İki gündür evde otururuyordum. Jungkook'un bana bunu yapması canımı acıtıyordu. Canım sıkılmış bir şekilde oturuyordum.
Oturduğum yerden kalkıp kapıya yöneldim. Dere kenarına gidip dolaşacaktım. Ne kadar eski anılarım canlanacağını bilsem bile...
Ayakkabımı giyip evden çıktım ve dere kenarına geldim. İlk başta bir inceledim ve bana çıkma teklifi ettiği alana doğru baktım. Gözlerim hafifçe dolmuştu. Ağlayacaktım, biliyordum.
O tarafa doğru gittim. Gittiğimdeyse taşların kalp şeklinde dizildiğini gördüm. Etrafa şöyle bir baktım ama kimse yoktu.
Sonra ağacın dibinde bir kutu olduğunu fark ettim. Üstü hep kirlenmişti demekki bayadır buradaydı bakmanın bir sakıncası yok gibiydi.
Kutunun yanına gidip yere çöktüm. Kutunun kapağını açtım ve şok geçirdim. İçimde Jungkook ve benim fotoğraflarım vardı ve bir kaç tanede mum...
Jungkook buradaydı. Ama bunu baya önce buraya koymuştu. Onun başına bir iş mi gelmişti. Etrafıma tekrar baktım. Yan tarafımdaki otlar yere yatmış bir biçimdeydi. Hızla ayağa kalkıp otları takip ettim.
Yol biraz uzundu belki 10 dakika boyunca yürümüştüm. Elimi bir ağaca koydum ve etrafıma tekrardan baktım. Etrafımı incelerken karşımda ağaca bağlanmış bir şekilde onu gördüm. Jungkook...
Onu görmem ile koşarak yanına gittim. Kafası eğikti. Umarım düşündüğüm şey olmamıştır yoksa bunu kaldıramam.
Ellerim ile yüzünü kendime doğrulttum. Yüzü mosmordu. Ama hala sıcaktı. Ağzı yüzü kan ve yara içindeydi.
"J-jungkook..." dedim titreyen sesimle. Beni duymuştu.
"Taehyung..." kısık sesi ile adımı söylemişti. Acele ederek ipleri çözdüm ve onu dizimin üstüne yatırdım. Ambulansı aramak için telefonumu çıkardım. Jungkook ise hâlâ sayıklıyordu.
"...seni seviyorum."
"Bende seni Jungkook bende seni."