"Bazen düşünüyorum da, herşey farklı gerçekleşseydi neler olurdu acaba?
Hey... Saçmalamak istemem. Özellikle de senin yanında. Saygısızlığı hak eden son adamsın şu dünyada, baba.
Dünya tarafından sürekli itilip göz ardı edilmiş bir ülke olmana rağmen hem dünya siyasetinde hemde en sıralamalarında yer almış bir ülkesiydin.
Sevecendin.
Saygılıydın.
Ama mutsuzdun.
Bunu kimseye göstermeyen birisi olarak depresyondayken bile oğlu dahil kimseye çaktırmadan yaşamaya çalışan bir kahramandın baba.
Baba...
Neden daha fazla dayanamadın?
Neden bana anlatmadın?
Çok iyi hatırlıyorum. 2016'nın kış ayı. Bir film izliyorduk, baş karakterin intihara teşebbüs ettiği bir film.
Bana demiştin ki "Sadece korkaklar intihar eder."
Sen korkak değildin ki baba...
Neden...
Neden...
Neden sana en çok ihtiyacım olduğu gün...
Ama...
Ama gördüğüm ilk ölü beden olman hoş değildi baba.
Sonra yüzlerce binlerce vardı elbette ölüler...
Kendi canına kıymış ölü bedenin yüz ifadesi nasıl olurdu baba?
Ağlar mıydı?
Pişmanlık mı duyardı?
Tepkisiz mi kalırdı?
Sen gülüyordun.
Ölürken bile....
Sadece yanına savaşın bittiğini haber vermek için gelmiştim. O gün orada senin ölü bedeninin yanında bir intihar notuyla görmek aklımın ucundan bile geçmemişti.
Belki oraya 1 saat daha erken gelsem şuan yaşıyor bile olabilirdin.
Yaşamak mı?
Ben bile yaşadığımdan emin değilim, sen ne yapardın bu zamanlar bilemiyorum.
Sana senin gibi olacağıma söz veriyorum baba.
Doğum günün kutlu olsun.
Bugün resmen ülke yaşında 45 oldun.
Tebrik ederim."
Genç adam, kırmızı saçlarını geriye attı ve kıkırdadı. "Dünya üzerinde, doğum günü kutlanan tek kişi olduğuna eminim! Eskiden bir pasta getirilir üflenirmiş. Hatta hediyeler verilirmiş. Şimdi doğum gününden bahsetmek bir yana, insanlar zaman kavramını kavrayamıyor."
Elini kol saatine götürdü ve sıkıca alnına bastırdı. "İnsanlar bunu kolumda görünce gülüyor. Bilmiyorlar senin bana hediyen olduğunu. Eski püskü dedikleri şey senin zamanın için en ileri teknoloji saatlerinden sahi... Sağol baba."
"Bende 5 ay kadar sonra insan yaşı olarak 18'ime basacağım. Büyük bir devrim olacak gibi benim için."
Gencin yüzü sabah güneşinde parlıyordu bir takım, masmavi gözlerini örten yeşil gözlük beyaz tenine uyum sağlıyordu.
Gözlük bir anda titredi. Genç, parmağıyla birkaç kez gözlüğe dokununca bir hologram belirdi mezarın kenarında.
Saat 56':78'e 140. 69 geçe ana yönetim şehrinde toplantınız var. Acele etseniz iyi olur.
"Amaaan... Politika hala var ama ben hala ondan nefret ediyorum baba...."
Elini mezar taşında gezdirdi ve gülümsedi. "Normalde Grönland'a kaçıp kendi kendime mutlu bir hayat sürebilirdim. Ama ne de olsa senin intikamını almam gerekiyor değil mi babacığım? Her gün yüzünü gördüğüm insanlara olan nefretim senin için."
Mezar taşının kabartmaları yavaş yavaş eskimeye başlamış ve solmuştu. Üzerinde yazan isim, soluk olmasına rağmen büyük bir anlam taşımaktaydı.
"Şimdi gitmem gerek, haftaya görüşürüz babam."
Ayağa kalktı ve az önce geldiği taştan yolu geri gitmeye başladı. Arkasında parlayan mezar taşı, ona artık birşey hissettiriyor muydu? Bilmiyordu. Artık insan mıydı onu da bilmiyordu.
Yakasındaki rozeti oynatınca kapı aniden açıldı, emir almış gibi. Genç tamamen oradan ayrılmadan sanki ölen kişi kendisini duyuyor gibi seslendi.
"Mutsuz olma gibi bir hakkım yok değil mi? Ne de olsa ben Türkiye Cumhuriyeti'nin oğluyum."
Sonra arkasına bir daha bakmadan gitti.
-Devam edecek-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzak -CountryHumans-
Science FictionYıl, 2199 Eskiden kalan en ufak birşey bile yoktu. Mahşer günü, dünyanın oluşumuna kadar yakındı öyle ki, insanlık var olmasına rağmen yok olmayı diliyordu, kendilerini bu hale getirenlerin önceki nesiller olduğunu bilerek yaşamak denilen eylemi ger...