Katedralin piyanosu beni rahatsız ediyor... sinir bozucu anlamda değil... daha çok uğursuz gibi. İçeride... yaklaşık 8 adet paladin var. Sivil olanlar da... 30 falan... çok kişi toplanmamış. Zaten ufak bir köyün ortasındaki nedensizce geniş bir katedraldeyiz. "Melek halkım!" işte beklediğim peder ortaya çıktı. "Lusi'ye olan sadakatiniz onur duyulası. Ama ne yazıkki biz onun saflığından acı çekiyoruz." işte başlıyor... bakalım karşı çıkacak birisi çıkacak mı? "İnsanlık pis ve günah dolu. Elbet onların bu pisliğini temizlemek için ellerimizi kirletmemiz gerekli. Biz üstün varlıklar olarak neden mutfağımızda hamam böceklerinin gezmesine izin veriyoruz ki? Insanlık yok edilmeli. Biliyorum kilise topluluğumuz henüz küçük ama yardımınızla büyüyeceğiz elbett! benimle tekrar edin!" hepsi bir ağızdan yakarmaya başladı. "Tanrılar melekleri affeder ama pislikleri asla! Bir itirazı olan varsa Tanrılarla konuşsun." Pederin arkasındaki Lusi Lightners'ın portresinin üzerinde kan sıçratılmıştı. Yeterince bekledim. Ayağa kalktım. "Tanrılar yerine senle işimi daha kolayca halledebilirim diye düşünüyorum." Etrafımdakiler varlığımı henüz fark etti. Hızla geri çekildiler. "BURAYA NASIL GİRDİN!" Paladinler mızraklarını bana doğrulttu. Peder konuşmaya başladı geri "Şuna bakın halkım. Hamam böcekleri güzelim kutsanağımıza bile sızmış." "Ben ne yazık ki düşündüğünüz gibi bir insan değilim bayım. Ben Lusi'ye sadakatimi kanıtlamak için canımı bile veririm. Ama siz sadakatsiz iğrençler... gerçek hamam böceklerisiniz." sinirlense de güldü. "Lusi senin canını ne yapsın. Bizim gibi tanrıların kutsadığı bir ırk var iken senin gibi değersiz günah dolu bir böceğin hayatı neyi kanıtlayacak ki?" "Eğer ki insanlık o kadar pis ise sizin insan yarınız daha baskın." Paladinlerden birisi saf öfke ile mızrağını savurdu. Mızrak kaburgalarımdan geçti. Ben ise bu acıya alışığım artık. "Sonunda... Ben Cage Stain Lusi'ye olan sadakatsizliğiniz, Savaşa olan açlığınız ve diğer tüm günahlarınızın bedeli olarak idamınızı ilan ediyorum. Kalan son onurunuzla kellenizi teslim edin ya da acıya katlanın." diğer bir paladin boynuma mızrağını savurdu. Parmak uçlarımda kalkıp sırtıma vurmasını sağladım. Mızrağın ucu bir kılıç kadar kalındı, yarısı sırtımın içine geçmişti. "Neden... kanamıyor?" sesindeki titreyişi duydum. Bir sorun olduğunu kavrayabildi. Kemerimden pistolümü çekip pedere nişan aldım. Tetiği göz kırpmadan ektim. Ardından da başaılı atışımın meyvesi kızıl bir patlama ardından yere düşen cesedin kanatlarının kontrolsüzce çırpınmasını izledim. Silahımı katedralin kapısının hemen yakınındaki avizenin zincirine doğrulttum. Tetiği çekerek avize gürültü ile düştü. O sırada diğer paladinler ve diğer melekler bıçak kılıç ne varsa çekmiş bana yöneliyorlardı. Bedenimi parçalayıp cesedimden örnek yapmak istiyorlar. Diğer elime hemen belimin altındaki minik katanamı kılıfından çekip savurmaya başladım. Paladinlerden biri mızrağını bırakmak zorunda kaldı, bana sıkışmıştı. Kaburgama saplı mızrağı sertçe çektim. Kemiklerimden birkaçı bunu yaparken kırıldı. Bıçağı hemen ağzımın önüne getirip derin bir nefes aldım. Lanetli sözlerim... lanetli sözlerimi ciğerlerimden ne kaldıysa en derininnden kanlı soğuk bir buhar olarak fısıldadım. Mızrağın kutsanmış çeliği karardı. Hızla arkamdakinin kellesini kopardım. Topluluğun içine mızrakla daldım. Birkaç kimseyi üs üste mızrağıma geçirdikten sonra gruptan ayrıldım. Mızrağı dik bir şekilde tuttum cesetlerde yaşam bitmişti, ölüm meleklerini hissedebiliyordum. Mızrağı hızla çevirip yaralarını açtım ve kanlarının dökülmesini sağladım. Tam üzerime akan kanı yağmurda su içmek için ağzımı açar gibi yapıp mızrağın laneti yüzünden pıhtılaşmış reçel gibi kanı içmeye başladım. Anında kırılan kaburgam geri büyüdü, yaralarım kapandı ve çevikliğim geri geldi. Bunu fark eden diğerlerinden açıkça daha parlak olan meleklerin benden korkmasını izledim. Evet, ben annenizin korku masallarından bir yaratığım.
Bütün hepsi öldü yada kaçamayacak kadar ölü. Açılan yeni yaralarımı melek kanı ile iyileştirdim. Avizeyi kenara bir tekme ile fırlattım. cebimden çakmağımı çıkardım, kiliseyi yakmaya hazırım... o pederin elindeki kitap hakiki miydi? Kontrol etmeliyim. Kutsal bir kitabı asla yakamam... altara yaklaştığımda Lusi'nin portresi ile göz göze geldim. Yaka cebimden mendilimi çıkardım ve kanı portreden sildim. Lusi... ne zaman saflığa çekilecektin ki? Peki ben sana daha ne kadar umut bağlayacaktım? Umarım gittiğin savaşta birbirinizi öldürürsünüz.
Bana söylenen gibi dağa çıktım. Beni bekleyen melek aavcıları oradaydı. Bir tanesi titrek ama diğerlerinden daha rahat bir ses tonuyla konuştu "Cage... bütün köyü neden yaktın? Sadece silahlıları öldürmen söylenmişti." "Ben sizden değilim. Emirleri değil yapılması gerekeni yapıyorum. Ve ben hala Lightners klanı mensubuyum. Beni kendiniz ile bir tutmayın. Dögü gereği avcının altındayım." fark etmeden öfkelendim... hayır ben öfkelenemem... hayır... ben bu günahtan üstünüm... "Orada savunmasız çocuklar ve yaşlılar da vardı." Derin bir nefes aldım. "Bütün köy yozlaşmış. Temizlemek gerekli." arkasındaki üssüne döndü. "Buna Avcı izin vermeyecektir." "O henüz avcıya değil Lusi'ye itaat ediyor. Onların yönetim şekline karışamayız." "A-ama... Lusi'nin kendi halkını öldürültmesini istemeyecektir..." etrafına bakındı. "Buradaki tek yanlış ben miyim?" diğer avcılar gözlerini kayırdı. Ya korkudan ya da gereğinden. Üssü açıklamasını yaparken ben yoluma devam ettim. "Bak... Her ırkın kendisini ayıklama şekli vardır. Şeytanlardan adil olmayanlar eşyalara mühürlenir, İnsanlar kanunsuzları idam eder, melekler ise... Cage." "Sadece Cage mi? Ondan önce ne yapıyorlardı?" "Öyle bir zaman yok." Antik bir ölümsüzlük. Benim lanetlerimden sadece birisi. Binlerce kez döngüye şahitlik ettim. Ama bu sefer farklı olacak... yakamdaki düğümü tuttumÇekiştirdim, Bu sefer farklı olacak. Geçmişteki bir anı kafamda canlandı.
"Ne demek bir Lightners olarak bana itaat edeceksin? Kafamı karıştırıyorsun. Sen bir melek bile değilsin ki?" kokladı. "IYH! Ceset gibi kokuyorsun. Peki içindde insan gibi bir ateş de yok. Sana ne diyorlar?" "Ben ne insanım ne de melek. Ama Lightners için çalışıyorum." "Seni melek yerken görmüşler? Bu yamyamlığın yeni adı mı?" "İnsani yiyecekler benim vücudum için bişey ifade etmiyor. Benim ihtiyacım olan melek kanındaki kutsallık." katanamla elimden bir parça kopardım. Bastırarak azıcık kan çıkarmayı başardım. Sim siyah kan akmaya başladı. "Benim kanımda insanlıkta olan kızıllık yok. Tamamen lanetle dolu amaçsız hücreler. Kanım akmıyor çünkü kalbim çalışmıyor. Kutsallık vücudumu ayakta tutmamı sağlıyor." "Yani zombisin?" omuz silktim, neden bu kadar, aklı havada? "Sanırım. Ama yaşadığıma dair bir kanıt yok. Ben nereddeyse bu gezegen kadar yaşlıyım." "Antik bir varlık. Hem de korkunç olandan. Ama bir Lightners... işe alıcağım türden birisisin. Ama sıkıcısın." "Sıkıcı demek... peki şunu sana söyleyeyim." masasına eğildim. "Sen ve Lusi'den ölesiye tiksiniyorum. Sırf ikinizin sidik yarıştırması için var olup hiç bir yere gitmeyen savaşınızdan da en yüksekte olup altınızdakilere piyon olarak bakmanızdan da iğreniyorum. En çok ta kendim sizin köleniz olduğum için tikiniyorum. Ve benim yardımımı istesen de istemesen de günahkar melekleri öldürmekle yükümlüyüm. Ve emin ol ki yapacağım. Sen ve Lusi de birbirinizi öldürür iken dua edeceğim ki ikiniz de ölür ve bir daha geri reankarne falan olup dönmezsiniz. Umarım silinirsiniz." sözlerimi bitirdiğimde gözlerim nefretin ardından onu gördü. Kafamı daha çok karıştırdı. Gülümsüyordu. Neredeyse yanakları yırtılacak gibi dişlerini göstererek gülümsüyordu. Ağzını açtı. "Seni sevdim. Gerçeği biliyorsun. Benim kötü adam olduğumu iyi kavramışsın." Bu da kim? Daha önceki reankarneler gibi değil mi? Bu döngü farklı... "Sana Melek Yiyici diyeceğim. Bana bağlı değilsin ama temizlenmesini istediğim günahkar kamplarını göstereceğim. Ne istersen yap." bu da ne? Öncekiler gibi olsaydı benim gibi mükemmel bir melek öldürme ustasını kontrolü altına alırdı. "Sen gerçekten Dreemur musun?" sandalyesine yaslandı. "HA! HAHAHA! Daha önceden reankarne falan olduğum söylüyorsun ama beni tanımıyorsun. Bu eğlenceli. Umarım öldüğümde tepemde gülüyo olursun Cage Stain!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lordların Efendisi 2 - Kendini bulmak
AdventureDreemur kendisi için gelecekler yazıyor. 2. kitap (bu kitap gerçek hayattan bağlantısız olarak yazılmış tamamen kurgu bir kitaptır) yazar notu: okuma sırası bağımsızdır. ilk kitaptan başlamayı tavsiye etsem de 2. kitaptan da başlayabilirsiniz.