Evden çıktığımda saat 1'e geliyordu. Ağır adımlarla bara yöneldim. Girişteki güvenliğe kimliğimi gösterip içeri girdim. Oldukça kalabalıktı. Barmenlerin cirit attığı bölüme ilerledim. Bir sandalyeye oturup etrafıma bakındım. Herkes mutlu görünüyordu.
"Ne alırsınız küçük hanım?" İrkildim. Dalmıştım belli ki. Önüme dönüp yüzüne bakmadan konuştum. Burası oldukça havasız ve gürültülüydü.
"En ağırından istiyorum." Minik bir kıkırdama sesi ve ardından alaycı bir ses tonuyla kurulan cümle,
"Bence ben size hafif bir şeyler vereyim. Meyve suyu ister misin? ya da limonata" Kafamı kaldırıp karşımda böyle uyuz ve sinir bozucu bir şekilde konuşan adama baktım. Oldukça ukala görünüyordu. Siyah ve koyu kahve karışımı saçları, beyaz teni ve ince dudaklarının sağ alt köşesindeki minik beniyle ukala olma yetkisine sahip olabilecek kadar yakışıklıydı.
"En ağırından istiyorum dedim." Omuz silkti. Hayır ben bir müşteriyi nasıl davranması gerektiğini de mi ben öğretecektim? Saçmalık. Tamamen saçmalık. Arkasına dönüp raflardan bir kaçına bakındı. Ardından yanıma döndü elinde koca bir şişeyle. Yüzünde hâlâ ukala sırıtışı vardı.
"Polonya yapımı bir içki. Spirytus. Ağırdır. Hem de çok. Bir bardaktan sonra adını bile unutursun." Konuşurken bir yandan şişeyi açıp bardağa biraz doldurdu ve bardağı önüme bıraktı. Yavaş yavaş sırıtışı kayboldu ve yerini resmiyete bıraktı. Anlaşılan paşam görev başında olduğunu ve müşterisi olduğumu hatırlamıştı. Ne hoş...
"Afiyet olsun." Arkasını dönüp işine devam etti. Neden benle inatlaşmıştı hiç bir fikrim olmasa da bardağı elime aldım. Önce kokusuna baktım. O kadar keskin kokuyordu ki. Yine de bir anda hepsini içtim. Ağzımda oldukça acı bir tat hüküm sürmeye başlamıştı.
"Ov.. ov.. ov.. şş ağır dedim. Kalp krizi geçirip ya da alkol komasına girip başıma iş çıkarma. Bu işe daha yeni girdim ilk seferlerden kovulmak istemem." Bardağı gösterdim konuşmadan. Doldur demek istemiştim oysa bana boş gözlerle bakıyordu. Ama bakışları bi o kadarda etkileyiciydi.
"Ne?" Anlamamıştı. Boş bakışların sebebi belli olmuştu. Boş ve güzel bakışlarının...
"Doldur..." şok olmuş bir ifadeyle bana baktı. Anlam vermeye çalışır gibi boş boş bakınıyordu sadece. Yine de tatlı ve yakışıklıydı. Tabii bir o kadarda uyuz, ukala, sinir bozucu ve katlanılmaz biriydi.
"Olmaz." Dedi tek düze ciddi bir ses tonuyla. Parasıyla değil miydi? Uyuz, ukala ve katlanılmaz derken belli ki yanılmıyordum.
"Doldur dedim." Cümlem bitince bardağımı doldurdu. Yandaki adamın seslenişiyle beni orda bırakıp onun yanına gitti. O bardağı da bitirdikten sonra sanırım bilincim hafiften kapanmıştı.
Eren Efe'den;
Bara gelen bu kızıl saçlı kız oldukça dikkat çekiciydi. Belli ki bir derdi vardı ki en ağır içkiyi talep etmişti. İlk başta biraz inatlaşsam da bu işe zar zor girdiğim aklıma gelince sessiz kalıp isteğini yerine getirmiştim.
Saat gece 3'e geliyordu ve yaklaşık 7 bardak Polonya içkisinden içmişti. Kafasını kaldıramaz haldeydi. Aslında çok ta güzeldi neden bardaydı anlamıyordum.
"Adın ne senin?" Dedim merakıma yenik düşerek. Çok güzel saçları ve çokta güzel gözleri vardı.
"Benim adım... benim adım ahu." Zar zor konuşuyordu. Yine de gözüme çok tatlı gelmişti. Oldukçq masum ve yani ne dersiniz bilmiyorum... etkileyiciydi. Bu sorumun üzerinden az bir vakit geçmişti ki bara biri girdi. Uzun boylu oldukça yapılı bir çocuk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARHOŞLUK ESERİ
Novela Juvenilsarhoşken size yardım eden bir adama sarılabilir misiniz? ona karşı bişeyler hissedebilir misiniz? ben asi'ye aşık oldum. Şimdi sizlerle bu hikayeyi baştan sonra anlatmak istiyorum. Sarhoşluk eseriydi ona rastlamam. hayatımı değiştireceğini bilsem y...