~22. bölüm~ |Final Pt. 2|

828 37 7
                                    

15 yıl sonra...

_______

"Yine mi buraya geldin? Her yerde seni aradık."

Genç çocuk, başını koyduğu yerden kaldırarak ondan daha küçük olan çocuğa bakmıştı.

"Evet, bir sorun göremiyorum."

Küçük çocuk gencin yanına çökerek, yumuşacık yüzüne ve koyu kahve gözlerine bakmıştı.

"Sorun yok zaten. Alıştık."

Genç çocuk, yanındaki oğlana gülmeden edememişti. Fakat yinede gözlerini diktiği yerden ayırmamıştı.

"Eve git Seobin, seni merak edecekler."

Seobin, bir elini çekinerek gencin omzuna koyarak, ona gülümsemişti. Onu anlayabiliyordu.

"Seni yalnız bırakmayacağım, hava çok soğuk Minyu."

Minyu, kardeşi olarak gördüğü çocuğa bakarak ona küçük bir gülümseme vermişti. Onu seviyordu, içine kapandığı zamanlarda bile sürekli yanında olmuştu. İlaçlarını içmediğinde ona hatırlatan kişi idi, öz olmasa bile kardeşiydi Seobin.

"Teşekkür ederim, Seo. Yanımda olduğun için teşekkür ederim."

Seobin de yüzüne tatlı bir gülümseme kondurmuş, genç çocuğa yaklaşarak ona içten bir şekilde sarılmıştı.

Minyu ise o sırada ağlıyordu.

Aklına anılar doluyor, babası geliyor ve ağlıyordu.

Aslında onun mezarının önünde, ona bu şekilde gözükmek istemezdi ama canı yanıyordu işte.

Bir süre sarılan kardeşler, Minyu'nun sesi ile birbirlerinden ayrılmıştı.

"Onu aldatmış."

Seobin, annesinden yarım yamalak duyduğu için hikayeyi az da olsa biliyordu. Annesinin suçlu olduğunu da biliyordu, ama sonuçta o annesiydi. Ona geçmişte yaptıkları için kızma hakkı yoktu.

"Sonrasında ise, babam bunu öğrenmiş. Tabiki de çok üzülmüş, zaten kim üzülmez ki?"

Minyu mezarın üstündeki hergün özenle suladığı çiçekleri eli ile düzenlemiş, ağlamasını bastırmaya çalışmıştı.

"Söylediği yalanlar da ortaya çıkınca boşanmışlar. Ben çok hatırlayamıyorum, fakat babamı son görüşüm dün gibi aklımda. Herşeye rağmen gülen yüzü, dolgun dudakları, altın sarısı saçları, küçük, çekik gözleri... Onu fazla özlüyorum Seo. Bana uzun bir süre gelmeyeceğini söylemişti, asla gelmeyeceğini değil."

Seobin'de onun ağladığını görerek gözlerini doldurmuştu. Minyu çok dayanıklı bir çocuktu, fakat babası aklına geldiğinde kendini asla tutamıyordu.

"Ama, böyle zamanlarda kendime hatırlatıyorum,

Hayat ne olursa olsun, bir şekilde devam ediyor."

Minyu hıçkırmaya başladığında, Seobin sessiz kalmayı tercih etmişti. Söyleyebilecek çok şeyi yoktu. Sadece dinliyordu.

"O adam, onun gidişinden sonra çok dayanamamış."

Seobin konunun buraya geleceğini elbette biliyordu. Evde çok fazla adı geçmezdi. Zaten annesi de adını fazla anmıyordu, fakat onu hiç görmemişti, ve merak ediyordu.

Minyu gözyaşlarını silip, yerinde doğrularak devam etmişti.

"Onu küçükken çok seviyordum, hiçbir şeyi bilmeden önce tabi. Şimdi ise... mezarına bile gitmiyorum Seo, hayat gerçekten çok karmaşık."

Seobin'in gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı. Hiç görmediği babasının yaptıkları, onu sevmemesini sağlıyordu. Evde dolaba kaldırılmış birkaç fotoğrafını görmüştü. Çok yakışıklı bir adamdı. Hatta annesi bazen ona babasına benzediğini söylüyor, bunu duyan Minyu ise sert bir şekilde annesine kızıyordu. Kimse o aşağılık adama benzeyemezdi. Özellikle de biricik küçük kardeşi.

"Bana bir süre babamın bir arkadaşı bakmıştı, fakat oda dayanamadı. Amerika'ya gitti, temelli."

Minyu kendi kendine gülmüştü. Ama şuan burada olduğu için, kardeşi yanı başında olduğu için mutluydu.

İkisi bir süre mezarın başında oturduktan sonra, Seobin'in telefonu çalmıştı. Annesi haliyle merak etmişti.

"Alo anne?"

Minyu ayağa kalkmış, tepeden Seobin'e bakıyordu.

"Seobin, nerelerdesiniz? Çok geç oldu Minyu'yu da alıp hemen eve gelin. Hem size ramyeon yaptım, en sevdiğinizden."

Seobin, abisine bakarak elini ona doğru uzatmıştı. Bir nevi 'beni kaldır' diyordu. Minyu ise gülerek onun elini tutmuş, Seobin'i ayağa kaldırmıştı.

"Uçarak geliyoruz anne! Hiç merak etme."

Seobin sonrasında, karşı taraftan annesinin gülme sesini duymuş, telefonu kapatmıştı.

Minyu bir kez daha babasının mezarına bakmış ve Seobin'in yanına gelerek ona içten bir şekilde gülümsemişti. Seobin'de ona bakıp gülmüş ve mezarlıktan beraber çıkmışlardı.

Sanırım eve gitme vakti gelmişti...

______

Umarım batırmadım🤍

Fading Flower Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin