu. Üstelik Nathalie kiminle konuşuyordu? Kim gelecekti Paris'e? Bir daha kaybetmek istemediği kişi kimdi? Ve bu kelebekler, yani siyah üstünde mor çizgiler olan kelebekler. Neden Nathalie'ye gidemiyordu? Ben bunları düşünürken, kapı bir anda açıldı. Çok geçmeden birinin nefes sesini hissettim. Arkamı dönmek istesem de, içimden bir ses, hızla odaya girmemi söyledi.

☁️ C o N t R o L 🦚 (#adrinette & #féllie)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin