bir | misafir.

445 45 32
                                    

İzin beklemeden açılan kapısını işitmesine rağmen ne oturduğu pencere pervazında bir milim kıpırdadı ne de saatlerdir kapalı tuttuğu gözlerini açtı. Başyardımcısı Seungmin olduğunu tahmin ettiği kişi aceleci adımlarla girdi odasına. Önce yatağını kontrol ettiğini kısa süreliğine kesilen seslerden anlamıştı, Felix. Kendini göstermek veyahut da nerede olduğunu belli edecek bir işaret vermek için uğraşmadı çünkü genç betanın sıradaki hedefinin, dün gece onu bıraktığı bu geniş pervaz olacağını biliyordu.

''Bir gelişme var mı?'' Seungmin'in sesi umut doluydu. Felix'in dakikalar önce tamamen yükselen güneşle birlikte kaybettiği tüm umudu taşıyordu. Derin ve bıkkın bir nefes verdi, saatlerdir dik tuttuğu omuzlarını yıkılmışlıkla indirdi. ''Yok.'' diye yanıtlarken açmaktan kaçındığı gözlerini araladı. Güneşin direkt vurmasından dolayı mı, yoksa yaşadığı çaresizlik yüzünden mi gözlerinin yaşarmaya başladığını ayırt edemiyordu.

Hışımla bağdaş kurduğu bacaklarını çözdü ve ayağa kalktı. Saatlerdir hareketsiz duran kemiklerinde baş gösteren ağrıları umursamadı. ''Yok, yok, yok! Bu gece de çıkmadı. Çıkmıyor işte!'' Sinirini kusmak için ayaklarını yere, has deriden yumuşak halısına vuruyordu.

Seungmin öne atıldı. Felix'in ayaklarıyla birlikte salladığı kollarına sarıldı. ''Sakin ol. Demek ki henüz zamanı gelmemiş.''

''Yirmi bir yaşındayım, Seungmin. Neyin zamanı Doğa Ana adına? Tam üç senedir bekliyorum! Kurdumun olgunluğa girmesi gereken yaşta ben çaresizce açığa çıkmasını bekliyorum.'' Yanağını ıslatan damlayı gizlemek ister gibi pencereye çevirdi yüzünü fakat en yakın arkadaşının, beraber büyüdüğü genç adamın dikkatinden tabii ki kaçmamıştı. Seungmin, Felix'in gözaltlarını kurularken şefkatle konuştu.

''Her ay aynı konuşmayı yapıyoruz. Sen de biliyorsun, hazır hissettiğinde kurdunun seninle irtibata geçecek. Böyle yaparak onu daha fazla küstürüyorsun sadece.''

Seungmin'in haklılığı Felix'te daha fazla öfkeden başka bir şeye sebep olmadı. Oturduğu minderin kenarına dizilmiş taşlara değdi gözleri. İrili ufaklı onlarca siyah, parlak taş yerleştirilmişti kadife minderinin dört bir yanına. Seungmin'in kollarından kurtulup hepsini yere savurdu. ''Lanet olsun bu ay taşlarına da,'' Porselen tütsü kabını aldı, arkasını dönüp karşısındaki duvara hızla fırlattı. ''Bu tütsülere de, şımarık kurduma da! İşe yaramıyorlar işte, boşum ben! Eksik doğmuşum.'' Sözleri biter bitmez ağzının üzerine kapanan elle duraksadı.

''Şşt! Bir prens olarak böyle bağırman ne kadar doğru, aptal? Düşmanlarının eline koz mu vereceksin?''

Bir çocuk gibi omuzlarını silkti ama Seungmin'in söylediklerine de uydu. Kendini toparlayıp öfkesini içine gömdü. Üç senedir her ay tekrarlanan ritüellerde elde ettiği koca hiçlik artık bir alışkanlık haline geldiğinden, bastırması da zor olmamıştı. Göğsünde dertle büyüyen dağa bir taş daha eklemiş sayılıyordu sadece. Halihazırdaki yığını büyütüyordu.

Sesini alçalttı. ''Abime ve Jeongin'e sürpriz yapacaktım. Döndüklerinde kurdumla karşılayacaktım onları.'' Hayal kırıklığıyla kafasını eğdi.

''Yapacaksın, sadece bugün değil.''

Yatağına gitmek üzere hareketlendi lakin yeniden koluna sarılan arkadaşıyla durmak zorunda kaldı. Huysuzdu, gece boyu uyumamıştı. Seungmin'in bir an önce rahat bırakması için konuşmadan bekledi. ''Uyuyamazsın. Birazdan şehre girerler, hazırlanman gerekiyor.''

Duyduklarıyla dondu kaldı. Bugün mü dönüyorlardı? ''Ne? Mayıs dolunayından sonra dememiş miydin?''

Seungmin gözlerini devirdi. ''O, yılbaşının tahminleriydi. Şu toplantılarda kulak kabartmanı boşa söylemiyorum.''

soulmate | chanlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin