-Bölüm 1-

392 40 11
                                    

Bana her şeyin yoluna gireceğini söyle.

Benim adım Nikolai Gogol, babamın tek çocuğuyum. Henüz altı yaşındayken annem bir araba kazasında öldü ya da bana öyle söylendi. Kazanın nedenleri ya da nasıl olduğu bilinmiyor ama babamın annemin ondan boşanmaya karar verdiğinde annemi öldürdüğüne dair söylentiler duydum.

Aslında ben bir Omegayım... beni mahkum eden buydu. Babamın sürekli kötü muamele göstermesine neden olan buydu. Alfa ya da en azından beta olan bir oğlu olsun istiyordu. Omega olduğum için babamın şirketini yönetemezdim, ailemin yüz karasıydım.

Hepsi bu kadar da değil çünkü babam içki içtikten sonra bana vurmak niyetiyle eve gelirdi. anneme çok benzediğimi söyledi. Annem nasıldı tam hatırlamıyorum çünkü bütün çocukluk anılarımı unutmuşum. beyin travmaları anıları ortadan kaldırır derler. Ki bu anıları kişinin kendisi için daha katlanılabilir hale getirir derler. Doğru mu bilmiyorum ama bir şeyden eminim anılardan geriye babamın öfke patlamalarının yol açtığı yüzlerce yara ve yara izi kalmıştı.

Ailem, omegaların yalnızca alfalarının cinsel ihtiyaçlarını karşılamak, yavru vermek, çocuklarını büyütmek ve ev işleriyle ilgilenmek için olduklarına inanıyordu. Bu fikre asla katılmadım. Ancak bir Omega olarak fikrimi söyleyemezdim, babama itaat etmeyenlerin cezaları çok ağırdı. Zaman geçtikçe yerimi anladım, babamın toplantılarında ortakları ona "çok itaatkâr" bir oğlu olduğu için her zaman iltifat ederlerdi. Arada bir bu adamlar bana hoş olmayan bir niyetle yaklaşmaya çalışırlardı.

İtiraf etmeliyim ki hayatımdan nefret ettim, birçok kişi sahip olduğum hayatı kıskandığını söylerdi.
"her şeye sahipsen nasıl mutsuz olabilirsin?" bana atılan birçok yorumdan bazılarıydı. Kendimi hapsedilmiş hissettim. Bir... kafeste...

17 yaşımdayken babam beni en büyük ortaklarından biri olan Francis Fitzgerald ile tanıştırdı. ilk başta neden tanıştırdığını anlamadım ama sonrasında çok iyi anladım. Babam beni neredeyse benim yaşımın iki katı yaşında olan ve kolayca babam olabilecek adamla evlenmemi istediğindendi. Bu bardağı taşıran son damla oldu. Hayatımda ilk kez aileme karşıydım, onların sert eleştirilerine ve tacizlerine katlanmak zorunda kaldığım onca yıl o anlarda azımsandı. Geleceğim sadece bana bağlıydı ama bir kez daha yine bu gerçeğe karşı koyamadım.

Nişan gelmişti ve ben hiçbir şey yapamıyordum, iki hafta sonra düğünüm olacaktı. Hayatımın en mutlu anı olacaktı. Aksine benim için bir an önce uyanmak istediğim bir kabustu. Misafirlerin ve ailemin görüş alanından çıkınca çaresizce koridorlardan koşarak odama koştum. Orada ağlayarak kendimi içeri kilitledim ve olanları unutmak için yatağıma uzandım. o koyu meşe kapıyı açmaya hiç niyetim yoktu ama tatlı bir ses fikrimi değiştirdi. Annemi kaybettiğimden beri benimle ilgilenen, beni gerçekten seven ve etrafımdaki tüm insanlar gibi beni kullanmaya çalışmayan tek kişi olan dadımın sakin sesini duydum. kibarca bizi ayıran kapıyı açmamı istedi.

Hemen kapıyı açıp gelmesine izin verdim, o benim tek tesellimdi. Sımsıkı sarıldım gözyaşlarımı dindirmeye çalıştım. Çünkü babam üzüntü feromonlarımı ve hıçkırıklarımı fark ederse bana vuracağından ya da bana daha kötü bir şey yapacağından fazlasıyla emindim. hep zayıfların ağladığını söylerdi, öyle anlarda kendimi zayıf hissederdim. Dadım saçlarımı hafifçe okşayarak beni teselli ederdi, bir tek o bilirdi. Saçlarımı okşar, bunu yapmasından hoşlandığımı bir tek o bilirdi. O benim küçük bir yavru ya da annesini kaybeden bir evlat gibi olduğumu söylerdi.

Zaman geçtikçe, her geçen dakika umutsuzluk duygusu beynimi ele geçirdi. o mutsuzluk duygusunun bana eşlik etmediği bir gün olmadı. neredeyse her gün ağladım, belki de babam için en doğru karar buydu. ama ben bunu istemedim yine de bu konuda hiçbir şey yapamadım.

Ciddi bir şekilde hastalanmaya başladım, parlak heterokromatik gözlerim eskisi gibi parlamayı bıraktı. Cildim her zamankinden daha solgunlaştı, yorgunluğun varlığımı tamamen ele geçirmesinden bahsetmiyorum bile.

Dadım tüm bunları fark etti, babamla konuşmaya çalıştı ama doktor getirme istekleri dinlenmedi. teyzem hasta olmama rağmen beni müstakbel kocamla buluşmalara veya toplantılara katılmaya zorladı, günler benim için tam bir işkenceydi.

On üç gün geçmişti, yani ertesi gün benim düğünüm olacaktı. kimseyi incitmemiştim, neden böyle cezalandırıldım? Beklenmedik bir anda ninem odama koştu. Olabilecek en az ses çıkararak, şaşkın şaşkın ona baktım, bana sefil hayatımda duyabileceğim en güzel haberi verdi. Kaçmama yardım edecekti. Belli ki babam buna çok üzülürdü ama artık orada olmasaydım beni daha fazla üzemezdi.

Anlaştığımız gibi, gece geç saatlerde bu kadar korkanı uyandıracak bir ses çıkarmadan odamın penceresinden çıkacak, malikaneden çıkarken bizi bir araba bekliyor olacak ve babamı aramayı düşüneceği en son yer olan Yokohama şehrine kaçacaktık.

Her şey plana göre gidiyordu, sonunda uzun zamandır benden alınan uzun zamandır beklediğim özgürlüğü hissettim, sonunda normal bir hayatım olabilirdi ama o zamandan beri annemi düşündüm. "mutluluk" kelimesi kaderimde yazılı olmadığı için annemi düşünmemle hayallerim bir an uçup gitti.

o büyük kapıdan geçerken babamın teyzemler ve dedemle birlikte dışarı fırladığını fark ettim. Ama dikkatimi çeken babamın elinde ateşli bit silah vardı. bana mi sesleniyorlardı? , Güvenli bir mesafedeyken bir silah sesi duydum, bir anlığına kalbim durdu.

O gece olan hiçbir şeyi unutamadım. Ertesi gün Yokohama şehrine gitnek için uçağa bindim. O uçağa binmeyi çok isterdi, bana kendisinin hiç uçağa binmediğini söylemişti. Açıkçası ben de şimdiye kadar hiç uçağa binme zevkini tatmamıştım. ( galiba burada annesinden bahsediyor)

Uçuşum genel olarak çok sıkıcıydı. Uyuyarak ya da mavi gökyüzünü izleyerek yolculuğu geçirdim. Büyük şehir Yokohama'ya gelmiştim, uçakta sahip olduğum azıcık para da bitmişti. Nerede kalacaktım? Kalan az paramla bir krep aldım. Ne yazık ki bagajımı almak için geldiğimde valizim yok oldu. Uzakta bir adamın valizimle ara sokaktan kaçtığını gördüm, onu takip etmek için yola çıktım. Belki de verdiğim tüm kararlar kötüdür.

Sokağa girdim bir şey göremedim, sokaktan çıkmak niyetiyle yorgun bir "ah" çektim ama hiç ummadığım bir anda bir grup adam önüme çıktı. Birdenbire kendimi savunmaya çalıştım ama çok fazla insan vardı. Üstelik feromonları beni çok zayıflattı. Yere bitkince düştüm. Adamlardan biri boynumdan tuttu. O an onları daha iyi görebildim, iki alfa ve üç beta vardı. Beni koruyacak birinin olmaması gerçeğinin farkına vararak vazgeçmeye karar verdim. Eğer kaderim gerçekten buyduysa kabullenirdim. Tam gözlerimi kapattığımda silah sesleri duydum. Gözyaşları ve korku arasında gözlerimi açtım, çünkü ölmek istemiyordum. gördüğüm tek şey o adamların cansız bedenleriyken şaşkınlığım büyüktü. Dikkatimi bir adam çekmişti. O adam beni kurtaran adamdı! Beyaz giysili, beyaz şapkalı garip bir adam dışında çetenin diğer elemanlarının hepsi silah taşıyordu. bu da beni beyaz şapkalının onların lideri olduğu sonucuna götürdü.

Bütün bunları sana neden anlatıyorum?

Eh, bana bir yuva, ait olacak bir yer veren oydu ve sadece bu da değil, o benim ilk aşkımdı
Hala bilmese de...
ben onun için sadece harika bir arkadaşım.
kimden bahsediyorum?
Pekala, büyük bir iş adamının oğlu ve Rus mafyasının lideri büyük Fyodor Dostoyevski'den

...

Evett yeni bir çeviriyle geldim. Açıkçası bu hikayeye bayılıyorum. Bu yüzden türkçeye çevirmek istedim. Aslı PatrickGBalconaF e aittir her perşembe 2 bölüm atacağım. Umarım çevirimi beğenirsiniz~

Yanlış Anlatılmış Bir Hikayenin Kötü Adamı | FyoLaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin