Bazı hikayeler saman evler içinde sedir koltuklarda,
sobaların çevresinde ve hasat mevsimi,
çiğ kokuları ile yazılır.Hasan bu hikayelerden birine sahipti. Küçük tek katlı derme çatma bir evde doğdu. Köyü deki çoğu kişi böyle evlerde yaşardı. Hasanın dünyası üç kişilik ailesiydi. Hasan ilk okul biri bitirdiği sırada köyün büyükleri hasanı karşısına aldı. Helal aslanıma. Kocaman oldun Hasan. Dediler. Hasan artık büyümüştü. Köy büyükleri hasanın daha büyümeden baştan ailesini bilsin istediler. Köyün yaşlı ebesi Ümmü anne aldı kucağına.
"Hasan. E oğlum. Doğduğunda ay gibiydin. Güğüm kadar bir şeydin. Doğumunu hiç anlatmadım dimi ben sana."
"Yok ebe anlatmadın. Anamda anlatmadı."
"Hasan oğlum bizim sana diyeceklerimiz var." dedi ebe ama o akşam dilleri bir türlü varmadı. Belki de bilmese, yavrucak daha mutlu yaşar gider dediler. Sustular. Ama köyün huysuz imamı duramadı.
"Yok olmaz günahtır. Söylenmeli çocuğa. Atası anası bilmezse ne eder. Gelse 20 yaşına hoş mu olacak? Tövbe yapamam ben okudum adını kulağına. Anası bana dedi Hasan olsun adı deyi. Kadının mezarı boş kaldı. Oğlum nerede der üzülür rüyalarıma girer kul hakkı. Uygun biri bulsun anlatısın anan doğumda öldü diye."
Dedi demesine de köyün muhtarı tuttu bir gün okul dönüşü senin anan baban Nurettinle eşi değil. Nurettinin komşu kızı dul kaldı. Eşi öldü babası ile yaşıyordu. Sen onun bebesisin." dedi.
Dedi ama Hasan bir şey anlamadı. İnanmadı. Doğdu günden beri anası babası tekti. Eve gidince babasını bekledi dükkandan dönünce anam babam kim diye sordu. Anladı Nurettin. Berber dükkanına gelince terslediği muhtar söylemişti sabiye olanı biteni. Bir öfkelendi bir kabardı ama Hasan yanında belli etmedi.
"Bak oğlum. Ananla benim bebeğim olmadı. Çok istedik ama rabbim vermedi. Yanda Gül gibi al yanaklı Gül kızımız otururdu. Subay eşi şehit olmuş babasına hamil hali ile bakardı. Bir gün sancısı tuttu doğum başladı. Köy seferber oldu. Sonrada sen doğdun. Ama gül kızımız hastaneye kadar dayanamadı. Dedene verdik seni. Gül senin anan eşi de babandı. Deden yaşlı başlı adamdı. İlk yaşını göremeden hastalandı göçtü. İşte o zaman biz Hasan evladımıza bakarız dedik. Sende bizim oğlumuz oldun." Hasan iyice anlamıştı. Çok zeki sayılmazdı ama muhtarın onu sevmediğini bilirdi.
Muhtar kimseyi sevmezdi. Hasan üzülsün diye böyle demişti. Çok kızdı Hasan. Babası o akşam bir hışım evlerine dayandı tartıştılar muhtarla. Herkesin sevdiği saydığı Hasana bulaşınca tüm köy halkı sırt çevirdi muhtara. Bir sonraki seçimde ne kadar yırtınsa da nafile. Kazanamadı. Koca köyden bir elin parmağını geçecek kadar oy alamadı.
Şimdi aylardan Ağustostu. Köydeki çocuklar sabahtan köy çeşmesine gider orada birbirlerini ıslatır yarım saate kururlardı bu ayda. Sabah namazından sonrada babaları ile tarlalara gider hem oynar hemde çalışırlardı. Hasanda arkadaşlarının ailelerine yardım eder yevmiye alır onunlada bir çekirdek alırdı. Yind böyle günlerden birinde yılda bir defa köylerine uğrayan şekerci geldi.
Şimdiki zaman çocukları inanmaz ama eskiden şekerler her yerde bulunmazdı. Şekercide çeşit çeşit şeker olurdu. Köy köy gezerdi yanında da hep sarman bir kedisi olurdu. O nereye o oraya.
Hasan dönerken şekerciye uğradı her çocuk gibi o da çok severdi şekeri.
'Hasan dimi adın.'
'Evet. Nerden bildin emmi?'
'Gelir gelmez babana traş oldum ondan. Söyle bakalım hangi şeker?'
'Kırmızı olan. Hani şu horoz şekli olan.'
'Kırmızı horoz. Al bakalım.' dedi ve uzattı şekeri.
'Şanslısın ha bak bu son horoz şekerdi.' hasanın başını okşadı. 'Bu sefer kimselere verme.' diye ekledi.
Hasan bir evelki yıl ondan bir yaş büyük komşu kızları Şirine vermişti şekeri. Şirin okul dönüşü koştur koştur gelmiş ama son horoz şekeri Hasanda görince ay yüzünde bir hüzün belirmişti. Yeşil gözleri sarı saçları tüm köy çok beğenirdi onu. Hasanda ister misin? Diye soru verdi. Şirin şekeri gibi gönlünüde kapmıştı ama annesi okullarında öğretmendi ve Hasan okula başlamadan tayini çıkmış gitmişti. Her gelen öğretmenin tayini tez vakitte çıkardı. Çok sık giderlerdi. Genelde boş olurdu dersleri.
'Sorma emmi. Tayini çıktı anasının gittiler. Şirinde gitti şekerimde.' şekerci amca büyük bir kahkaha attı. Hasanın başını okşayıp konuştu.
'Gelir gelir. Daha şirinleride gelir. Daha tatlılarıda. Hadi bana müsade.'
'Emmi gitmesende hep şeker alsak.'
'Olur mu hiç? Bu şekerler bitecek o zaman ne olacak?'
'Ne olacak?'
'Şekerci emmi olmayacağım. Siz gibi delikalılar sonra gelir benle muhabbet eder mi?'
'Ben ederim.'
'Ben şeker getirmezsem kim getirecek?'
Hasan durdu ve düşündü.
'O zaman sen git emmi. Yoksa horoz şeker alamam.'
Şekerci gülüp doğruldu. Şekerleri çantasına topladı ve yola çıkmak üzere arabasına yöneldi. Çocuklar arabasınada çok düşkünlerdi. O geldi mi binerler durmaksızın kornaya basalardır.
Şekerci emmi arabayı çalıştırdı mı hasan arabayı kızgın bir boğaya benzetirdi. Ağır ağır giderken bir kaplumbağya sonra yola çıktı mı yılkı atlarına benzerdi.
Babası söz vermişti birgün onu Kayseriye yılkı atlarını görmeye götürecekti.
(Hikayeyi bittiketen sora paylşamak yerine yavaş yavaş bitirmeye karar verdim. Yani bölümler düzneli gelmeyecek. Umarım serbes çalışmaları dan bir yenisini daha seversiniz.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saman Ev
Short StoryEbe salonda bekleyenlerin yanına kucağında yeni yıkanmış bir erkekle döndü. İmam bir adım öne çıktı. Kucağına aldı ağlamaya başladı, sesiz cırtlak ve çok çıkıyordu. Sağ kulağına ezanı okudu köyün huysuz ve aksi imamı. Sol kulağına kâmet okuduktan so...