1- bir daha görüşene kadar

207 25 2
                                    

Güneş, o gün en tepeden gözlerini acıtırken derin bir nefes vermişti sarışın genç. Beyaz spor ayakkabılarıyla yerde ritim tutuyor, kendisini almaya gelecek olan arabayı bekliyordu ve elbette sıkılmıştı çünkü saatinden kontrol ettiğine göre yarım saat çoktan geçip gitmişti. Ondan ziyade, karnını ağrıtmaya başlamış bir gerginliği vardı ve neredeyse arada bir nefesini daraltıyordu.

"Nerede kaldın Hyung?" Kendi kendine söylenirken, yeşil askeri araç ani bir şekilde birkaç metre ötesinde fren yapmış ve içerisinden çıkan beden gülümseyerek sarışın olanın önüne gelmişti bile.

"Hoseok hyung," diyerek sızlanmış, karşısındaki askerin gülümsemesinin genişlemesini izlemişti. Özlem, o an göğsüne dolan tek şey olurken adama doğru ilerlemişti. Aslında, pek de yakın olmadığı bedene kollarını dolarken hissettiği özlem, uzun bir süre sonra tabıdık birini görmesiyle kabarıvermişti içinde.

"Tanrı aşkına! Dünyanın bir ucundan geliyor gibisin. Güneş başıma öyle bir geçti ki, bayılacağım sandım."

Büyük olan ona kocaman bir sarılma verip sırtını patpatlayarak ismini söylemiş ve kibarca "Hoş geldin." demişti. "Amerika nasıldı?"

Onun eğitimini tamamlamak için gittiği ülkeyi laf arasına sıkıştırıp küçüğünün utanmasını sağladığında çoktan kapısını açmıştı bile.

Birlikte Jimin'in orada neler yaptığından, hoca olma macerasının nasıl başladığından bahsetmişlerdi. Hoseok onun burada bir dans okulu açacağını duyduğunda onu içten bir şekilde tebrik etmiş, gidecekleri yere varana kadar sohbetlerini sürdürmüşlerdi.

"Babam çok sevinecek değil mi?" Jimin ona dönüp, kocaman gülümsemesiyle kendisini onaylamasını beklemişti ancak Hoseok'un herhangi bir şey dediği yoktu.

Babasına geldiğini haber vermemiş, çocukluğundan beri tanıştığı Hoseok'tan buraya gelebilmek için yardım almıştı.
Babasını aynı şehirde olduğu zaman bile çok az görebildiği düşünülürse, ikisi için de kârlı bir görüşme olacaktı.

Ya da Jimin öyle düşünüyordu.

"İn bakalım," diye seslendiğinde, Hoseok'un cevap vermemesi bir anlığına suratının düşmesine neden olsa da, hemen toparlanıp aşağı inmiş ve en son ne zaman geldiğini hatırlamadığı üsse şöyle bir bakıp kıyafetini düzeltmişti. İçinin kıpır kıpır olduğunu çok net bir şekilde hissederken dudaklarını dişleri arasında başlamış bir eziyete tabii tutmuştu.

"Hadi gel Jimin, biraz ileride ateş talimi yapıyorlar, ürkme."

Hoseok onu uyarınca Jimin gülümseyip peşinden yürümeye başlamış, abisinin söylemesine rağmen her bir seste sıçramasına da engel olamamıştı. Burası, her zaman gürültücü bir yer olmuştu zaten.

"Durma! Düşman geliyor, o zaman da böyle tereddüt mü edeceksin asker!"

Jimin, hemen yan tarafından gelen bağırtılarla başını oraya çevirmiş, yirmi kadar askerin karşılarındaki üstlerine karşı mahçup oluşuna şahit olmuştu. Kulaklarına Hoseok'un sesi dolana kadar da orada öylece dikilip bakmasına engel olamamıştı.

"Onlar yeniler," Ve Hoseok ona istemediği şeyleri bile anlatıyordu ancak Jimin'in şikayetçi olduğu söylenemezdi.

"Yüzbaşı canlarına okuyor." Dudakları arasından kaçan gülüş Jimin'i de güldürdüğünde, Hoseok onu bir kapının önüne getirmiş ve hemen sonrasında ona minik bir sarılma verip gitmişti.

Jimin, yalnız kalmanın gerginliği ile omzundaki askıları sımsıkı tutup, kapıya vurmuştu ancak içeriden gelen herhangi bir ses yoktu. Kaşlarını çatıp bir daha vurmak istemiş, hemen sonrasında kulağının dibinden gelen sesle yerinden sıçrayıp elini kalbine götürmüştü.

in this shirt Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin