Koca Dünya

33 3 11
                                    

Hasan sabah kalkınca babasının valizini topladığını gördü. Babası yılda bir iki kere Kayserideki ağabeyini ziyarete giderdi. Buda o zamanlardan biri olsa gerek. Hasan valizi ne zaman görse babasına onuda götürsün diye yalvarırdı. Yine aynı teranede oldu.

Hasan Kayseriye giden babasının yanında gitmek istedi.

'Oğlum. Sen daha küçüksün yol tutar seni. Hem zaten iki üç gün kalıp gelicem. Epi topu bir hafta yokum. Ben evde yokken evi kim gözetecek?'

'Ama yılkı atları?'

'Onlar Sultan sazlığında. Amcan Erkilette oturuyor. Gelsende göremen ki.'

'Olsun ben hiç gitmedim Kayseriye.'

Hasan naif çocuktu hemencicik gönül koyardı. Anneside dayanamazdı. Yine dayanamadı araya girdi.

'Ben ablama çökelik gönderecektim. Kaçtır gönderemedim görüyor musun? Belki Hasanda senle giderse o goca bidonu taşıyıverir.'

'Taşırım. Süt bidonlarınıda hep ben taşıdım. Hatta tarladaki abiler sen büyüdğn seneye balyalarıda sırtlanırsın dediydi. Ha baba.'

Babası bu hallerine pek güldü. Ana oğlu bir oldunuz. İyi peki gel bari. Demekle yetindi. Hasan bu sözleri duyunca ne kadar sevindi siz düşünün. Onadına koşup birşeyler toplamak için eski püskü çekmecesini açtı ama ne koyulurdu ki gezmeye?

Hiç daha evvel gitmemişti. Ne yapacağını bilemeden giysilerine baka kaldı. Annesi yetti imdadına.

'Bir hafta kalıvereceksiniz. İnce pijamalarını koyalım. Şurdanda bir iki alt pijama alalım değişip değişip giyersin. Bir hırka koyalım üşürsen diye. Hasan kalk bana iç çamaşırlarını getir. Sakın orda işiyim deme getirin eve evde yıkıyak kadın cağız dört çocukla uğraşıyor zaten.' Hasan annesi ne dediyse harfiyen yaptı.

Günün sonunda valizler hazırdı. Yarın sabahta yola çıkılacaktı. Bir hafta okula gitmeyecekti Hasan. İlk defa okuru astığında hissettiği gibi heyecanlı hissetti.

Sonunda beklenen sabah gelmişti önce köyün meydanına yürüdüler. Daha kargalar gözünü açmamıştı. Ortalık alaca bir renk. İlçe merkezine giden dolmuşa bindiler. Hasan adaşı abisi gibi birgün araba sürmeyi çok isterdi. Dolmuşa binince babası en öne oturdu Hasanda ortalarına.

'Hasan yabıyon bakem. Nasıl gidiyor?' Hasan Tahsin abisinin konuşmasına hep gülerdi.

'İyi sen ne yabıyon.'

'Dört teker üstünde gidiyoz beaa.' Hasan Tahsin abisi buraya ailesi ile göç etmişti. Nereli olduğunu şimdi hatorlamasada uzaktı. Aslında Hasan abisi türkçe öğretmenliği bitirmiş çok iyi İstanbul türkçesi konuşurdu. Ama atanamadı oda babasınsdan kalan bu işi yaptı.

'Abi araç saatine varsa bekle ben bu kalabalığı datayım faturacıların ora son durak herkez dağlınca sizi otogara bırakayım. Valizle gezmeyin.'

'Hay Allah senden razı olsun Tahsin. Olur Hasan yorulmasın anası bir valiz doldurdu göresin.'

'Ana yüreği abi ne yaparsın.' konuşamaları böyle böyle geçti.

Yol boyu onlar konuştu arkadan Neşe Karaböcek Koca Dünya Çaldı, küçük Hasanda binenin paralarını alıp üstünü verdi muavin oldu.

Sonunda son yolcuda indi. Artık otogara gitme vaktiydi. 5 dk sonra otogara vardılar ilçeleri bile küçüktü. Otogarlarıda. Hasan Tahsin abisi ile vedalaştı şimdi sabahın soğuğunda otobüs bekleme işi vardı. Bu yolculuklar ne çok bekletirmiş insanı.

Hasan valizinin üstüne oturup yerdeki çakıllarla otlarla oynamaya başladı. Soğuk içini titretiyordu. Buraların ayazı pek keskindi. Yanakları burnu şimdiden kızarmıştı. Babası bir sigara yakmış ağır ağır adımlıyordu. Düşünceliydi.

Hasan küçük elleri ile yerden çakıl alıp atmaya tutmaya, beş taş oynamaya başladı. Yarım saat sonra otobüs geldi.

Kendine has ağır bir sesi vardı. Hasan gaz kaçırıyor gibi düşündü. Fıs fıs fosss.

Ona çok komik geldi. İçinden insanlar indi. Çokta büyük olmayan otogarlarından da Hasan ve babası binicekti. Birde yaşlı bir amca. Sasece üç kişi. Ama yaşlı amca binmedi.

Otobüsten inen gömlekli sordu.
'Hemşerim Kayseri arabası bu? Sen nereye?'

'Ankara.' diye cevap verdi. Başkent diye düşündü Hasan. Derste öğrenmişti. Anıtkabir ve Mustafa Kemal Atatürk oradaymış. Valizleri yerleştiren babasından sonra içeri girdiler. İkili bir koltuğa oturdular. Babası cam kenarını Hasana bıraktı. Hasan ne kadar şanslıyım diyr düşündü. Önündeki koltukta arabanın platığı yüzünden camdaki yarı görüntğ gidiyordu. Arka koltukta da marka adı yazdığı için dışarı görünmüyordu.

Dışarıya bakamayacaklarsa koca camların ne anlamı vardı?

Sonunda araç hareket etti. Yine o fıs sesi. Aracın koltuklarında olsa gerek içeride de kendine has bir kokusu vardı. Hasan camdan bakmaya başlamış babasıda kestiriyordu. Hasan keike camı açıp rüzgarı hissedebilsem dedi.

Şehirin kırsal alanlarına geçince tarlalar başladı. Hasat zamanı bitmiş kış için olan saman balyaları toplanmıştı. Onlarda üst üste dizlimişti.

'Aa saman evler.' dedi Hasan. O saman evlerin üstünde gezmeyi uzanmayı çok severdi. Sahi ya onların çalıltığı tarlada biçilmişti. Dönünce köyünde de seiaman evler olacaktı. Hasan bunları düşüne düşüne yola devam etti.

Hasan bir sğre sonra uykuya daldı.

'Hemşerim geldik.' sesi ile uyandı. Baba oğul uyuya kalmışlardı. Otobüsteki abinin sesi ile uyandı. Kafasını çevirince o çok meeak ettiği manzarayı gördü. Baba baba. Dedi.

Babası bakınca hafifçe gülümsedi.

'Bak Hasan o Erciyes dağı. Böyük değimi.'

'Evet bizim köydekinden böyük.'

'Böyük ya. Ama bizim köydeki bunun yanında tepe kalır.'

Hasan gözlerini alamıyordu. Tepesinde olmak nasıl bir duyguydu acaba diye düşündü? Böyle böyle otogara vardılar. İnince Kayserinin sıcağını hissettiler. Saat öğlene geliyordu. Şimdi sırada Erkilete gitmek vardı.

Otogardan dolmuşlardan Erkilet yazana bindiler. Yol yolculuk. Hasan bunları çok sevmişti. İlerde hep gezecem dedi içinden. Görmediğim birşey biryer kalsın istemiyorum dedi. Özelliklede yılkı atları.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 23, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Saman EvHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin