Bölüm 9 -EVE HOŞ GELDİN

1 0 0
                                    



"Tuzlu sulardan nefret ediyorum ve sen de bunu biliyorsun." "Evet majesteleri." "Peki neden hala bu ıslak kale demek için bin şahit isteyen hurdalıktayız? Kızım nerede?" "Durumu soruşturuyorum efendim. Sanırım gemi yolda bir aksaklığa uğramış." "Aksaklık mı? Bir kraliyet gemisinde nasıl aksaklık olabilir ki?" "Emin değilim majesteleri." derin bir nefes aldım. "Git ve ortalığı ara. Kızım gelir gelmez buradan gidip Hayalkent duvarları arasına geri döneceğiz." "Hemen Majesteleri." Uşak odadan çıkarken sırtını izledim. Camdan dışarı baktım. Saphire neredesin? Seni burada uzun süre tutamam. Burada fazla burnunu gezdirmemelisin.

"Kaptan Dreemur, sence bu gerçekten işe yarayacak mı?" "Yaramaması için bir sebep göremiyorum." bu ahmak bu kılıkla ne yapmayı umuyor? Sadece geminin tepesindeki korsan bayrağını indirdi ve şapkasının önüne mavi bir kumaş yapıştırdı. "Ne düşündüğünü tahmin edebiliyorum prenses." hiç yoktan kılığının farkında sanırım. "Eğer polarımı kaybetmeseydin kılığım mükemmel bir şekilde işe yarayacaktı. Ama olan oldu kendini üzme." ... "KAPTAN RIHTIM GÖRÜNÜYOR!" "Ne güzel! Çocuklar toplanın." Hepsi hemen benim bağlı olduğum direkte buluştu. "Şimdi görevleri dağıtıyorum. Daniel sen benle geliyorsun." "Hay, hay." "Prenses, sen burada bağlı ve sessiz kalacaksın." ... Bu herif salak mı yoksa dalga mı geçiyor? "Ah evet tabi ki. Neden kaçmak için en büyük şansımı bağırarak kullanayayım ki?" "İşte ruh budur! Kyle sen prensesin yanın da dur da sıkılmasın!" Kyle Rahatlamış gözüktü "Hay, hay kaptan." "Güzel hadi inelim." Daniel çıkıştı. "Önce gemiyi durdurmamız gerek-" Dev bir çarpışma duyuldu. Hemen ardından herif ve Daniel aşağı indiler. Güzel tek kalan şu sıska. Onu kolayca halledebilmemin bir yolu olmalı. Düşün Düşün Düşün... birden istemsizce karnım guruldadı. "Ah, acıktın mı?" "Uzun süredir yemedim... Bana yiyecek bir şeyler getirir isen sana minnetar olurum." Biraz duraksadı. "Şey... tamam, sanırım geminin alt kısmında... sicile miydi? Neyse orada taze balık falan vardı. Sana biraz pişirip getiririm. Tamam mı?" "Tabi... beklemek dışında yapabileceğim bir şey zaten yok?" bana gülümsedi. Gerçekten saf... neredeyse kandırdığım için kötü hissediyorum, ah... hayır çünkü o bir korsan. Bir şey arıyor gibiydi. Kılıcını dalgın bir şekilde yaslandığım direğin hemen karşısındaki taburenin üstüne koydu ve uzaklaştı. İşte bu benim fırsatım! Düşmeyecek şekilde alçalabildiğim kadar alçaldım. Ayaklarımı tabure ucundan dokunabilecek kadar anca gelmişti. İpleri vücudumun daha yukarısına kaldırtabilirsem... ıh... az daha... ip göğsümün düz olması sayesinde kolayca kaydı... tahta olmanın faydalı olduğu bir şeyi buldum, ne güzel. Ayağımla tabureyi kendi tarafıma yamulttum. Kılıç düştü. Ayağımla sürükleyip yanıma çektim ve elimle aldım. Kılıcı iplerime hızlıca sürterek kesmeye hazırdım ki ufacık bir hareketle ip kesiliverdi. Şaşırdığım gibi kaldım. Neden bu kadar keskin ki? Her neyse düşünecek vaktim yok! Her an buraya gelebilir. Gemiden aşağı hemen atladım. Rıhtımda olmalıyım... burası da neresi? Deniz kenarı kalesi mi? Böyle bir yerde kalemizin olduğundan haberim yoktu. Neden buradayız ki? "Beni mi arıyordunuz majesteleri." "Eek!" hemen arkamı döndüm bu o sıska... Kyle... kollarını kavuşturup yaslanmıştı. "Ben- ben..." "Açıklamana gerek yok... kaçmaya çalışacağını elbet de biliyordum." "Bi-biliyor muydun. "Beni-" parmakları ile tırnak yaparak "Kaptanla karıştırma. Onun kadar mantıksız değilim... hiç yoktan şu an. O yüzden peşinden gitmem gerek." "Pe-peki neden kaçmama izin verdin?" "Emirleri sana senin sıkılmamanı sağlamamdı değil mi? Sen kendi emirini dinlemesen de olur ama ben sadığım. Ve sen kaçarsan seni durdurmam ama sana eşlik ederim." Oh? "Peki şimdi benimle ne yapacaksın?" bana uzun uzun baktı. "Sanırım bilmen gereken bir şey var. Benimle gel." önden giderek kumsalda yürümeye başladı. "Beni nereye götüreceksin?" sessizce aşağısında olduğum uçurumdan çıkıp içinde olduğumuz kumsalın ortasından denize giden dev kanalizasyon borusuna yürüdü. Ve kılıcını kaldırdı... ne ara benim elimden aldı ki? Kılıcını havada iki kere savurduktan sonra kılıfına soktu. Bu neydi ki şimdi? Birden önündeki boruda dev bir parça kopup düştü. "Benimle gel." Sanırım başka seçeneğim yok. O girdikten sonra arkasından boruya yaklaştım. En az 2 metre çaplı bir boruydu ve bir kanalizasyon borusuna göre daha farklı kokuyordu. Evet iğrenç ama asidik sidik değil de acı ve boğucu bir kokuydu. Ayağımı içeri attım. Ve ilerlemeye başladım. Önümdeki adam hızla ilerliyordu. Bir eli kılıf diğer eli kılıcındaydı. Arkasından gelirken etrafın karar maya başladığını fark ettim. Korkutucu bir atmosferdi. Adam fenerini çıkarıp yaktı. "Yakın dur, karanlıkta kaybolursan buradan çıkamayabilirsin." "Biz nereye gidiyoruz ki?" "Derin Kale'nin derinlerine." "Derin kale mi? Buraya yıllardır kimse gelmiyordu ki, sanayi devriminden bile eski." "Aynen. Sanayi devrimi için kazanılan paranın büyük bir kısmının buradan geldiğine dair bilgim var." "Öyle bir şey olsaydı ben bilmez miydim." "Biliyor olsaydın hayatta olmazdın." suskunluk oldu. "Sen kimsin... Kyle?" bana döndü. Hayal kırıklığına uğramış gibiydi. "Ben Efendi Dreemur'un en büyük hizmetkarlarından birisiyim." "Onu bilmiyor gibisin ama." "Onu kimse bilmez... yani hiç bir zaman aynı kalmaz." "Bu ne demek?" "Belki bir gün anlarsın." bu konuşma bir yere varmıyor. Birden durdu. Neden durduğunu anlamak için yanına çıktım. Dev metal bir kapı. Gözümün önünde bir kıvılcım aniden belirdi. Ben daha ne olduğunu anlamadan kapı ikiye ayrılıp düştü. Bu herif de ne böyle? "Geliyor musun?" Çoktan ilerlemeye başlamış.

Lordların Efendisi 2 - Kendini bulmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin