"Hao, tarağımı getir!" Krystian'ın telaşlı bağırışı ile Hao tezgahı silmeyi bırakıp üvey kardeşinin koltuğa bıraktığını gördüğü tarağı aldı ve aynanın karşısında kendisini izleyen üvey kardeşine uzattı.
"Krystian, hazır mısın?" Jingxiang gözler kamaştıran beyaz takımı ile merdivenden inip ikiliye baktı. Hao ona imrenmeden edememişti, büyüleyici gözüküyordu. Belki de prensin kalbini çalacak şanslı kişi o olurdu. Hao bu düşünce ile kalbinin ağrımasına anlam veremedi.
"Galiba?" Krystian gergince kardeşine dönüp somurttu. Jingxiang ise onun bu hâline gülüp koluna girmişti. "İyi görünüyorsun. Anne, hazırız!"
Hao üvey annesi ve üvey kardeşlerinin yüzlerinde gergin gülümsemelerle son hazırlıklarını yapıp ardından da kapıda onları bekleyen at arabasına binerek yola koyulmasını izledi.
Artık tamamen tek başınaydı. Herkes kendi telaşında olduğundan Hao'ya onlar gelene kadar yapacağı bir iş bile vermemişlerdi. Aklını meşgul tutup kendi hâline üzülmesini engelleyecek bir şey yoktu.
Hao oturma odasının ortasında dikildiğini fark ettiğinde koltuğa ilerlemeye gücü kalmadığını fark edip olduğu yerde çöktü ve yere oturdu. Çok geçmeden tıkırtılar duyması ile pencereden atlayıp merakla odaya giren ve onu görünce yanaşıp kucağına yerleşen sarı kedi Hao'nun acınası tablosunda yerini almıştı.
Kedinin parlayan gözleri ile ona bakması ve sanki sorunun ne olduğunu sorar gibi miyavlaması ise Hao'nun kırılma noktası olmuştu. Gözlerinden yaşlar akmaya başlarken gülümseyip kedinin başını okşadı. "Keşke ben de senin gibi bir kedi olsaydım Ricky." Sarı kedi sanki dediğini reddetmek istercesine tekrar miyavladığında Hao'nun ağlayışı daha da şiddetlendi.
"Hey hey hey, neden ağlıyorsun?" Hao tanımadığı bir sesin ona seslenmesi ile yerinden sıçrayıp etrafına bakındı. O fark etmeden eve birinin girmesi imkansızdı. Belki de sonunda kafayı yemişti ve Ricky'nin konuştuğunu hayal ediyordu? Emin olmak için kediye baktığında kedinin patisini kaldırarak arkalarına işaret ettiğini gördü. Kediyi tek kolu ile kucaklayarak arkasına döndüğünde çığlık atmamak için kendini tutması gerekmişti.
"Ee, selam? Korkuttum sanırım..?" Geniş gülümsemesi ile elini havaya kaldırmış ona bakan tuhaf giysili bir çocuk mutfak kapısının hemen önünde dikilmiş ona bakıyordu.
"Hırsız, çık evimden!" Hao ağlamaktan çatlamış olan sesi ile bağırarak hızlıca ayaklanırken koluyla kucakladığı kedi ani hareketi karşısında huzursuzca kıpırdandı.
Dediği çocuğun yüz ifadesinin düşüp alıngan bir sesle homurdanmasına yol açmıştı. "Çoğu farklı hitaba sahip olduğum doğru fakat bir peri olarak bana hırsız denilmesi oldukça kalbimi kırdı."
Hao ağlamaktan akan burnunu çekti ve kaşlarını çatarak bir adım geriledi. "Yalancı, peri falan değilsin." Gözleri çocuğun kıyafetlerinde gezinirken kafasını iki yana sallayıp bir adım daha gerilemişti. "Yaklaşma bana. Çık evimden."
Peri olduğunu iddia eden tuhaf çocuk iç çekti ve gereksiz derecede parlak kırmızı pantolonunun cebinden tahta bir çubuk çıkardı. Bütün bunlar olurken Hao kucağındaki kedi ve çatık kaşları ile onu izlemeye devam ediyordu.
"Ben iyilik perisi Taerae. Eğer bana neden ağladığını söylersen sana yardımcı olabilirim."
"Sana neden inanacakmışım?"
Taerae omuz silkti. "Çünkü denemekten zarar gelmez."
Bu dediği Hao'nun bir anlığına savunma psikolojisinden çıkıp düşünmesine sebep olmuştu. Sahiden, başına en kötü ne gelebilirdi? En fazla peri olduğunu iddia eden bu tuhaf çocuk bir hırsız veya katil çıkabilirdi. Yaşadığı hayatı göz önünde bulundurarak iki olasılığın da çok da kötü olmadığına karar verdi ve kendi kendine başını sallayıp sanki ne diyeceğini anlamış gibi ona sırıtan Taerae'ye döndü.
"Prensin balosuna gitmek istiyorum."
•••
tum gun disaridaydim ama ara verirsem hevesim kacar diye bolum yazdim 😞 kisa ama olsun bolum bolumdur di'mi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cinderella (HaoBin)
FanfictionSung Hanbin, yaş günü balosunda gördüğü güzel çocuğu bulmaya kararlıydı. -Zhang Hao & Sung Hanbin- Cinderella au