Özel Bölüm: Onlar kim?

255 35 22
                                    


08.02.1922

Felix'in Anlatımı.

Bugün oğlumuz Jeongin'in onuncu yaş doğum günüydü. Kendisi bir parti istemediğini, aile arası pasta mum yapar geçeriz demişti. Changbin ile bana fark etmeyeceği için sorun etmedik. Changbin işten dönerken pastaneden pasta alıp basit bir doğum günü kutlaması yapacaktık. Şuanda koltukta battaniyemi bacaklarıma örtmüş, ayaklarımı uzatmış radyodan bir şeyler dinleyip kedim Dori'nin tüylerimi yavaşça okşuyordum. Yavaşça gözlerimi kapatırken yanıma oğlum Jeongin geldi. Elinde bir fotoğraf vardı. Fotoğrafı bana gösterip "Baba onlar kim?" Demişti. Fotoğrafta abim Minho ve eşi aynı zamanda benim çok yakın arkadaşım Jisung vardı. Fotoğrafı görür görmez gözlerim doldu. Yutkundum.

"O benim abim ve onun eşi." Dedim titrek sesimle.
"Baba. Onlara ne oldu? Şu ana kadar onları hiç görmedim ya da duymadım." Dedi.
"Anlatmamı ister misin?"
"Evet lütfen ama lütfen~" Dedi başını sallayıp heyecanla yanıma oturdu.
"Oğlum Titanic gemisini biliyor musun?" Bir anda yüzü düştü.
"Biliyorum. Ben doğduktan birkaç ay sonra batan o büyük gemi değil mi?" Başımla onayladım.
"Ta kendisi."
"Ee devam edecek misin peki?"
"Tabii."
"Dinliyorum baba."
"Benim abim Minho o felakette can verdi. Fakat eşi Jisung hayatta kaldı."
"Gerçekten mi?" Diyebildi sadece.
"Evet gerçekten. Ve ölme sebebi Jisung için kendini feda etti."
"Nasıl?"
"Jisung'un anlattığına göre gemi battığında su üzerinde yüzen bir tahta kapı bulmuşlar. Fakat tahta kapı ikisini birden taşımıyormuş. O yüzden abim kendini feda etmiş."
"Vay canına. E peki Jisung hyunga ne oldu?"
"Minho'suzluğa dayanamayıp kendi canına kıydı."
"Ne!" Dedi şaşkınlıkla. Dona kalmıştı. Çünkü bu hikaye gerçekten de çok trajikti.
"Maalesef oğlum. Hayat bazen acımasız olabiliyor. Soonie ve Doongie'yi hatırlıyorsun değil mi?"
"Evet tabikide kaçan kedilerimi asla unutmam. Ah, onları çok özledim."
"Onlar Minho hyungun kedileriydi. Dori'de öyle." Gözümden bir damla yaş düştü. Jeongin kucağımdaki kediyi alıp sıkı sıkı sarıldı. Tam o sırada evin kapısından bir anahtar sesi geldi. Changbin eve gelmişti. Salona koşarak gelince tuhafıma geldi. Sordum.

"Aşkım hayırdır bu telaş?"
"Felix ne bulduğuma bak." Dedi ve bana toprak rengini almış bir zarf verdi. Üstünde balon ipi vardı. Ama balonun kendisi yoktu. Büyük bir ihtimalle içinde dilek yazıyordu ve balona bağlanıp gökyüzüne bırakılmıştı. Zarfı ters çevirdiğimde hayatımın şokuna uğradım. Çünkü zarfın üzerinde "Lee Jisung" yazıyordu. Zarfı hiç düşünmeden direk açtım. Changbin ve Jeongin zarfa merak dolu gözlerle baktı. İçinden çıkan kağıdı açtım. Tarih direk olarak gözüme çarptı. Tarih Jisung'un ölüm tarihiydi. Yani 15 Mayıs 1912'ydi. Tüylerim diken diken olmuştu. Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Ve mektubu seslice okumaya başladım.

15.05.1912
Güzel Sevgilim Lee Minho,
Sevgilim sen gideli tam 1 ay oldu. Titanic battıktan bir gün sonra uçak ile İngiltere'ye geri döndüm. Sen yokken günlerim geçmek bilmiyor. O soğuk sulara batışın aklımdan çıkmıyor. Kendimi gün geçtikçe daha kötü hissediyorum. Keşke o gemiye binmek istemeseydim, keşke seni ikna etmeseydim. Kendimi senin katilin gibi hissediyorum. Günlerim sadece seni hatırlayıp ağlamakla geçiyor.  Sanki sen işten gelecekmişsin gibi saat 17:30'da kapıda bekliyorum. Kendimi sahibi ölmüş köpek gibi hissediyorum. Yemek yaparken arkamdan sarılan,işten geldiği zaman boynuna atladığım,hergün göğsünde uyuduğum,hergün beni öpüp koklayan Lee Minho gelir mi diye bekliyorum. Ama gelmeyeceğini hatırlayınca saatlerce ağlıyorum. Bu sıralar yemek hiç yemiyorum su dahi içmiyorum. Changbin hyung benle ilgileniyor. Yemek falan yapıyor ama hiçbirini yemiyorum. Zorla su içiyorum. Son 3 gündür psikoloğum Christopher'e gidiyorum. Ondan Türk tatlılarını çok sever diye bahsetmiştin. En sevdiği Türk tatlısı baklavaymış. Bir gün bana mutlaka baklava yedireceğini söyledi. Çok iyi birisi ama senin yerini asla dolduramaz. Sürekli ona senden bahsediyorum. Bahsederken sürekli ağlıyorum. Sulu göz oldum iyice. Evde yatağımda sol yanım boş olduğunda yine ağlamaya başlıyorum sabaha kadar ağlamaya devam ediyorum. Ara sıra Felix bana geliyor. Beraber ağlıyoruz. Senin diğer dünyaya gitmene ben kadar üzüldü. Abisini kaybetmek canını çok acıttı. Uyumam için yardım ediyor anca öyle 2-3 saat uyuyabiliyorum. Gece rüyalarıma giriyorsun ve bana sarılıyorsun. Uyanınca tahmin et ne yapıyorum? Ağlıyorum. O felakette ben neden ölmedim? Senin yanına neden gelemedim? Hergün ölmek için dua ediyorum. Ama ben bir türlü ölemiyorum. Birkaç kez intihar etmeyi denedim. Ama olmadı. Sana Burdan kurtulacağıma dair söz vermiştim. Ve kurtuldum ama keşke kurtulmasaydım. Ama bana olan güvenini kaybeder miydin? Sen suya battığın zaman niye elini tutup bende neden batmadım ki? Çünkü korkağın tekiyim. Ya da tahta batacağını bile bile neden senide yanıma almadım? Çünkü korkağın tekiyim. Üzgünüm sevgilim. Bana evlilik teklifi ettiğin yüzük hala parmağımda. Felakette şans eseri düşmedi. Daha evlenemeden gitmen bana çok koyuyor. Sürekli soyadımın sadece Lee olmasını isterdin. Ve Lee Jisung'u göremeden gittiğin için kendimi çok kötü hissediyorum. Sana son kez bile seni seviyorum diyemedim. Canım çok yanıyor. Senin bir mezarının bile olmaması canımı çok yakıyor. Sevgilim daha fazla devam edemeyeceğim. Seni çok seviyorum ve ölene kadar seveceğim.

~Lee Jisung

Mektuptan kafamı kaldırdığımda ailecek ağlıyorduk. Bu gerçekten çok ağırdı. Ve bu Jisung'un gözünden bakacak olursak daha da acı vericiydi. Jeongin bir anda konuşmaya başladı.

"Bugün doğum günümü kutlamak yerine onları hatırlayalım lütfen."

***

15.04.1922

Abim gideli tam on yıl geçti bugün, bu ay, bu yıl. Onu deli gibi özlemiştim. Bugün abimin anısına Titanic Mezarlık Sitesine gidiyorduk. Varmamıza az kalmıştı. Üstümüz simsiyahtı. Abim gittikten sonra sarı saçlarımı bile simsiyah yapmıştım. Varış noktasına geldiğimizde kucağımdan Jeongin'i indirip, arabadan indim. Jeongin'in elinden tutup Changbin'in koluna girdim. Yavaş yavaş yürümeye başladık. Bin küsür mezar taşı vardı. "Korkunç." Diyebilmiştim sadece. Uzun bir süre yürüdükten sonra gözüme o mezar taşı çarptı. Lee Minho yazıyordu. O an içime bir ağırlık çöktü. Jeongin'in elini bıraktım Changbin'in kolundan çıktım ve mezar taşının önüne çöktüm. Ağlamaya başladım. "Abi seni çok özledim." Dedim Changbin'de yanıma çöktü. Changbin "Kayınço bizi bırakıp gitmen adamlık mı şimdi." Dediğinde sırıtmıştım ama hala daha ağlıyordum. Şu anda boş mezar taşına konuşmamızda çok ironikti. Çünkü altında yatan bir ceset yoktu. Abimin cansız bedeni Kuzey Atlantis Okyanusu'nun derinliklerindeydi. Changbin "Üzgünüm kardeşim ama Jisung'u koruyamadım affet beni." Dediğinde yüreğim sızladı. Fakat 15 Nisan 1912 Jisung'un da ölüm yıl dönümüydü. Çünkü Jisung sadece bedenen buradaydı. Yaşayan bir ölüydü.
Sonra gözüme yandaki mezarlık çarptı. Üstünde "Han Jisung" yazıyordu. İlk ağzım açık mezara baktım. Şakaydı değil mi? Birkaç saniye durdum. Demekki Jisung kurtulanlar listesine adını Han Jisung değilde Lee Jisung yazdırmıştı. Koşarak kurtulan kişilerin adlarını yazdıkları yere koştum. Changbin arkamdan "Hayatım nereye?" Diye seslenip Jeongin ile birlikte yanıma koştu. Orada yazan isim kanımı dondurdu.

Lee Jisung.

Flasback 15th April 1912.

"Efendim kurtulan kişilerin adını yazıyorum rica etsem isim ve soyisim alabilir miyim lütfen?"

Gökyüzüne bakarak "Lee." Dedim.
"Lee Jisung."
Han Jisung diye biri yoktu. Lee Jisung diye biri vardı.

***

***

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Umarım beğenirsiniz <3

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Umarım beğenirsiniz <3

Titanic • MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin