13. bölüm

310 26 20
                                    

~bir kaç hafta sonra~

Yazar'dan:

Bu bir kaç hafta içinde çok şey yaşanmıştı. Mesela Suga'nın babası, yurtdışına çıktığından dolayı Suga'yı arayıp ona dönmesini söylemiyordu. Yani kısaca Suga, babası arayacak diye rahatsız olmuyordu.

Ama Soo-min hala Suga'yı rahatsız etmeye devam ediyordu. Mesajlar atıyordu. Suga ne kadar onun numarasını, hesaplarını yada herhangi başka şeylerini engellese de hala yazıyordu.

Jimin'in bu mesaj olaylarından haberi yoktu. Zaten haber olmadan Suga bunu halletmeliydi. Çünkü eğer Jimin öğrenirse belkide olaylaar karışırdı. Onunla arasının tekrar kötü olmasını istemiyordu. Geçen sefer yaşadıkları olay kötüye gidebilirdi. Ama öyle olmamıştı. Suga bu nedenle mutluydu ama diğer yandan Soo-min'den hala kurtulamadığı içinde sinirliydi.

Suga cidden kuzeninin böyle olacağını bilmiyordu. Tamam ona hep yakın davranırdı ama Soo-min 'in bu kadar takıntılı olduğunu bilmeden önceydi. Eğer biliyor llsaydı asla böyle yakın davranmazdı. Ama bilmiyordu işte.

Suga aceba bu mesaj olayını Jimin 'e anlatsam daha iyi mi olur? diye düşünüyordu hergün. Ama bu durumda kararsızdı. Belkide Jimin yanlış anlayabilirdi. Belkide Soo-min 'den böyle mesajlar geliyor Jimin 'e bunu sadece Soo-min bana takıntılı birisi diyerek açıklasa belki Suga onunla konuşmak için bu bahaneyi uydurdu diyerek olayları kötüye götürebilir? diye düşünüyordu hep.

Suga'nın ciddi şekilde aklı karışmış haldeydi ne yapacağını bilmiyordu. Bazen keşke kağıt olsaydım diyordu. Kağıt olup bir ateşin içinde kül olmuş şekilde uzak diyarlardan gelen rüzgar ile savrularak buralardan yok olmayı istiyordu. Ama nafile o bir kağıt değildi sonuçta.

Yada keşke bazen hiç doğmasaydım derdi. Böyle dertlerin içinde yada böyle olayların olduğu bu zalim, adaletsiz dünyada hayat bulmasaydım derdi. Yada Keşke başka bir diyar olsaydı da orada doğsaydım. Keşke... Keşke... Keşke... Her şeyi keşkeden ibaretti...

Neden böyleydi ki? Bazıları yaşamayı ister bazıları ölmeyi neden? Ölmek isteyen neden ölmek istiyordu? Hayatın kötü ise onu düzeltecek zamanın yada gücün yok mu? Sabredemiyor musun? Suga ise sabrediyordu. Her zaman sabrediyordu. Ne kadar keşke diyerek düşünse de bunlar sadece keşkeler arasında kalan hayal ve düşüncelerden ibaretti. Her şeyi keşkeden ibaretti...Her şeyi...

Ama bu düşüncelerinde beynindeki/aklındaki herşey bundan ibaretken kalbindeki herşey ise sadece Jimin'den ibaretti. Suga'nın Kalbini Jimin esir almıştı. Kalbindeki herşey sadece Jimin 'di. Sadece Jimin.

Bu Suga'nın her zaman hoşuna gitmişti. Jimin'nin onun kalbini esir alması onda farklı bir his yaratmıştı. Şu Soo-min denen kuzeni aralarını bozmazsa ve babası aralarına girmezse herşey yolunda gidicekti. Suga babasından şimdilik kurtulmuş olabilirdi ama babası elbet yurt dışından dönücekti. Onları tekrar eve de çağıracaktı. Açıkçası Taehyung'da, Suga gibi eve dönmek istemiyordu. Çünkü Jungkook'un ailesi onun Seul 'e  gitmesine izin vermiyordu. Onun tek başına bir yere gitmesini istemiyorlardı yani. Jungkook, ailesini dinlemeyipte gidebilirsi ama istesede başka bir nedenden dolayı zaten gidemezdi. Basketbol takımında olduğundan dolayı gelecek hafta birsürü maçı vardı. Aslında hafta da diyemeyiz. Ay boyunca basketbol maçı vardı. Kısaca her iki taraf içinde aileleri büyük sorundu.

Jin ise bu birkaç hafta içinde Namjoon'un isteği üzerine birlikte takılmışlardı. Yani şuan eskisine göre daha yakınlardı.  Geçen haftalarda Namjoon, Jimin'den aldığı fikir ile bu ay olacak maçlara birlikte çalışmayı teklif etmişti Jin'e. Jin ise bu fikri kabul etmişti. Zaten Namjoon ile takılacağından dolayı bu teklifi reddedemezdi.

Hala Namjoon'dan hoşlanıyordu. Ama bunu hiçbir şekilde bu haftalar içerisinde belli etmemişti. Yani Namjoon, Jin 'in artık onu sadece arkadaş olarak gördüğü düşüncesine varmıştı. Ama Jin ise Namjoon'un ondan hoşlandığını anlamıştı. Çünkü Namjoon o kadar belli ediyordu ki kendisini 'platonik aşık olanlar bile bu kadar belli etmezdi' diyebilirdik belkide. Ve aslında öylede  diyebiliriz. Sonuçta Jin, Namjoon 'a platonik aşık birisiyken şuan kendisini hiç belli etmiyor. Ama Namjoon platonik olmamasına rağmen kendisini çok belli ediyordu.

Aslında bu durumda Jin'in hoşuna gidiyordu. 'Kimin hoşuna gitmezdi ki?' Sevdiğin, yıllar boyu peşinde koştuğun daha sonra onun aşk teklifini reddetmesinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen tekrar karşılaşınca eskiden aşk teklifini reddeden kişinin sana aşık olması herkesin hoşuna giderdi.

O zamanlar Jin en azından biraz daha cesur davranıp Namjoon 'a hislerini söylemişti. Ve reddedilmekten korkmamıştı. Bu büyük bir cesaret. Sevdiğin, aşık olduğun kişiye ona aşık olduğunu söylemek büyük cesaret ister.

'Jimin ve Suga'nın eski sorunlarından birisi ve olayların uzamasının nedeni de bu değil miydi zaten?'

Belkide Jimin ve Suga daha önceden ikisinden birisi bu cesareti kazansaydı bu şimdiki yaşanacak olaylar başlarına gelmeyecekti. Suga'nın, Soo-min denen o kuzeni belkide şuan pes edip gitmiş olucaktı. Ama ne yazık ki artık herşey için çok geç. Suga artık sadece Soo-min'in ortalığı karıştırmaması için bir şeyler planlamamış olmasını diliyordu. Jimin ile arasının bozulmasını istemiyordu sadece...

Jimin ise sadece Yoongi'yi düşünüyordu. Tabi Suga'nın ailesinden, babasının onu çağırmasından ve Soo-min'in mesaj olaylarından bi haber normal şekilde yaşıyordu. Ailesinden kimsesinin olmaması, her birinin hayattan kopması gece gece aklına gelince her zaman ağlıyordu. Hayatı boyunca, doğduğundan beridir 'Normal bir aile olsaydık ne olurdu sanki diye?' düşünüyordu her zaman aralıksız şekilde.

Şuan ailesi hayatta olmasa bile güzel bir hayatı olmasa bile onun yanında olup güzel bir hayat yaşayabilecek tek bir kişi kalmıştı. O da canından çok sevdiği sevgilisi Yoongi'ydi. Yani Suga. Hayat bunca olaydan sonra ona güzel bir hayat sürebileceği birisi ile karşılaştırmıştı. Bu onu bir yandan mutlu ediyordu. Bir yandan ise kötü bir olay olup ayrılırlarsa yada herhangi başka bir şey olup ayrılırsa artık onun için hayatın bir anlamı kalacağını düşünmüyordu.

'Ölseydi bile arkasından kim ağlardı ki?'

ailesi hayatta değildi... Olsa bile babası onun ölümüne ağlamazdı. Her zaman nefret etmişti babasından. Bu hayatta nefret duyduğu tek kişi olabilirdi. Peki ya annesi? Aslında onuda böyle çok aşırı derecede seviyor diyemezdi. Çünkü annesi ile de arası hep o kadarda iyi değildi. Ama bunu herkesten gizleyebilirdi. Çünkü o kadarda büyütülecek derecede değildi. Jimin hep en çok seveceği kişiyi hayatını değiştirecek bir kişi olarak beklemişti. Ki zaten öyle de olmuştu. Yoongi hayatına girdiğinden beridir tüm hayatı değişmişti. Ah Yoongi keşke bilsen onun için neleri değiştirdiğini. Jimin'i şuan hayatta tutan tek şey Yoongi'ydi. Ve her zamanda öyle olucaktı, olmak zorundaydı. Çünkü Jimin ölmeyi beceremezdi. Ölmekten korkan bir insan nasıl ölabilirdi ki? Ölmek yerine uzaklara gitmeyi, onları unutup yeni bir hayat  kurmayı denese bile yine yaşadıkları aklından çıkmaz ölmek isteyecekti. Buna adı kadar emindi. İşte bu yüzden Suga ile arasının bozulmasını istemiyordu. Herhangi bir olay olup aralarına birilerinin girmesini istemiyordu.

Soo-min ile yaşanan o olay her zaman gözünün önüne geliyordu. Aralarının bu kız yüzünden bozulmasını hiç istemezdi istemeyecekti de...

The End ~Yoonmin(Düzenlenecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin