Felix'in keyfi bozulmasın diye sık sık mola verdikleri, yolları dost topraklardan geçen seyahatleri yaklaşık iki buçuk ay sürdü. Felix bu zaman dilimi içerisinde de söz verdiği gibi arkadaşına ve kardeşine her fırsatta yazarak rahatının ne kadar yerinde olduğunu, Lyweron heyetinden kimseden saygıda kusura cesaret bile edemediğini ve bilhassa Christopher tarafından ne denli el üstünde tutulduğunu anlattı. Christopher sadece Felix'in hizmetine iki ulak vermişti ve ikisinin de boş günleri yok denecek kadar azdı.
Lyweron'a girdiklerinde yaz mevsimi çoktan bitmiş, sonbahar her yerde kendini gösterir olmuştu. Christopher'ın babasından gelen haberlere göre düğün onlar varır varmaz, mümkünse iki gün sonra yapılacaktı. Veliaht prensini alelade bir düğünle evlendirmek istemeyen Kral, artık sayılı kalmış havanın bozuk olmadığı günleri değerlendirmeye çalışıyordu. Zira salon düğünü olacak olsa da ülkenin pek çok noktasında aynı anda gerçekleşecek tören çok boyutlu yapılacaktı.
Nihayet başkente girdiklerinde güneş tepeye yükseliyordu. Saraya birkaç yüz metre kala Christopher, kucağındaki Felix'i saçlarını okşayarak uyandırdı. ''Geldik, güzelim. Belki hazırlanmak istersin diye uyandırdım.''
Felix uyku mahmuru gözlerini ovuşturdu. Kafasını sallayarak gövdesinin üst kısmını Christopher'ın göğsünden kaldırdı. Christopher'ın kapıya tıklatmasıyla duran arabanın çevresinde bir hareketlilik peyda oldu. İzinle aralanan kapının önünde bekleyen hizmetliler Felix'e yüzünü yıkamasında yardımcı oldular, hafif bir makyaj yaptılar ve giymesi için yeni ve daha şaşalı bir kürk verdiler. Christopher'ın emri üzerine kürkün altına da beyaz deriden bir yelek giydirmişlerdi. Yol boyu sarıp sarmalayarak ısıtsa da narin nişanlısının hastalanmasından korkuyordu.
''Güzel miyim?'' Araba yeniden harekete geçtiğinde sordu, Felix. Dakikalar sonra Christopher'ın ailesinin önüne çıkacak olmak tatlı bir gerginliğe sebep olmuştu.
Christopher geçen günlerde samimiyetlerini iyice ilerlettiği sevgilisine baktı. ''En güzelsin.'' Felix'in kızaran yanaklarını izlemeyi sevse de müsaade etmeden konuyu değiştirdi. ''Seni ailemle tanıştırmak için sabırsızlanıyorum. Özellikle kardeşim, Jisung. Birbirinize bayılacaksınız.''
''Anlattığına göre çok sevecen biri gibi duruyor. Hatta bazı yerlerde Jeongin'i anımsattığını bile söyleyebilirim.'' İşaret parmağını havaya kaldırdı. ''Ki abim duymasın ama Jeongin en sevdiğim kardeşimdir. Bence kesinlikle iyi anlaşacağız.''
Çarşı içinden geçerlerken henüz uyanmış halk prenslerinin geldiğini görünce avaz avaz tezahüratlarıyla sevincini belli etti. Hem zaferi hem de yüzyıllık mucizeye nail olup ruh eşini bulduğu için tebrikler alıyordu Christopher. Felix iyice alıştığı omegası sayesinde Christopher'ın alfasının gururla karışık sevinç kıpırdanmalarını hissedebiliyordu.
Alfanın kıpırdanmaları saraya yaklaştıkça arttı. Geçtikleri her yeri üşenmeden bir bir tanıtıyor, varsa oradaki anılarından kısaca bahsediyordu. Felix hepsini büyük bir ilgiyle dinlese de daha sonra oraya uğrama sözü aldıkları dahil hiçbirini aklında tutamadı. Felix'e evini tanıtan Christopher ise bu ayrıntıyı düşünmeden heyecanlı anlatışlarını sarayın bahçesinde de sürdürdü. Sevdiğini hayatına katmanın saf heyecanını yaşıyordu.
Arabadan indiklerinde onları yine hayli kalabalık bir heyet karşıladı. Christopher yanına gelen, Felix'in anladığı üzere savaş bittikten sonra eve yolladığı baş yardımcısıyla selamlaşarak salona geçmesini söyledi. İkilinin her şeyden önce yapması gereken başka bir şey vardı.
''Evimize hoş geldin.'' Christopher; sarayın merdivenlerinin bitiminde, görkemli büyük kapı eşiğini geçmeden hemen önce Felix'in elini tutup söyledi. Felix ise yüzünde kocaman bir gülümsemeyle ''Hoş buldum.'' diyerek yanıtladı ve yeni hayatına ilk adımını sevdiği adamın elini tutarak attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
soulmate | chanlix
FanfictionDoğa Ana'nın ruhunun diğer yarısını da dünyaya yollamak suretiyle onu kutsadığından bihaber halde her dolunayda kurdunun ortaya çıkmasını umut ediyordu. Felix kendini noksan sanıyordu, kurdu ise sabırla eşini bekliyordu. chanlix omegaverse